Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '06

 
Kategori
Felsefe
 

Demokrasi nedir?

Demokrasi kavramı Eski Yunan’da icat edildi ve halkın yönetime katılma hakkını savunuyordu ama kadınlar ve köleler seçme ve seçilme hakkına sahip değillerdi.

Kölelik ancak 1860’larda ortadan kaldırılabildi ama bugün BM kararıyla göçmenlerin köle gibi çalıştırıldığına ilişkin kararlar var. 21. Yüzyıl’da hala köleliğin önlenmesine çabalıyoruz ne yazık ki.

Kadınlar ise, Fransız Devrimi’ni yapan Fransa’da 1944’te, 500 yıl savaş görmeyen İsviçre’de ise 1971’de oy hakkı kazandı. Anımsayalım: Bizde 1935’te kazandılar.

Fransız Devrimi’nden sonraki 200 küsur yılda krallıklar tümüyle ortadan kaldırılamadı. Bugün AB’de bile krallıkla (monarşi) yönetilen ülkeler var. Krallığın olduğu yerde, demokrasiden nasıl söz edeceğiz?

Parlamenter demokrasi ise, uzun deneyimler ertesinde bir çıkmaza vardı. Bugün AB ülkelerinde sol-sağ dengesi % 50-50 dengesine geldi dayandı. Yanısıra, seçimlere katılma oranı giderek % 50’nin altına düşmekte. Kimse, seçimlerin herhangi bir şeyi değiştirebileceğine inanmamaya başladı. AB üyeliği oylamalarına katılma oranı bile % 50’nin altında kalabildi.

Benzeri bir durum ABD’de var. 2 partileri var: Biri demokrat, biri cumhuriyetçi. Oysa ikisi de halk anlamını taşıyor, biri Eski Yunanca, biri Latince kökenli. Üstelik bu partilerin ikisi de sağ eğilimde. Bu ülkede de, başkanlık seçimlerinde bile, oy kullanma oranı % 50 sınırında.

Bu durumda, 20. Yüzyıl’ın sonlarına doğru, 2 tür demokrasi daha tanımlandı: Katılımcı ve kozmopolit türler.

Katılımcılık adı üzerinde, 5 yılda bir yapılan seçme eylemiyle sınırlı kalmama peşinde olan bir demokrasi tarzı. Ancak, bu şimdilik pek işlemiyor, çünkü insanlar mahallesinin sorunlarını belediye başkanıyla tartışmaktansa, futbol maçı izlemeyi yeğliyor.

Kozmopolitliğin 2 yönü var: Kentlilik ve çok kültürel kimliklilik. 10 milyon nüfusu aşan kentler ortaya çıkalı beridir büyükkentler, cehenneme dönmüş durumda: Suç, uyuşturucu, ulaşım, çevre ve gürültü kirliliği gibi devasa sorunlara yeni bakış açıları gerekiyor. Aynı biçimde bu kentlerde, eski ulus-devletin kavramları da geçerliliğini yitiriyor.

Bir de anarşik demokratlık diyebileceğimiz köksüzlük var, bunların ötesine adımlar atıyor. Bir zamanların dünya vatandaşlığına hem bir anti-tez, hem de sentez olanağı hazırlayan bir düşüngü. Ana dili, anavatan gibi zorunlu verilen kavramlar yerine, dilini, dinini, ülkesini, cinsiyetini, kültürel kimliğini seçme ve zaman içinde değiştirme hakkı peşinde. Tabii ki günümüz koşullarında tümüyle ütopik bir düşünce ama zaten demokrasinin kendisi 2.000 küsur yıldır bir ütopya.

Demokrasinin özü, herkesin birbirinin yaşama alanına, herhangi bir yasak veya uyarı olmaksızın saygı duymasına, barış içinde birarada yaşayabilmesine dayalı ama ne yazık ki diyalektiğin de gösterdiği üzere, farklılıklar genelde çelişiyor ve çatışıyor. Dinlerden uygarlıklara kadar her kültürel öğe, varlığını diğerlerini yok etme üzerine kurmuş durumda.

11 Eylül 2001’den beridir olagelenler bunun yeterince kanıtı ve o nedenle bu metin, olayın 5. yılının hatırası olarak yazıldı.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..