Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '13

 
Kategori
Siyaset
 

Devlet kime aittir?

Devlet kime aittir?
 

Gün geçmiyor ki meclisten gece yarılarında, alalacele yasaların geçirildiği haberleri ile güne başlamayalım. Kapalı kapılar ardında, geçirilen yasaların bağladığı kişi ya da kurumlara danışılmadan ve özellikle genel kamu yararından ziyade iktidar ya da ona yakınlığı ile bilinen belirli güç odaklarının lehine gerçekleştirilen her yasama Meclis'e biraz daha güvenoyu kaybettiriyor. Şekilsel dışavuruma baktığınızda da, halkın iradesinin temsilcilerini barındıran millet meclisinin ülkenin ortasında yüksek korumalı merkezi bir yapı olarak vücut bulması hem halktan kopuk bir ifadeyi somutlastırmakta hem de o dört duvarın dışındaki sorunlara duyarsız kalındığına dair bir algı yaratmakta. Merkezi bir karar alma unsuru tüm ülkeyi ilgilendiren konularda  her ilin vekillerinin iradelerini belirtmesi için gerekli olabilir. Lakin her bir vekilin belirteceği irade de temsil ettiği halkın iradesi olmalıdır. Halkın iradesinin ülke hakkında alınan kararlara etkin katılımı ise Meclis'in her bir il ve vilayette oluşturması gerektiğini düşündüğüm alt meclislere katılımı ile mümkün olabilir. Burada kastettiğim siyasi bir uzantı değil, aksine sivil halkın bireysel ya da örgütlü bir şekilde müdahil olabileceği resmi meclis uzantılarından bahsediyorum. Günümüz parlamenter sistemi seçmenlerin seçimlerde gösterdikleri iradenin 5 sene boyunca değişmeyeceğini öngören katı bir yapıya hapsolmuş durumda. Günümüz dünyasında ise değişim böyle hantal bir yapıya yer bırakmayacak şekilde hızlı gerçekleşiyor. Değişime ayak uydurabilecek bir devlet yapılanması halktan kopuk, tek bir merkezi yapı ile mümkün değil artık.  

Bireysel ya da sivil örgütler bazında temsil yeteneği milletvekilliğinin de format değiştirmesine ve mecliste görev yapmak için vekalet alan kişilerin millet genelinde değil bireysel ya da sivil örgütlenmeler özelinde görev almasına olanak sağlayacaktır. İlk bakışta bireylerin ve her bir bireyin düşünce ve taleplerinin temsili ütopik bir yaklaşım olarak düşünülebilir. Hatta bireysel bazda temsiliyetin kaotik sonuçlara yol açabileceği de tartışmaya açıktır. Fakat artık günümüz koşullarında internet tabanlı sosyal paylaşım sitelerinin (Twitter, Facebook..vs) bireysel bazda anlık iletişimi mümkün kılması sadece bu teknolojiler dahilinde bile düşüncelerin en hızlı şekilde paylaşımını sağlayarak bu seçeneğe en azından imkan sağlamakta. Millet meclisi milletvekillerinin düşünce, dünya görüşü, proje ve yasa tekliflerini internet üzerinden halka sunduğu, bireylerin sosyal ortamda milletvekillerine yorum, eleştiri ve düşüncelerini ilettiği dinamik bir yapıya kavuşturulabilir. Uygarlığın geldiği bu noktada teknolojinin imkanları kullanıma hazır dururken daha azıyla yetinmemeliyiz. Bir millete vekil olmanın bir bankada bir şahsa kefil olmaktan daha az sorumluluk hissi vakfettirdiği bir yapıdan, vekalet edenin sorumluluğunu vekalet edilen ile birlikte üstlendiği bir yapıya doğru gerçekleşecek sistemsel geçiş milletvekili seçimlerini seçmenlerin bir günlük bir sorumluluğu olmaktan çıkararak, iradelerinin adil ve verimli şekilde kullanıldığını her an kontrol edebilecekleri mekanizmaları kendilerine sunan bir sosyal devlet anlayışını oluşturacaktır. 

Milletvekili seçim kriterlerinin de artık tartışmaya açılması gerekiyor. Devlet erkanı yakın zamanda milletvekili seçilme yaşını düşürmeyi planladıkları ile ilgili açıklamalarda bulunmuşlardı. Algıda seçicilik diyebilirsiniz tabii ama ben anayasanın 76. maddesine (milletvekili seçilme yeterliliğinin belirtildiği) baktığım zaman nicelikten ziyade niteliksel unsurların tartışmaya açılması gerektiğini görüyorum. İlkokuldan itibaren vatandaşlarını türlü sınavlara tabii tutarak belirli bir bilgi ve beceri seviyesinin üzerindeki bireyleri üniversitelerinde yükseköğrenime kabul etmeyi uygun gören devlet, iş vatandaşlarını mecliste temsil edilecek kişilerin belirlenmesine gelince tahsil yeterlilik seviyesini ilkokul olarak belirleyerek aslında bir milletin vekili olmayı itibarsızlaştırıyor. Milletvekilliği tanımı her şeyden önce anayasa özünde itibarlı bir anlam kazanmalı. Güncel tanımın kaçınılmaz sonucu olarak mecliste dönemlerce milletvekilliği yapıp yemin töreni dışında bir kez olsun kürsüye gelmemiş, temsil ettiği kitleye bir kez olsun hitap etmemiş, iki kelimeyi birbirine vuramayan vasıfsız kişilere aşinadır milli hafızamız. Eğer Türkiye son yüzyıldır içinde debelenip durduğu siyasi çıkmazlardan arınarak kendisini yeni çağın gereklerine uygun ve değişime ayak uyduracak, hatta öncülük edecek, bir siyasi altyapıya kavuşturmak amacı güdecekse bu her ilin en varlıklı ailelerinin önde gelenlerini ve ülkenin siyaset dışı popüler isimlerini ya da siyasi partilerin milletvekili aday adayı sıralamasında her bir üst sıraya hava paraları biçmesi sonucu en yüksek meblağı ödeyebilecek maddi gücünün dışında bir vasfı olmayan kişileri meclise doluşturarak değil; yüksek tahsilli (dolayısıyla toplumun her kesimine eğitim seviyesi olarak hitap edebilen), aday olduğu ilde en az 10 senedir ikamet ediyor olan, sosyal yaşama katma değeri olacak somut projeleri bulunan, seçmenlerini yurt içinde olduğu kadar yurtdışında da temsil edebilecek yetkinlikte ve donanımda kişilerin oluşturduğu bir meclis ile mümkün olacaktır. 

Siyaset biliminin demagojiden, duygu sömürüsünden ve çıkar çatışmasından arınmasının ancak temsil edilen halk ile araya koyulan mesafenin azaltılması ile mümkün olduğunu düşünüyorum. İktidar sahibi olmanın ve devlet kaynaklarının sunduğu gücün insanı yozlaştırma eğilimi ancak bu gücü ona vekaleten verenler tarafından an be an kontrol edilirse önlenebilir ve kontrol altına alınabilir. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması düstur edinilmiş bir yüzyıl geçirdikten sonra, yeni yüzyılda Türkiye'nin cevaplaması gereken kazık sorulardan biri de şu olacak sanırım: Devlet kime aittir?

 
Toplam blog
: 89
: 618
Kayıt tarihi
: 16.12.06
 
 

İlk kitabımı, 'Pal Sokağı Çocukları'nı okuduğumdan beri yazıyorum. Yazmak beni o çocuklar gibi öz..