- Kategori
- Öykü
Derinden gelen aydınlık
Torosların eteğindeki bir kasabada, Akdam köyü muhtarı Ali, yayla arazilerinin, 90 dönümlük bölümünün, yakın komşu köyleri Duraliler köyü üzerinden Kambur İsmail Ağa'ya, kasaba Kaymakamınında içinde olduğu, sahte belgeler ile verilmesi üzerine, Kaymakam ve Kambur İsmail Ağa'yı vurarak öldürmüş ve Jandarma tarafından yakalanarak, hapishaneye konulduğunu, önceki bölümde anlatmıştık.
Akdam köyü Muhtarı Ali'nin, kasaba Kaymakamı ve kasaba ileri gelenlerinden Kambur İsmail Ağa'yı öldürmesi kasabada ve şehirde çok geniş bir yankı buldu.
Kasaba eşrafı aralarında konuşurlarken, Kambur İsmail Ağayı sevenler lehinde, sevmeyenler Muhtar Ali'nin lehinde konuşuyorlardı.
Kaymakamın da karıştığı sahte evrak ile Akdam köyünün yayla arazisinin dörte üçünün, Duraliler köyü üzerinden, Kambur İsmail Ağaya verilmesi, Valinin; kasabaya bir müfettiş göndermesi ve olayları inceletmesine, kasaba halkı kadar Akdam köyü sakinleride sevindiler.
Müfettiş; Akdam köyüne yapılan haksızlığı tüm açıklığı ile ortaya çıkardı. Bu müfettiş raporu, Muhtar Ali'nin mahkemesinde hakime verilecekti. İşin içinde ağır tahrik de girmişti.
Kasabada, Akdam köyünde, Duraliler köyünde, her yerde müfettişin hazırladığı rapor konuşuluyordu. Hatta bazıları, raporu hazırlayan müfettişin, Akdam köyünden Ormancı Mehmet Ali'nin arkadaşı olduğunu bile söylüyordu. O nedenle raporun, Muhtar Ali ve Akdam köyü lehine yazıldığı ileri sürülüyordu.
Müfettiş Hüseyin Avni bey, Akdam köyünden Ormancı Mehmet Ali'nin askerlik arkadaşıydı. Birbirlerini çok severlerdi. Askerlik sonrası da ilişkileri kesilmemiş, birbirlerine mektuplada olsa haber iletmeye devam etmişlerdi. Ormancı Mehmet Ali şehire gittiğinde, müfettiş Hüseyin Avni beyi mutlaka ziyaret eder, birlikte yemek yer ve tavla oynarlardı. Hüseyin Avni Bey'in yeri Valilik binasının ikinci katında idi.
Ormancı Mehmet Ali, Muhtar Ali'nin yaptıklarını duyunca, imam Sıddık Efendi ile birlikte başladılar dövünmeye, hep bizim yüzümüzden oldu. Adam bizim yüzümüzden katil oldu. Biz şimdi muhtara nasıl yardım edeceğiz diye bir taraftan dövünüyorlar, bir taraftanda kara kara düşünüyorlardı.
Ormancı Mehmet Ali, hemen kasabaya inip, Orman Bölge Şefi Muhsin beye durumu anlattı ve yardımını istedi. Muhsin bey de sanki, Ormana ait bir işi yapmaya gidiyormuş gibi Ormancı Mehmet Ali'ye izin verdi. Ormancı Mehmet Ali, hem şefliğin işini takip etmeye, hemde müfettiş Hüseyin Avni Bey'i görmeye, şehre gitti. İyi ki de gitmiş. Hüseyin Avni Bey görevlendirildi ve Akdam köyünün uğradığı haksızlık ortaya çıkartılıp, Valilik emri ile yayla arazileri geri verildi.
Ormancı Mehmet Ali, şehirden işini bitirip, kasabaya dönünce, Merkez Camiinin karşısında, aynı avlu içinde bulunan ve ahşap iki katlı, önü tel örgülerle çevrilmiş, camiinin avlusuna gelen herkes tarafından görülen Hapishaneye koştu. Hapishanenin gardiyanı Velişin Turgut'tu. Ormancıyı görünce hemen koşup yanına geldi. Ve Mehmet Ali ağam buyur diye el pençe divan durdu. Çünkü Ormancı Mehmet Ali'ye karşı çok büyük bir saygı ve sevgisi vardı. Ormancı, bir kaç sefer Turgut'u dağdan odun keserken yakalamış ve ses çıkarmamıştı.
Ormancı Mehmet Ali, Muhtar Ali'ye tel örgülerin dışından seslendi. Hapishaneyi koruyan Jandarmada sesini çıkarmadı. Muhtar Ali ağır kilolarına rağmen koşarak geldi. Ormancıyı gördüğüne çok sevinmişti. Ormancının yaptıklarını, kasaba halkından ve Gardiyan Turgut'tan duymuştu. Ormancı Mehmet Ali bir kez daha olanları anlattı. Muhtar Ali rahatlamıştı. Ormancıya dualar etti. Sağol, senin sayende köyümüzün yaylasını geri alacağız dedi. Neticede de köyün yaylası geri alındı.
Muhtar Ali'nin hapishane günleri çok rahat geçiyordu. Her gün birkaç tanıdık, camii avlusuna gelerk kendisi ile yarenlik ediyor, hapishanedeki herkesi de tanıyordu. Birisinin haricinde. O da okumuş, yazmış, ancak hükümet icraatlarına karşı geldiği için uzun zamandan beri hapishanede olan Hüsnü Ziya beydi. Hüsnü Ziya Bey'e herkes saygı gösterir, herkesin sorununa bir çözüm yolu bulurdu. Hüsnü Ziya Bey'in daktilosuna kimse karışmaz, bir köşeye çekilir, dakdilosu ile yazılar yazar, hapishanedeki mahkumlar adına dilekçeler yazar, o nedenle herkes tarafından, hatta koruma jandarmalar tarafından bile çok sevilirdi. çünkü onlarında mektuplarını yazar ve gelenmektuplarını okurdu.
Hüsnü Ziya Bey, Muhtar Ali'nin hikayesini, Muhtar hapishaneye gelmeden önce öğrenmişti. Muhtar Ali Hapishaneye gelirken mahkumlar tarafından özel bir törenle karşılanmıştı. Bu özel töreni de Hüsnü Ziya Bey hazırlamıştı.
Hüsnü Ziya Bey'e göre; haksızlığa uğrayan bir köyün muhtarı, hükümetin atadığı bir Kaymakamı ve haksızlığın kaynağındaki bir ağayı öldürebiliyorsa, bu köylülerin bilinçlenmeye başladığını ve verilecek mücadelenin bundan böyle daha güçlü olacağının işaretleriydi. O nedenle Muhtar Ali'ye özel bir ilgi gösteriyordu.
Muhtar Ali'nin doğru düzgün okuması yazması yoktu. Adını yazıp, imzasını atabiliyordu. Duraliler köyündeki Eğitmen (eskiden öğretmen) tarafından ilk mektep üçe kadar okutulmuştu. Çoğu zamanda mektebe(okula) gidememişti.
Hüsnü Ziye Bey, muhtar Ali'ye doğumundan, bu güne kadar geçen hayatını anlattırdı. İlk iş olarak; sana okuma yazmayı öğretelim, gazete okuyup, dilekçe yazabilecek hale gelinceye kadar, bıkmadan, usanmadan öğrenmeye çalışmalısın diye de teşvik ediyordu. Muhtar Ali de kendisine gösterilen bu ilgiden ve bir şeyler öğrenecek olmanın tadını çıkartıyordu.
Hüsnü Ziya Bey, olaylar biraz aydınlığa çıkınca, muhtar Ali için bir dilekçe yazdı. Olaya biraz tahrik, biraz nefsi müdafa katıp, Muhtar Ali'nin suçu ağır tahrik altında işlediğini, bunun en büyük göstergesinin, Kaymakam ile Kambur İsmail ağanın kol kola girerek, yaptıkları işin haksızlığına rağmen, hakskız yere aldıkları araziyi kutlamalarını gösterdi.
Dilekçeyi hapishane Gardiyanı Turgut aracılığı ile Cumhuriyet Savcılığına gönderdiler ve dosyaya girmesini sağladılar. Dosya hazırdı, ancak davaya bakan hakim yoktu. Hakim ayın belli günlerinde gelip, hazır dosyalara bakıyordu. Birkaç aydan beri, hakim kasabaya uğramamıştı. Sonradan anlaşıldıki, hakim at sırtında, kasaba kasaba dolaşırken, atın yılandan ürkmesi neticesinde, attan düşerek kolunu ve ayağını kırdığından gelemediğini öğrendiler. Ne zaman geleceğide belli olmadığından, Muhtar Ali'nin mahkemesinin de ne zaman görüleceği belli değildi.
Hüsnü Ziya Bey, Muhtar Ali'yi öyle bir eğitiyor ve mahkemeye hazırlıyorduki. Doğru dürüst okuma yazma bilmeyen Muhtar Ali, birkaç ayda, hem okuma yazmayı, hem adam gibi konuşmayı, hem dilekçe yazmayı öğrenmiş, Hüsnü Ziya Bey'in yaptırdığı sporla iyice kilo verip, tığ gibi bir delikanlı olmuştu. Kendisini ziyarete gelenler, muhtar Ali'deki değişikliği hemen fark edip, o muhtar sana ne olmuş burda, Fadime gelinin yemekleri olmayınca, iyice zayıflamışsın baksana, bir deri bir kemik kalmışsın diye takılıyorlardı.
Muhtar Ali hapishanede olmasına rağmen halinden çok memmundu. Bazen düşünürken, iyiki hapishaneye düşüp, Hüsnü Ziya Bey'i tanımışım. Bak onun sayesinde okuma yazma, konuşma, dilekçe yazma, öğrendim.En önemlisi de kilo vererek, rahatlıkla eşeğe, ata, binebileceğim diyordu.
Muhtar Ali'yi içeride rahatsız eden bazılarıda yok değildi. Hacı Veliler köyünden, Süleğin Osman; Muhtar seni asarlar, sen iki kişiyi öldürdün. Bunlardan biriside Kaymakam, hiç kurtuluşun yok diyerek, moralini bozuyordu.
Muhtar Ali'nin hapishane günleri böyle, bir şeyler öğrenmek ve hakimi beklemekle geçip gidiyordu.
Devamı gelecek bölümde...