Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '10

 
Kategori
Siyaset
 

Demokratik Özerklik mi? PKK totalitarizmine teslimiyet mi?

Demokratik Özerklik mi? PKK totalitarizmine teslimiyet mi?
 

Dağlarında halen silahlı PKK militanlarının kol gezdiği, TSK’nın kobra helikopterlerinin uçtuğu bir bölgede siz hangi “demokratik” özerklikten bahsediyorsunuz?…önce silahlarınızı ebediyen susturun!

“Demokratik Özerklik” yeni bir fikir değil… Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin Diyarbakır’da düzenlendiği Çalıştay her ne kadar ilk olsa da, fikrin 4-5 yıldır konuşulduğu daha doğrusu ilk defa Abdullah Öcalan tarafından mahkeme aşamalarında açık açık dile getirildiği biliniyor.

Ancak bu konunun neden birden bire alevlendirildiğini anlamak zor. Zamanlamadaki bu telaş neden? Fikrin içeriği neden alalacele gündeme servis edildi ?

Tamam, tabiiki tartışılması en elzem konu, hem de tüm boyutları ile, ancak Cuma günü Genel Kurmay iki dillilik konusunda ulus devletten yana taraf olduğunu (yine kapsama alanı dışına taşarak ama bu sefer hemen hemen hiç kimsenin önemsemediği) bir e-muhtıra ile ilan ediyor, bakıyorsunuz aynı günlerde DTK Çalıştay’a başlıyor ve ertesi gün “Demokratik Özerklik” şimşek hızıyla gündeme oturuyor, Meclis Başkanı’nın karşı çıkışı da durumu soslandırıyor.

Türkiye’deki bu politik salvoların hızına şaşırmamak mümkün değil…keşke aynı hızı çözüm üretmekte gösterebilseler!

Abdullah Öcalan’ın bir zamanlar şöyle bir şeyi savunduğunu hatırlıyorum; “toplum buna hazırlıklı değilse, özerklik demokrasi getirmez, totaliter yapıyı daha da güçlendirir”…şimdi birden bire özerkliği demokratik bir yapıya büründürmüş, İmralı’dan emri vermiş, DTK ve BDP de uygulayıcıları olarak düğmeye basmışlar…tabii ki seçimler öncesinde zamanlama onlar için çok uygun, ama Kürt halkı için aynı uygunlukta mı bakalım? Ya da özerkliğin, demokrasi boyutu yeteri kadar hazır mı?

Öyle ya, daha ana dil gibi en insani, en demokratik hak bile açıklığa kavuşmuş değilken sen yirmi milyon Kürt nüfüsunun adına Kürt halkının neyi isteyip neyi istemediğini sormadan, demokratik talepleri tamamen halletmiş gibi, şimdi çıkıp siyasi bir yapılanmadan söz ediyorsun? Üstelik bir zamanlar özerklik fikrinin totaliter yapıyı da beraberinde getireceğini savunmuştun? Bir zamanlar “demokratik cumhuriyet” derken, ne oldu da özerkliğe döndün? Doğu’daki ekonomik zemin yeteri kadar cazip gelmedi galiba!

Özerklik konusu her boyutu ile tartışılmalı, sonuna kadar da merkezi yönetimin daraltılarak, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğini savunuyorum. Ancak ne Türk ne de Kürt, halkların üzerinde dayatmacı bir vesayet ile kaderlerini tayin etmeye kimsenin hakkı olmadığını da savunuyorum.

Demokratik özerklik, federasyon ya da ayrılma, tüm bunlar ancak ve ancak barışın dili ile konuşulduğunda ifade özgürlüğü kapsamına girer, aksi takdirde Kürt halkını PKK totalitarizmine teslim eder…bence Abdullah Öcalan’ın da istediği bu, sadece “güç”, yoksa Kürt halkının demokratik hak ve özgürlükleri değil…Demokrat Kürt aydınlarının da bu PKK totalitarizmine karşı olduklarını biliyorum.

Gelelim demokratik özerklik meselesine; Türkiye 200 yıldır merkeziyetçi bir idari yapı ile yönetiliyor ve bu idari sistemin güncellenmesi şart. Çünkü haklar ve kaynaklar adil bölüştürülemediği gibi, artık fiziki sınırların önemini yitirdiği küresel düzende merkezi yönetimli ulus yapılanmalarının adil ve hakça bir düzen sağlamaları da imkansızlaşıyor. İnsan odaklı yerel yönetimlerin mutlaka güçlendirilmesi gerekiyor. Devlet için var olan toplum yerine, insan için var olan yerel yönetimlere dönüşmek artık kaçınılmaz.

Adem-i merkeziyetçi yapı denilen bu sistemde, merkezi hükümetin yetkileri azaltılarak, yerinden yönetim ve bireysel girişim ilkeleri esasına dayalı bir yönetim tarzı söz konusu. Örneğin şu anda Almanya’da, Fransa ve İspanya’da uygulanıyor, bölgelere ayrılmışlar ve mümkün olduğu kadar her bölge kendilerini ilgilendiren kararları kendileri alıyor. Bölge meclisleri var, seçimle iş başına geliyorlar ve genel seçimlerle de merkezdeki ana meclise milletvekili olarak girebiliyorlar. Türkiye’de bu sisteme geçilmesi elzem ve zaten AB uyumu için de şart.

AKP iktidarı 2004 yılında “Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Kanunu” taslağı hazırladı, kanunlaştırmak için yeteri imzayı topladı ancak dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ulus devlet yapısına uymuyor diye veto etti! Milliyetçi, ulusalcı reflekslerle verilmiş bu yanlış kararlar çözüm getirdi mi? Hayır…bakın şimdi demokratik özerklik yeniden gündemde. Ancak bu defa Kürt halkının talebiymiş gibi bir siyasi dayatma ile.

Ancak DTK ve BDP tarafından ısıtılıp ısıtılıp öne sürülen demokratik özerklikten bu kastedilmiyor. Bana göre kendilerince doğuda bir Kürt alanı belirliyorlar ve bu alanda kendi siyasi güçelerini empoze etmek ve denetim altına alabilmekten başka bir amaca da hizmet etmiyor.

Devleti artık beklemeyeceklerini, tek taraflı olarak demokratik özerklik ilan edeceklerini bildirmeleri de Kürt halkının demokratik hak ve özgürlük taleplerinden ne kadar uzak olduklarını, yine aynı telaşla bayrak, sembol v.s önermeleri ile seçim öncesi ortamı provake etmekten başka bir amaçları olmadığını ortaya koyuyor.

Bazı kendinden habersiz solcular da buna çanak tutuyorlar, yine PKK ile aynı düzlemde buluşmaktan hiç gocunmuyorlar, tıpkı derin devletin PKK ile aynı düzlemde buluşması gibi!

Kürt halkının demokratik hakları ve bölgenin kalkınması için özerk yerel yönetim projelerinin hayata geçirilmesine acilen ihtiyaç var, bu konuda AKP’nin yavaşlığını da anlamak mümkün değil.

Onca acı tecrübe yaşadık, binlerce insan öldü, milyarlarca dolar heba oldu. Tabii ki demokratik özerklik her yönü ile tartışılmalı, Türkiye için en uygunu model ne ise ve her iki halkın da ortak mutabakatı ile uygulanmalı. Halkların onayını almadan uygulanacak her tür model dayatmacı ve vesayetçi olmaktan öte bir anlam ifade etmeyeceği gibi, ne kürt ne de Türk halkına bir fayda sağlamayacaktır.

Şahinlerin “güç ve iktidar ” hırsına alet olmayalım…

 
Toplam blog
: 476
: 2331
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

Çok eskidendi ..