Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '16

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Didim'de bir günün öyküsü... Orman kanunu...

Didim'de bir günün öyküsü... Orman kanunu...
 

Orman kanununu bu yazımda elbette mecaz anlamda kullanacağım. Yasaların uygulanmaması sonucu oluşan durum diyebileceğimiz “ORMAN KANUNU” güçlü olanın güçsüzü ezmesidir. Vahşi hayatın her alanında, dahası canlı olan her varlığın doğasında da bulunan bir durumdur.

Thomas Hobbes’e (1588- 1679) göre de: İnsanoğlu’nun toplumsal sözleşmeye uymadan önceki doğa hali. Gücü yeten, gücü yetene anlayışıyla, insanoğlunun yasasız, kuralsız yaşadığı dönem…

İnsanoğlu bu orman kanunundan kurtulmak için kendi aralarında bir toplumsal sözleşme yaparak, kendilerini eşit, yasalara dayalı bir şekilde, kendilerini koruyacak bir kurum oluşturmuşlar. İşte bu kurumun adı “devlettir”.

Her neyse gelelim asıl konumuza, yazımın başlığında belirttiğim gibi Didim’de Orman kanunu mu geçerli…

Sağ kulağımı yastığa iyice gömersem o gün rahat bir uyku uyurum. Çünkü sol kulağım duymuyor. Didim gibi geceleri sıcak bir yerde yaşıyorsanız haliyle pencereleri sonuna kadar açıyorsunuz. Plansız, çarpık yapılaşma nedeniyle tüm sesler duyan kulağınıza kadar geliyor…

Bugün bir terslik olmuş olmalı sabahın en erken saatinde gürültüyle uyandım. Duymayan kulağımın üzerine yatma yanlışlığı yapmışım… Ezan sesi kulağımın içinde çınlıyor. İmamlar ezanları bu kadar yüksek sesle okumak zorundalar mı? Cami evimize o kadar da yakın değil ama bazı siteler ve apartmanlara cami bağlantılı hoparlör koymuşlar galiba… Bu ezan sesinin bir standardı yok mu, hastalar, bebekler bu ses karşısında ne yapıyorlar. Sorun ezan olunca bir dokunulmazlık oluyor sanki ezan sesinden rahatsız olunmayacağı düşünülüyor, rahatsız olanlar ise dinsizlikle bile suçlanıyor… Dünya sağlık örgütü tarafından 65 desibelin üzerindeki sesler sağlığa zararlı bulunuyor. Didim’deki ezan sesinin ise 65 Db’in çok çok üzerinde olduğunu düşünüyorum. Dört beş yıl önce de konuyu “Özgürses” gazetemizde gündeme getirmiş, Müftülüğümüzden yanıt beklemiştim. Yanıt gelmediği gibi sesin desibelinde süreç içinde hep yükselme oldu… Benim gibi sağır birisi bu durumdan rahatsız oluyorsa, yaşlılar, hastalar, bebekler ne yapsın…

Ezan sesiyle uyanmışken, spor giysilerimi giyerek, Didim sahilinde uzunca bir yürüyüş turuna çıkmaya karar veriyorum… Masmavi bir gökyüzü, pırıl pırıl bir hava… Tüm olumsuzlukları silmeye çalışarak beynime mutluluk pompalamak istiyorum. Estetikten yoksun binaların yanından geçerken gökyüzüne bakarak derin nefesler alıyorum. Tanrının elinin değdiği yerlerin mükemmelliği denizle gökyüzüyle bütünleşirken, koylarda kendi keyiflerine göre yapılmış, estetikten yoksun derme çatma dubalara gözüm takılıyor… Hayır hayır bunları düşünmemeliyim, bugün olumsuzları kovmak istiyorum düşlerimden…Ayağım birden sert bir şeye değiyor ve şıngır mıngır bir ses çıkarıyor…Çalılar arasında bir boş bir şarap şişesi…Sahil bandındaki çalılıkların içi naylonlarla, plastiklerle, ne kar pislik varsa dolu…Bir masmavi denize ve gökyüzüne bakıyorsunuz bir de çöplüğe dönmüş kıyı şeridine…Biraz ilerliyorsunuz çalılıkların içinden  bir koya doğru…Koy, plastikten, rengarenk adına deniz sporları dedikleri şişme naylonlarla doldurulmuş. Kıyıya da derme çatma kulübeler kondurulmuş…”Yetki kimde diyorsunuz” kendi kendinize… Büyükşehir Belediyesi mi? Kaymakamlık mı? Didim Belediyesi mi? Bir sürü mevzuatın olduğu ilçemizde bir yetki kargaşası mı var? Bazı açıkgözler de bu yetki kargaşasını bildikleri için mi her tarafı kendi kafalarına göre işgal etmişler, kıyılar çöplüğe dönmüş…

Altınkum’a doğru yönleniyorum. Sabahın erken saatinde sahilde denizin keyfini çıkaran kalabalık bir grup var… Sahil bandında orta yaşlı ve yaşlı insanlar kendi tempolarına göre sabah yürüyüşlerini yapıyorlar… Köpekler başıboş kendi hallerinde onlarda sahil yürüyüş bandında seyir halindeler. Köpekleri severim ama çocukluğumda geçirdiğim travmalı bir köpek ısırmasından sonra köpeklerden hep korkarım, köpekleri gördüğüm zaman yolumu değiştiririm… Gezi teknelerinin bağlı olduğu sahil tarafına dönüyorum… Derme çatma su ve elektrik bağlantıları, teknelerden sintinelerin kanala boşaltılması için öylesine gelişi güzel döşenmiş metal borular... Teknelerin önünde gelişi güzel dizilmiş tekne reklamları, tekne kayıt yerleri… Gözlerimi yumuyorum, bugün ters taraftan kalktığım belli diyorum kendi kendime… Gözüme güneşten, denizden, havadan başka güzel bir şey gözükmüyor… Köpekler geçip gitmiştir düşüncesiyle tekrar Yalı Caddesi'ne çıkıyorum. Az kalsın bir kusmuk öbeğine basacaktım. Cadde oldukça kirli geliyor bana… Sabahın erken saatidir de ondandır diyorum…(Oysa daha önceki yazılarım da bir öneri olarak yazmıştım, Belediyemizi yönetenlere de sözlü olarak iletmiştim. Sahili hiç kimsenin olmadığı sabahın çok çok erken saatlerinde temizleyiniz ve gün içinde de pratik jet temizlikçiler kontrol niteliğinde temizlik yapsınlar diye…)

Sahilden ayrılarak; Atatürk Bulvarı'na doğru yöneliyorum. Mısır satıcıları henüz gelmemişler, tezgâhları yerlerinde duruyor… Mısırları pişirmek için kullandıkları tüpler ise bir bomba gibi dışarıda duruyor. ( Bazılarına göre hep böyle lüzumsuz durumları ben yazıyorum ya… Yıllar önce mısır satıcılarını sağlık ve güvenlik açısından irdeleyen bir yazı yazmıştım ve yazımı da “söylemiştim demek istemem” diye de bitirmiştim…

Gözlerimi ovuşturuyorum. Bugün gözlerim de bir durum mu var diye kaygıya kalıyorum. Bugün güzel şeyler görmek istiyorum diyorum ama gözüm yeraltına alındığı söylenen çöp mekanizmasına takılıyor… Çöpler içeri değil, dışarı atılmış. Çevresi estetikten yoksun, çöplerle kirlenmiş, iğrenç bir tablo karşımda…

 Bu böyle olmayacak, adımlarımı hızlandırıyorum ve evime ulaşıyorum. Kendimi duşa atıyorum. Tam alamadığım uykumun acısını çıkarmak için sağ kulağımın üzerine yatmaya dikkat ederek uykuya dalıyorum…

En kötü kuralın kuralsızlıktan, en kötü planın plansızlıktan, en kötü iletişimin iletimsizlikten iyi olduğunu düşünüyorum… Ne yazık ki ülke genelinde olduğu gibi ilçemizde de bir ölçüde orman kanunu geçerli oluyor. Yasalara, kurallara uymama konusunda ve yasal boşlukları, yetki boşluklarını bulma konusunda da çok başarılıyız… Tüm bu durumlar da; mutlu sağlıklı bir çevrede yaşamamızı engelliyor…

Umarım, süreç içinde iyi bir yola gireriz…

  

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..