Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Doğuda ve batıda kadının kaderi aynı

Doğuda ve batıda kadının kaderi aynı
 

Şiddetin görünen yüzü... Ya psikolojik şiddet ve işkence?...


Yaşamının bir dönemini Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da geçirmiş; öte yandan Ege'de yaşarken, Güneydoğu ve Kürt kökenli aileleri tanıma olanağı bulmuş biri olarak, Şanlıurfa’daki intiharlara ilişkin metin bana çok şey çağrıştırdı. Ama, öncelikle Oscar Lewis'in İşte Hayat adlı röportaj romanını... Lewis'in kullandığı "Yoksulluk Kültürü" kavramı, birçok sorunun ana nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Yani, romandaki teze göre, benzer ekonomik koşullarda yaşayanlar, dünyanın neresinde olursa, olsun aynı kültürel yapıyı taşıyor ("Altyapı kurumları, üstyapıyı belirler" tezi)... Diğer yandan, yoksulluk yaşanan başka yörelerde benzer sorunlar aynı sıklık ve şiddette yaşanmazken, yıllardır Batı'da yaşayan, parasal açıdan nispeten daha iyi duruma gelmiş Güneydoğu kökenli ailelerde benzer sorunların hala yaşanıyor olması da kayda değer bir olgu. Demek ki, o yörede geliştirilen ve neredeyse genlere işleyen kültürel yapı, ülkenin neresine gidilirse gidilsin, hangi koşullarda yaşanırsa yaşansın varlığını uzun süre koruyabiliyor.  

Daha önce çeşitli zeminlerde ve birçok yazımda belirttiğim gibi; Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun asıl sorunu, yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik, toplumsal ve kültürel baskılar, tabular, töre cinayetleridir. (Benim gözümde, gençlerin terör örgütüne üye olması intiharın başka bir yoludur.) Bunlar çözümlendiğinde, terörün de sonu gelecektir. Çünkü, terör yörede destek, kaynak bulamayacaktır.  

Şiddet ve baskının değişik yolları 

Batıya göçmüş ve çocukları buralarda doğup büyümüş ailelerde de, benzer sorunlar hala yaşanmaktadır: Bu kez ailenin büyük fertleri (özellikle kaynana), kız kardeşler, aileye giren "yeni gelin"e (hele bir de ekonomik özgürlüğü yoksa, arkasında güçlü bir aile yapısı bulunmuyorsa, ayakları yere basan güçlü bir kişiliğe sahip değilse) dışlama, aşağılama, hakaret düzeyine gelen eleştiriler, eşine ve çevresine kötüleme, sürekli hizmet etmek zorunda bırakma, özgürlüğünü kısıtlama (parasız bırakarak, dolaylı olarak dışarıda ya da eve gelen yakınlarıyla görüşmesini engelleyerek) çeşitli şiddet ve baskı yolları uygulamakta, kadını intiharın eşiğine getirmektedirler. Flört ya da nişanlılık döneminde, baş başa kaldıklarında eşine daha sevecen, saygılı davranan erkek, kendi aile ortamında karısına soğuk, anlayışsız, katı davranarak, ailesinin önünde aşağılayarak hatta şiddet uygulayarak, kadını daha depresif ve çaresiz bir ruh haline sokuyor. Bu duruma kadının ailesinin, kendi kızlarını korumaktan, desteklemekten, ona sahip çıkmaktan uzak tavrı eklenince, kadın kendini çaresiz ve yapayalnız duyumsuyor. Bu bağlamda, kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanması, evlenince eşine güvenerek, ekonomik özgürlüğünden vazgeçmemesi önem kazanıyor. (Kadının anne olduktan sonra, çalışmayı sürdürmesine ve iş bulmasına olanak sağlayacak düzenlemeler, koşullar, ülkemizde özellikle de kırsalda çok yetersiz.) Ayrıca, devletin, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının kadını bilinçlendirmek, meslek edindirmek, sığınacak bir yer sağlamak konusunda daha ciddi, büyük, geniş kapsamlı ve nitelikle çalışmalar yapması şart.  

Çok şükür toplumumuzda hala kişiler, aileler, akrabalar, dostlar arasında dayanışma (insanlık) ölmemiş. Bu sayede kadın (eğitimli ve meslek sahibiyse) bir geçiş döneminden sonra, yine ayakları üzerinde daha sağlam durabilecek hale gelebiliyor.  

İşin özünde, insana değer vermek, kendisine değer verildiğini duyumsamak yatıyor. Kendisini değersiz duyumsayan ve şiddete uğramış kişi, başkalarını da kolaylıkla değersiz görüp, şiddet uygulayabiliyor. Binlerce yıldır süre gelen kısır döngü böyle besleniyor. Kendisinin ve yaşamın ne denli değerli olduğunu bilen kişi, kolay kolay yaşamına son veremez ve başkasının da bu yolu seçmesini kabullenemez. Bu kısır döngüyü kırmak, kadının kaderini değiştirmek için hepimizin yapabilecekleri var. Gelin önce kendimizden ve yakın çevremizden başlayalım.  


Gülçin Erşen - 8 Ağustos 2011  

 
Toplam blog
: 134
: 869
Kayıt tarihi
: 06.07.11
 
 

Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu (İletişim Fakültesi) Radyo ve Televizyon Bölümü mezun..