Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '07

 
Kategori
Okullar
 

Dershane öğretmeni neler hisseder?

Dershane öğretmeni neler hisseder?
 

Siem Fen Dershanesi'nde Stajer meslektaşım ve öğrencim Uğur Ekiz'le bir ders anı.


Dershane öğretmeninin özel yaşantısı çok sınırlı olur. O, yıl boyu süren yorgunluğunu sınav sonrası öğrencilerinin gözlerinde hissettiği mutluluğu paylaşmanın hazzıyla unutur. Yeni çalışma dönemine şevkle girer. Sınavda başaramamış bir öğrencisinin aslında çok şeyi başardığını; bununla birlikte geleceğini bir sınava bağlamanın yaratacağı kelebek etkisinin sonuçlarını öngörmenin burukluğunu yaşar. Başarıyı öğrencisine , başarısızlığı da kendine yakıştırarak yoluna devam eder. Bu işin gizemi burdadır.

İlkokul öğretmeni olarak başladığım otuz yedi yıllık meslek yaşantıma 1989 yılından beri dershane öğretmeni olarak devam ediyorum. Bu arada Emekli Sandığından emekli olmak için 2001/2005 yıllarında Adana Yavuz Selim İlköğretim Okulu ve Adana Oğuzhan İlköğretim Okulunda Sosyal Bİlgiler Öğretmeni olarak çalıştığımı da belirtmeliyim.

Dershaneciliğe Adana Motor Meslek Lisesi öğretmeniyken gizlice başladım. Ekonomik koşullar on dokuz yıllık lise öğretmenini buna zorlamıştı. İki yıl hafta sonları şu anda kapanmış olan bir dershanede Tarih ve Coğrafya öğretmeni olarak çalıştım. Öğrencilerime kimliğimi gizlemek zorunda kalmıştım. Çünkü mevzuat okul öğretmeninin dershanede çalışmasını yasaklamıştı. Beni ''Selçuk Öğretmen '' olarak bildiler sadece. Hırsızlık yapmıyordum ama devletimin verdiği maaş yetmiyordu. Mesleğin adamı olarak mesleğimle ilgili bir iş yapıyor ve ekmeğin bir lira olduğu dönemde bakkaldan sıkılarak istediğim beş lira borç para' için ; ''yok hocam, kusura bakmayın !''sözünü bir daha duymuyordum.

1991 yılında Adana ''Öncü Dershanesi'ne ''ortak olarak yeni yaşantıma başladım. Daha önce aynı okulda çalıştığım İ.Ethem Saygılı'yla birlikte dokuz öğretmen üç yıl birlikte sürdürdük ortaklığımızı . Kadirli Çukurova Dershanesi, Kozan Çelen Dershanesi ve Ceyhan Cem Dershanesi'ne haftanın birer günü gittim. Oralarda yeni insanlar tanıdım . Yepyeni dostluklar kurdum.

Kadirli li ve Kozanlı öğrencilerimin Adana ve Ceyhan'daki öğrencilerime göre daha aktif olduklarını hissettim.. Doğa koşulları , gelişmeye olan tutkuları ve başarma gereksinimi duymaları , bunun en önemli nedeniydi. Kadirli'de Müdürüm Lütfi Karzan'ın , İ .Ethem Saygılı'nın ve rahmetli Musa Dilli'nın on saatlik dersten sonra beni götürdüğü ünlü ''Cırrık'' lokantasında yediğim keçi etinden yapılmış Adana kebabının lezzetini hiç unutamam. Bu arada Kadirli'den her hafta getirdiğim keçi etini eşime'' koyun eti ''diye dört yıl yedirdiğimi de belirtmeliyim.Çünkü Tekirdağ'lı olan eşim keçi etinin yenmeyeceğine inanmıştı.

Kozan'daki Çelen Dershanesi sahibi Yaşar Çelen'in insancılığı ve paylaşımcılığı çalışma şevkimi arttırmıştı.İşverenlerin çalıştırdıkları insanların emeğine saygı gösterdiğinin önemli örneklerini göstermişti.Keza Çelen dershanesi Müdürü Sayın Derya Sevgili'yi saygıyla yadediyorum

Ceyhan Cem Dershanesi Müdürü Ali Temur'la altı yıl süren beraberliğimiz güzel anılarla doludur. Ceyhan'daki öğrencilerimle ders dışı çalışmalarımız , Mersin'in Limonlu beldesindeki '' Doktor'un Yeri'' denilen mesire yerine yaptığımız gezi çok güzel geçmişti. Türkiyemizin en güzel yerlerinden birinin orası olduğunu ve görülmesi gerektiğini belirtmeliyim.

Bu arada erkek öğrencilerimin askerlik erteleme belgelerini yanlarına almadıkları için bir otobüs dolusu kızlı erkekli öğrenciyle birlikte karakola gidişimizi ; ifadelerinin alınmasından sonra erkek öğrencilerin serbest bırakılışılarını kara mizah olarak hatırlıyorum.

Günde on beş saat, haftada altı gün süren çalışma ritmi doğal olarak özel hayatımın sınırlanmasına neden oluyordu. Çocuklarımdan Emek Egemen Gazioğlu liseye , küçük olan Ömer Emrah Gazioğlu ise dört yaşındaydı ve elindeki çantasını sürüyerek evimizin yakınındaki kendisine bakıcılık yapan Leyla hanımların evine gitmekteydi.

Akşamları eve geç gelmekte, çocuklarımla kısa bir süre de olsa konuşmakta, sonra yarın yapılacak ders planlarını hazırlamakta, testlerimi gözden geçirmekteydim. O günkü ortamda bir cumhurbaşkanının kazancına yakın ücret almaktaydım.Bazen çocuklarımla paylaşamadığım sevgiyi öğrencilerime verdiğimi fark ediyordum. Onlar da benim çocuklarımdı kan bağı olmasa bile .Çünkü öğretmenlik öyle bir şeydir:

Herkes verdiğinin karşılığını alır, karşılıksız verse bile, diye düşünüyorum .

Adana'daki dershane ortaklığım ekonomik sorunlar ve yönetimimizdeki yanlış anlayışlar nedeniyle 1994'de sona erdi.Orada çalışma arkadaşlarımdan İ. Ethem Saygılı , Şerife Biliz, Müge Gülgör, Ali Bilir, merhum Zati Ünaldı, Bülent Akdeniz, Mehmet Saygılı, Ali Oflaz, Mehmet Ali Çığşar, Vuslat Simi, Aytaç Akyıldız, Hakan Caner Taş'tı. Çoğuyla bir daha bir araya gelemedim.

Bir anda işsiz kalmanın riskiyle karşılaştım. Ama hiç tedirgin olmadım. Çünkü severek ve kurallara uyarak çalışan insanın işsiz kalmayacağına inanmıştım. Nitekim bir kaç gün sonra Adana Doruk Dershanesine Mehmet Kimyon Şen tarafından davet edilerek Tarih Öğretmeni olarak çalıştım. Oradaki öğrencilerimle diyaloğun güzelliğini, öğretmenlerle olan genelde dostluk ilişkilerini unutmam mümkün değil.

Adım Adana dershane çevrelerince olumlu olarak duyulmuş olmalı ki , bugün de olduğu gibi birçok yerden iş ve ortaklık teklifleri almaya başladım. Ortaklığa sıcak bakmadım bir daha. Çünkü son çalıştığım yerdeki ortaklığımın üstüne para vererek ayrılmıştım. Bu riske değmeyeceğine inanmıştım. Amacım: çok para kazanmak değil , kimseye ailemi muhtaç etmeden çağın ihtiyaçlarını giderecek yaşam ortamı yaratmaktı. Ailem tutumluydu. gereksiz harcamalarımız yoktu.Şahin Marka otomobili aldım , sonra bunu Brodway'le değiştirdim.

Dershane öğretmeni olarak çalışmak ne kadar gerekliyse dinlenme de o kadar gerekliydi. Yaz aylarında Polonya çadırımızla değişik illerimizdeki orman içi kampinglerde yaşamak , milyarlarca liraya elde edemeyecek lüksümüz oluyordu.Türkiyemizin tarihi ve doğal güzelliklerini yaşayarak öğreniyorduk.

Alanya İncekum plajında yabancı turistlerle iletişim kuruyor, Antalya Fasaris'te Roma kolonisinin kalıntılarında onlarla özdeşleşiyor ; Yanarateş, Dalaman, Fethiye Küçük Kargı Orman içi kampinglerde farklı ağaç türlerini, kum çeşitlerini, hayvan ve insanların hayat tarzları arasındaki farklılıkları görüyorduk. Datça , Seferihisar Ürkmez, Çeşme Ilıca ve Gökçeada'da MEB Öğretmene Hizmet Genel Müdürlüğü'nün kamplarında onar gün de olsa , yaptığımız mütevazi kamplar kendi de öğretmen olan eşimin ve çocuklarımın yaşamları için olumlu etkiler bırakıyor, gelecek yıl yapılacak yoğun çalışmalar için enerji toplamamıza neden oluyordu. Yeni dostlar ediniyor, yıllar süren dostlukların temeli atılıyordu.

Adana'da on iki yıl çalıştığım dershane ortaklarıyla tanışmam onların davetiyle ve 1995 yılı Şubat ayında oldu.O dönemde sosyal- iktisat alanında hizmet veren Siem Dershanesi daha sonra değişen sınav sistemi ve ekonomik koşullar nedeniyle önce fen sınıfları açmış daha sonra da ilköğretime yönelik çalışmalar da başlatmıştı. Beş ortağı da öğretmen olan bu dershaneyle çalışmaya başlamamın nedeni :'' onlarla kendim arasındaki benzerliklerdi.'' Alçak gönüllü olmaları, demokrasi ve sorumluluk ilişkileri içinde çalışanlarıyla bütünleşmeleri ''kurumu sahiplenmeme'' neden oluyordu.

O dönemde emir değil, görev ve sorumlulukların saygı ortamında yerine getirilmesi çok önemli başarılar elde etmemize nedeni oluyordu. Türkiye'nin en iyi okullarına burslu ve dereceyle öğrenciler göndermiş gönderiyorduk. Bu , ekip çalışmasının, demokrasinin ve karşılıklı anlayışın sonuçlarıydı. Görünüşte değil özde paylaşım duygusuna sahip olmamız insanlar üzerinde çok olumlu etkiler yapmakta ve öğrencilerimizle halen devam eden dostlukların temeli atılmaktaydı.

Dershane'nin beş kurucu üyesi vardı. Bunlardan İbrahim Kahya coğrafya öğretmeniydi. Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirmişti. Özel nedenlerden dolayı ortaklıktan ayrılmış ve İstanbul'a gitmişti.

Burhan Mendi Köy Enstitüsü mezunuydu. Edebiyatçıydı. ''Ardıç Kuşu '' isimli mütevazi bütçesiyle çıkarttığı dergisinde ülkemizin aydınlarının yazılarına yer vermekte, şiirler yazarak dünyasını bizlerle paylaşmaktaydı. Ders vermemesine rağmen sevgiyle , dersane faaliyetlerine katılmakta,içinde var olan insan sevgisini ve öğretmenlik özelliklerini dershane girişinde oluşturulan küçücük mekanında öğrencilerine akıtmaya devam etmekteydi.
(Burhan Mendi 2008 yılından itibaren Ardıç Kuşu'nu özgür bıraktığını belirterek basın ortamından çekilmiştir.)

Abdullah Aydoğan, geometri öğretmeniydi. on iki yıllık birlikteliğimizde bir kez dahi sesini yükselterek konuştuğuna , böbürlendiğine tanıklık etmedim. Sevgiyle dolu yüreği, soğuk da olsa espirileriyle öğrencileri tarafından saygıyla karşılanmıştı. Geometri bilgisi ününün çevre illere taşıyacak boyuta erişmesine neden olmuştur , diyebilirim. Oğlum Emek Egemen Gazioğlu'nun İstanbulda -endüstriyel tasarımcı olmasına rağmen - ekmeğini geometri ve matematik dersleri vererek kazanmasında onun ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum.

Erdal İşler : Konya Bozkır'lı olup babasının astsubay olması nedeniyle Konya ve Adana'da büyümüş: 1981 den beri Adana'da ikamet etmekteydi. Eğitim Enstitüsünü Konya'da bitirmiş bir matematik öğretmeniydi. Matematik bilgileri, sorunlara bilimsel yaklaşımlarda bulunması onun ünlenmesinde etkili olmuş , öğrenci ve velilerle kurduğu gerçek dostluklar: insanların ona çok değer vermesine neden olmuştu. Öğretmenler odasındaki espirileri , genç öğretmenlere paylaşımcı yaklaşımları onu dershane müdürü ya da sahibi değil;'' sizden biri '' olma düzeyine eriştirmişti. Tek üzüntüsü Fenerbahçenin yenilmesiydi.

Dersanenin diğer ortağı Hikmet Topçuoğlu'ydu.Kastamonuluydu, fakat İstanbul'da büyümüştü. Matematik öğretmenliği mesleğini de ODTÜ'yü bitirerek elde etmişti. Mem Dershanesinde bir süre çalıştıktan sonra öteki arkadaşlarıyla bu dershaneyi kurmuşlardı. Özveriyle çalışarak dershane binasına sahip olmuşlardı.O, ''Nasılsınız Hocam ''denildiği zaman , ''Ben her zaman iyiyim ,''derdi. Bu sözün içeriğinde ; sizlerin sorunlarınızı çözmeye çalışmaktan nasıl olduğumu düşünemiyorum mesajı vardı. Bu paylaşımdı anlayabilene.

Bu çalışma ortamım dünyanın gelişmelerine daima açık olmuştur.On iki yıllık iş arkadaşlığımız sürekli değişime ve çağdaşlığa yönelmişti. Örneğin şu satırların yazarı olan ben bilgisayar kullanmayı 53 yaşımda dersanenin derslerde power point uygulamasına geçmesi sayesinde öğrendim. İnanın sizlere ulaşmamın en büyük aracısı Milliyet Blog'un yanında bu uygulamanın getirdiği gereksinimi duyma zorunda bulunmam olmuştur. Artık testleri elde değil bilgisayarda yazmakta, onları resimlemekte ve kendi kendime:'' dünyaya geç mi geldim acaba ?'' demekteyim. Ama bilmekteyim ki ne zaman dünyaya gelirsen gel gene de geç gelmişsindir. Çünkü gelişmenin sınırı olmaz.

Son yıllarda dershaneler üniversiteye öğrenci hazırlamanın yanında okullardaki derslere takviye çalışmaları da yapmaya başladı. Bu durum dershane öğretmenlerinin niteliğinde ciddi değişmeler yaptı. Artık bilgisayar kullanan, bizlere öğreten yeni bir nesil kadroları doldurmaya başladı. Cıvıl cıvıl gençler, dünyaya farklı bakıyorlar onlar. Teknolojinin tüm olanaklarından yararlanıyorlar. Tek istekleri yaptıkları çalışmaların bir teşekkürle ödüllendirilmesidir. Bu, alınacak ücret kadar önemlidir.

Gökmen Ceyhan , Suzan Akbaş, Tuba Koşar,''matematik ; Aytül Pehlivan ,Uğur Ekiz ,''Tarih'' Bülent Bozdoğan , Yıldıray Sarı,Tülay Güldoğan ,''Coğrafya''; Vedat Atalay, Mehmet Çevirmeci, Semir Dizmen , Alper Coşkuntuncel ,''Türkçe'' ; Banu Adlı (Tap) Selda Neli Tarakçı,''Kimya''; Şule Yüksekbaş ,Mine Yengüner , Aslı Sayılıkan,''Biyoloji'' ; Recep Azarkan ,Nazlı Terhan , Bilge Aga , Melissa Kurtuluş ,''Fizik''; Ersin Şentürker ''Fen Bilgisi'' öğretmenleriydi.. Onlar ,sanki yılların kompütür ustalarıydı. Hazırladıkları slaytlara koydukları animasyonlar bir anda sınıfları dünyayla bütünleştirmekte , dersleri daha anlamlı hale getirmekteydiler. Gençlik enerjileriyle dershaneyi yaşanacak yer haline büründürmekteydiler.

Günümüz gençleri sanki dünyanın geçmişini ve bugünkü sosyo ekonomik yapıyı daha az araştırıyorlar gibi düşünüyorum. ''Acaba bu bilgisayarla ilgilenmelerinden mi kaynaklanıyor ; yoksa Milli Eğitim Bakanlığının yanlış öğretmen istihdamından mı? ''diye araştırılmasını yetkili kişilere bırakarak düşüncemi anlatmak istiyorum.

Ülkemizde 1980 yılındaki rejim değişikliği ve siyasi gerilimler ürkek bir toplum oluşturmuştu.Hepimiz bundan etkilenmiş'' kitap okuyan değil , yakan kitle'' haline gelmiştik. Bu öğretmenleri çok olumsuz etkilemiş, düşünen insanların fikirlerini açıklaması sakıncalı bulunmuş, geçim derdi çekmeye itilmişlerdi. Bu durum okullardaki eğitim kalitesini olumsuz etkilemişti. Herkesin veteriner, mühendislik yapamadığı gerçeği varken her türlü meslek elemanına öğretmen olma olanağı tanınmış, dünyayı değiştirebilecek tek varlık olan insanın eğitimi maddeden daha değersiz görülmüş , bunun yansıması da bugünkü ortamı yaratmıştır.

Gazete ve televizyonların magazine yönelmesi , kolay yoldan para kazanma yöntemlerinin ortaya çıkması, geliri düşük insanımızı farklı alanlara yöneltmiştir.  Doğan Cüceloğlu'nun Savaşçı eserinde ifade ettiği gibi: Akvaryumun suyu hastalıklıysa balıklar da hasta olur', benzetmesine uygun bir sonuç ortaya çıkmıştır. Burada hastalıktan kastım : okunacak kitapların niteliğindeki eksikliktir. Yoksa teknolojiyi kullanma ve pratik çozüm konusunda insanımız müthiştir. Ancak önemli olan teknolojiyi kullanmanın yanında onu üretecek güce erişmiş bir toplum yaratmaktır. Bizde eksiklik budur ve ancak geçmişin araştırılmasıyla gelecek yaratılabilir.

Dershanenin Rehberlik Öğretmeni ve Müdürü Selmin Sarp'ın öğrencilerle teker teker ilgilenmesi, güler yüzü ve paylaşımcı kişiliğiyle tüm öğretmenleri , çalışanları ve ortakları bir araya getirmesi ilginçti. O, aldığı kültür, benimsediği yaşam tarzıyla; tüm sorunları ikna yöntemini kullanarak çözmesiyle ; herkes tarafından sevilmenin ötesinde takdir edilme düzeyine erişmiş değerli bir insandı. Öğrencileri , velileri ve çalışma arkadaşlarıyla müthiş bir uyumu vardı.Paylaşımcı özellikleri bir çok insanın onu örnek almasına neden oluyordu.


Zeynep Güldün ve Dilek Güneyli'nin tüm gün yazışmalarla ve her türlü iletişimle özveriyle uğraşması başarıyı getiren görünür elemanlar olmalarını sağlamıştı. Akşama kadar kantin işleriyle sabırla uğraşan Adnan Gürşener ve elinde penseyle sürekli onarım işlerine koşan Ali Tütünalan'ın çabaları saygıyla karşılanmaktaydı. Nebahat Koca'nın tertemiz bir yaşam alanı yaratmak için gösterdiği çabayı da belirtmeliyim. Güvenlik Görevlisi Ahmet Özbilenin paylaşımcı tavırları da unutulmamalıdır.

Bir kurum sadece çalıştıranların değil çalışanların çabalarıyla ve çalışanlara verilen değerlerle yükselir. Yoksa orası kurum olma özelliğini kaybeder.

Öğrencilerimle iletişimin genel de iyi olduğunu düşünüyordum. Hafta içi guruplarında sınavda istediği yerlere girememiş olan öğrencilerle çok güzel bir uyumumuz var. İsimlerini burada ifade etme olanağım yok. Öğrenme istekleri beni daha fazle bilgi aktarımına yönlendirmekteydi.

Sayısal bölüm öğrencileri için konulan Tarih dersine katılımın bir bütünlük içinde olduğunu görmek bir öğretmen olarak beni çok mutlu ediyordu.

OKS gruplarındaki öğrencilerin yıllar öncesinde gözlediğim tavırlar içinde olduklarını gözlüyordum. Onların içten davranışlarının tam bir doğallık içinde olması hoşgörüyle yaklaşmama neden oluyordu. Okullarda hala süren dayak ve hakaret boyutundaki sözlerin ''öğretmenlerin hoşgörüsüzlüğünden kaynaklandığı tezimi ''güçlendiriyordu.

Bir dershane öğretmeniyle okulda çalışan öğretmen olmak arasında aslında fark yok. Milli Eğitimin -idari kadroları hariç -tüm öğretim kademelerinde çalışmış otuz yedi yıllık bir öğretmen olarak diyebilirim ki:

Her şey insanı sevmekle başlıyor, emretmeden paylaşan ; uyarılmadan görev yapan bir ortam yaratılabiliyorsa ötesi kendiliğinden geliyor. Bu düşüncemi sarsan gelişmelerin ve projelerin ortaya atılması o dershaneden ayrılmamın biricik nedeni olmuştu on iki yıl sonra...Öğrencim Selen Yılmaz'ın da ifade ettiği gibi Kaliteden ödün vermeyen bir özelliğim vardır.

Şimdi , Sınav Dergisi Dershanesi'nde yeni meslek yaşantıma başladım. Sizlere buradaki ortamdan da söz edeceğim tabii. Bakalım yeni dostlarım kimler olacak, yeni dostluklar nasıl oluşacak ? Malzemesi insan olan bir mesleğin elemanı olduğum için güzellikleri yaşayacağımdan hiç kuşkum yok.
 

DENEME

30.03.2007

M.Selçuk Gazioğlu


Bu blogla ilgili olarak başka fotoğraflarımı facebook'da oluşturduğum aşağıdaki gruplarımda izleyebilirsiniz

İstanbul İlköğretmen Okulu-Lisesi 1965-79
İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü  1968-81

.

 
Toplam blog
: 40
: 956
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Yüreğinize ulaşabilmek ,duygularımı ,deneme , anı , şiir  ve fotoğraflarımı paylaşmak istiyorum ...