- Kategori
- Gündelik Yaşam
Dedikodu ve merak...

İnsanın başına kötü ne geliyorsa ya cahillikten ya da farkında olmamaktan geliyor, biliyorsunuz değil mi?
Son günlerde buna örnek öyle çok haber gördüm ki; eskiden yazdığım şu satırları yeniden görücüye çıkarmayı istedim. Çünkü bu yöresel sesleniş, aslında hiç de yöresel değil.
NE OLUR MERAK EDİN ÇOCUKLAR!
Sözüm Bodrumlu çocuklara.
Dolayısıyla öğretmenlerine, anne ve babalarına da.
Ne olur MERAK EDİN.
“Meraklı olmak” olgusu her nedense toplumumuzda “kötü bir şey “ olarak etiketlenir. Oysa insanın kendini geliştirebilmesi için birinci koşuldur meraklı olmak.
Bu paradoksun içine bir ikincisi girer ki; o da aslında çoğunluğun meraklı olmasına karşın “aaa yok canım, bana ne, kim ne isterse onu yapsın” gibilerinden sahtekar söylemlerdir.
Bu paradokslar çorbası düşünüldüğünde gayet kolay anlaşılıyor ki; “meraklı olmak” hemen “diğerlerinin hayatlarını, yaptıklarını öğrenmek isteği” olarak algılanıyor.
Ben bu röntgencilikten söz etmiyorum.
Her ne kadar Bodrum ve “merak” yan yana geldiğine ilk akıllara düşen magazin programlarının sahte dünyası olsa da, bunu beyinlerimize pompalama çalışmalarına azimle devam etseler de, benim ucundan dokunmak istediğim nokta; dünyaya, çevreye, bilime, tarihe, topluma karşı meraklı olmak.
Artemis Caddesi’nde oyun oynayan, Turgut Reis’te yaşayan, Mindos Kapısı’nın, Neyzen’in evinin önünden geçen çocukların bu isimleri merak etmesini istiyorum. Bunları cadde, okul, kuaför, taksi durağı olarak bellemeleri yerine, hikayelerini öğrenmelerini bütün kalbimle diliyorum.
İşte dile getirmeye çalıştığım bu.
ÖĞRENMEK İÇİN ÖNCE MERAK ETMEK GEREKİYOR ÇOCUKLAR.
Ülkemizde (hatta dünyada !) “bölgesel müfredat” diye bir çalışma var mı acaba? Cevabından korktuğum için araştırmaya kalkmayacağım.
Gençlerin yaşadıkları yörenin tarihini, kültürünü, zenginliklerini, eksikliklerini kavramak adına hazırlanacak programlar sanırım bireysel çabalarla sınırlı kalıyor. (Hadi ne olur birileri çıkıp bana aksini söylesin)
Bunları düşünürken geçenlerde Eti Şirketler Grubu ve Çekül Vakfı’nın ortaklaşa giriştiği bir projeden haberdar oldum ve umutla doldum.
Projenin amacı çocuklara yaşadıkları bölgenin doğal ve kültürel zenginliğini öğretmek, bu zenginliklerin korunması ve daha da ileriye taşınması için gereken bilinci vermek. Bunu yaparken de çocukların aktif rol almalarını sağlamak.
Hemen aklıma Bodrumlu çocuklar geldi.
Ne olur bu tip projelerin kapınıza gelmesini beklemek tembelliğine kapılmayın.
Ben Bodrum’da büyüme şansına sahip olan çocukların “Petrium, Heredot, Mavsolos Kayra Satrabı, Saint Jean Şövalyeleri, Salmakis, hermafrodit “ gibi “yan yana konmuş harflerden oluşan sesleri” duyduklarında, bunların “tanıdık seslerden” daha fazlasını ifade etmesini, dünyalarının bu sayede çok daha zengin olmasını arzuluyorum.
Çünkü biliyorum ki; ancak bunları merak edip araştırmayı öğrenmiş çocuklar ileriye taşıyacak bu ülkeyi.
Çünkü onlar her zaman MERAK EDECEKLER.
Çünkü onlar kendilerine enjekte edilmeye çalışılanla yetinmeyecekler, ilerlemeye devam edecekler, donanacaklar, donatacaklar.
Donandıkça küçücük dünyalara kısılıp kalmak yetmeyecek onlara. Daha fazlasını isteyecekler.
Hadi anne babalar, hadi öğretmenler. Meraklı çocuklar yetiştirin.
Sakın korkmayın, “fazla merak gayet iyidir “!
Sizin çocuklarınız Bodrum gibi eşsiz bir kasabada büyüyorlar. Bu büyük şansı kullanabilmeleri için onlara rehber olun. Merak etmeleri, araştırmaları, öğrenmeleri, karşılaştırmaları için ellerinden tutun.
İnanın bana, kısacık sezonu olan güzel kasabanızı geliştirecek olan da budur aynı zamanda.
Bunlar sakın size ütopik gelmesin. Thomas More’un adasıyla Prenses Ada’yı Karaada’dan ayırmayı ve yaşadıkları toprakların zenginliğini öğrenmeyi istemekle başlayan süreç, geçim kaygınızı gidermek için Bodrum’da ilk akla gelen turizme de, inşaata da öyle bir bakış açısı getirir ki, onlarla gurur duymaktan başka yapacağınız şey kalmaz.
Merak edin, etmeyi öğretin. Sizinkiler doğuştan şanslı çocuklar, unutmayın.
Onlara verebileceğimiz en büyük hediyenin, yapabileceğimiz yatırımın bu olacağına eminim.
15.06.2008