- Kategori
- Anılar
Dilenci
Dilenci; kendisine acındırarak, bir kimseden bir şeyi arsızca ve ısrarla isteyen ve geçimini dilenerek sağlayan kişidir. Bir şeyin içinde, her şeyden biraz varsa ona “dilenci çanağı” denir. Halk arasında kötü giyimli insanlara ise “Medine dilencisi” denir. Ayrıca bütün limanlara uğrayıp sefer yapan vapura da “dilenci vapuru” derler.
Dilenci önce kendisine acındırır sonra da avuç açar. Avucu aşağı doğru açmak yağmur dilemeyi, yukarı doğru açmak ise büyükten bir şey istemeyi ifade eder. Avuç açan küçük, zayıf, güçsüz, açılan avuca bir şeyler koyan da büyük ve güçlüdür.
Avuç açılırken daha çok din duyguları ön plana çıkar.”Allah rızası için”, “Allah kaza bela vermesin!”, ”Allah gönlüne göre versin!”, ”Fakir kuluna bir sadaka!”.
Dilencilerin büyük bir çoğunluğu da kadındır nedense. Yaratılış olarak kadınlara karşı daha duyarlıyız ya.
Ramazanda köy evindeyiz. Bahçe kapısının zili çaldı.”Gelen buyursun gelsin” dedik. Sonra evin zili çaldı. Kapıyı kızım açtı. ”Allah rızası için güzel ablam, para varsa para ver, yoksa zeytinyağı ver. Allah sana hayırlı nasipler versin güzel aplacım”. Kızım, ”Biz buralı değiliz, Fethiye’den geldik, annem babam öğretmen birkaç gün tatil yapıyoruz, zeytinyağını biz de satın alıyoruz”dedi.
Kibar dilenci geriye döndü. Kapıdan çıkarken söyleniyordu. ”A be ne bileyim be kızım ben sizin memur olduğunuzu, bilsem ben daha size sadaka getirirdim” diyordu.
Dilenciler verimli çalışmak için daha çok Ramazan ve Kurban aylarını seçerler.
Ramazan bayramından sonra gene köydeki evimizin bahçesindeyim. Elimde keser testere bir şeyler kesmeye, bir şeyler yontmaya uğraşıyorum. Bahçemizin kenarından geçen yola arkam dönük. Yoldan bir bayan sesi:”Ev sahibi ev sahibi, amca, ”
Seslenenin kim olduğunu tahmin ettiğim için, kulak kabarttım, galesinmedim. Sonra ”Abiciğim, güzel abiciğim, fakire bir sadaka, Allah kaza bela vermesin”diye ünledi. Bu sefer yüzümü sesin geldiği tarafa doğru çevirdim. “Hayırlı günler amcacığım, Allah rızası için bir sadaka”. Sonra ayağa kalkıp dilenciye doğru yürümeye başladım. Dilenci bu kez ”Nur yüzlü dedeciğim” demeye başlamaz mı? Ben içimden, senin ağabeyini de, amcanı da, nur yüzlü dedeni de diye saymaya başlarken ona da yaklaştım. Baktım Sibel Can’ın biraz daha tombulu. Yaş otuz beş var yok. Topal değil, çolak değil, çelek değil. Eliayağı düzgün. Gözler, lens yoksa gök mavisi. Yüzü ablak ve apapak (bembeyaz).Yanında, Sibel, Hülya, Gülben, Azra gölgede kalır.
“Sana”dedim, ”on milyon para vereceğim. Şu tenekeyi ve şu küreği al. Bak şurada elli altmış adım ötede çakıl yığını var, çakıl benim. Oradan bana on teneke çakıl getir, sana on milyon helal olsun”dedim. ”Olur dede”deyip, verdiğim küreği ve kulplu tenekeyi alıp gitti.
Ben, ”bir iş yaptıracağım ve bunun karşılığında para vereceğim”diye patron havalarına girdim. Bahçedeki sandalyeye bacağı çelip beklemeye başladım.
Aradan epey zaman geçti, bizim çakıl getirmeye giden dilenciden ses seda yok. Yola çıkıp konu-komşuya sordum. ”Biraz önce bir elinde kürek bir elinde teneke olan yabancı, güzel bir kız geçti yoldan. Hem de hızlı hızlı yürüyordu. Sonra nereye gitti, nereye kayboldu görmedik” dediler.
Olacak bizim kulplu tenekeyle, yeni sapladığım küreğe olmuştu.
Komşular benim teneke ve küreği birkaç gün sonra evlerimizin biraz ötesindeki derenin içinde bulmuşlar.
Siz siz olun bir dilenciye sakın ”gençsin çalışabilirsin, niçin çalışmıyorsun” demeyin. Sadaka verip-vermemek ise size kalmış.
Ben Yeni Caminin önünde duran eşekli ve oturak gibi görünen bir dilenci bilirdim, aylık faizle para verirdi, tefeciydi.
İki kişi bir kızı isteseler biri ötekine, ”Bir kapıda iki dilenci olmaz, hadi sen başka kapıya”der. Şimdi ise “yağlı kuyruklu” bir kapıda bin dilenci var. ”Oğlan tarafı kızı alıncaya kadar kız tarafına, kız tarafı da ölünceye kadar oğlan tarafına dilenci olur” demiş atalar, kim bilir.
Aşk dilenmelerine, sevgi dilenmelerine sonuna kadar evet!
Hem biliyor musunuz, ”dilenciye hıyar vermişler de, eğri diye beğenmemiş”
Yaaaa.