- Kategori
- Siyaset
Devletin doğallık problemi ve Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik saldırılara cevap

Bir zamandır, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temellerine yönelik ciddi bir saldırı söz konusu.
Bu saldırılar cumhuriyetimizin aslında “olmaması gereken” şekilde yanlış kurulduğunu, “evrensel ölçülerdeki” bu yanlışlığın acilen düzeltilmesi mantığı içinde yapılıyor.
Buradaki temel mantık, her devletin kuruluşunda geçerli bir evrensel doğrular takımına riayet edildiği veya edilmesi gerektiğidir.
Bu mantık bir yere kadar doğru olmakla beraber aslında ciddi anlamda ütopik ve zehirleyicidir.
“Evrensel geçerlilik” probleminde doğruluk payı, devletin oluşum mantığını kapsar ve orada biter. Bu ne demektir? Bir devletin, genel geçer bir emniyet ve adalet sağlayıcı tekel ihtiyacından doğduğu düşüncesi, açıklayıcı ve kavrayıcıdır. Bu açıdan, Nozick’in “emniyet sağlayıcı tekel” düşüncesi devletlerin “doğal oluşumunu” anlamamız açısından kesinlikle haklıdır.
Yalnız burada mesele şudur: Her devlet, kendini meydana getiren toplumsal yapıların ihtiyacı için elzemdir. Bu da şu anlama gelir ki Alman ulusunu oluşturan Germenik kavimlerin emniyet sağlayıcı tekel ihtiyacı, onlara özgüdür. Bu açıdan devletin teşekkül aşaması evrensel olmakla beraber, oluşma, gelişme süreçleri, kendisini meydana getiren toplumların kültürleriyle ve tarihsellikleriyle ilişkilidir.
Bu ne demektir? Her devlet, özünde bir emniyet sağlayıcı tekel ihtiyacından doğmuş olmakla beraber devletin şekli, yönetim biçimi vs. tamamen onu meydana getiren toplumun harsı, ananeleri, örfü ve tarihsel macerasıyla şekillenir. Bundan dolayıdır ki Türk devleti ile Alman devleti, Fransız devleti, İngiliz devleti çok farklıdır.
Neden böyledir? Çünkü aslında, bugün özellikle vatansızlığı yegâne insanlık şartı sayan nev zuhur liberallerin sandığı gibi devletler, şiddetten tamamen uzak ve ticaret hukukuna uygun şekilde barışçıl sözleşmelerle kurulmamıştır. Devletlerin dayandığı emniyet ve adalet sağlamak tekeli ihtiyacı , ciddi saldırıların ve tecavüzlerin sonucu ortaya çıkmıştır.
Devletleri doğuran şiddet zorlaması iki çeşittir. Birincisi, benzer toplulukların birbirlerine yönelik zorbalıkların, ikincisi de yabancı toplulukların tecavüz ve saldırıları. Devlet bu iki tip eylemi engellemek için oluşturulmuş bir tekel yapıdır. Bu iki tip eylemi engellerken de her toplumun devleti, o toplumun kendi toplumsal kurumları etrafında şekillenir. Bu kurumları yargılayacak bir insani objektif/üst yargı mercii yoktur. Yani meselâ Hindistan’daki kast sistemini kendimize göre yargılamamız mümkün görünse de bu kurumun o toplumdaki yeri ve önemini zorla yok edecek bir “ objektif” devlet yapısını o topluma dikte edemeyiz! Çünkü her toplum için geçerli böyle bir devlet şekli yoktur.
Devlet şeklini alan bu tekel yapıyla insanlar iradelerini, kültürlerini, dillerini, varoluş şekillerini vs tek bir dil, kültür etrafında birleştirerek korunması gereken değerler hakkında kendiliğinden bir uzlaşma gerçekleştirmişlerdir. Uzlaşma noktası, devlet emniyet sağlayıcı tekelliği ve onun etrafındaki benzeşmek üzerinedir. Bu mutabakat sayesindedir ki, benzer topluluklar ortak bir kültür etrafında milletleşir/uluslaşırlar. Yoksa her kabilenin kendi başına hareket edebilmesi ile bu yapıya ulaşabilmek mümkün değildir.
Devletin doğallığı, toplumun, var olmak için kurala bağlanmak ihtiyacının doğallığından gelir. Devlet, temelinde insanın doğal varoluş şeklinden dolayı doğal, ve bir arada bulunmakta kullandığı kurumlardaki farklılıklardan dolayı da iradîdir. Dolayısıyla herhangi bir devletin, insan varoluşuna aykırı eylemleri dışında doğal olup olmadığından bahsetmek saçmalıktır. Sorun devletin kuruluşundaki zorbalığı ve düşmanlığı engelleyici zor kullanma tekeli değildir. Sorun bu tekelin kötüye kullanılıp kullanılmadığıdır.
Devletle ilgili objektiflik sınırlarımızı aklın ve tabiatın ötesinde genişletmemiz halinde, onu hiç olmadığı bir hale sokmak ve bozmak tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Bundan dolayıdır ki Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ilkelerini sözde objektif ölçülerle kötülemek veya yok saymak asla barışın ve adaletin şartı ve gereği olamaz.
Ne mutlu Türküm diyene.