Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '10

 
Kategori
Tiyatro
 

Doğum sancısı ve tiyatro II

Doğum sancısı ve tiyatro II
 

Azade 2011'de sahnede


Bir tiyatro oyununun doğumunu aktarmaya çalışıyorum sizlere. Her doğum sancılı olur muhakkak. İşte bir oyunun doğarken çektiği sancıları sizlere tek tek, sansürsüz, olduğu gibi aktaracağım her hafta.

Bu yazı dizisinin ilk bölümünün üzerinden bir hafta geçti. Ve beğeniyle okunmuş olmanın verdiği şevkle hemen ikinci bölüme geçme hevesi oluştu gönlümde. Yazma işi gönül işidir. Tıpkı tiyatro ile uğraşmak gibi. Tiyatro da gönül işidir ancak gönül yetmiyor tek başına maalesef. Gönlün yanına duyarlı destekçiler de gerekiyor bol miktarda. Zira somut bir iş yapıyorsunuz. Ve tiyatro sanatının yazma işinden sonraki bütün bölümlerinde ‘‘MADDE’’ye ihtiyacınız vardır. Bir yandan sahnelemeyi düşlediğiniz oyunu yazarsınız, bir yandan da hayalini kurduğunuz sahneyi oluştururken nelere ihtiyacınız olacağını hesaplarsınız. Dekor, kostüm, aksesuar vb. gibi malzemelere ne kadar para harcayacağınız, harcadığınız paranın karşılığını ne kadar bir süreçte alacağınız. Alacağınız paranın asıl amacınız olan yoksul anne ve çocuklarına aktarmaya değer bir meblağ edip etmeyeceğini falan. Falan da, bunları her yazar düşünmez elbette ki. Her yazarın, yazarken ki amaçları farklıdır çünkü. Ben ve tamamen gönüllü bir ekipten oluşan tiyatro grubumuzun tek amacı ise yoksulluğun acı tokatını yemekte olanların sofrasına aş olabilmek. Umut olabilmek yüreklerinde.. İşte bu amaçla ve de öykünün kahramanlarının sesi olabilmek için yola çıkıp, Sevgili Haluk Seki’nin öyküsünü oyunlaştırıp, sahnelenebilecek hale getirme işini sona erdirdim. Yani işin en masrafsız kısmını hallettim. Artık en zorlu kısma başladık. Oyuncu isimleri her ne kadar belli görünse de, amatör gruplarda sıkça rastlanan kan kaybını (oyuncu kaybını) yaşama riskine karşın, oyuncu arayışı devam etmektedir. Bu arayış esnasında birçok oyuncu adayı ile görüştüm. Metni okuyan her aday gözyaşları içerisinde kaldıklarını, ülkenin bu acı kaderinden kurtulması gerektiğini ifade ettiler. Ettiler etmesine ancak, tecavüze uğramış küçük bir kızı oynamayı ise reddettiler.

-‘‘Ya kızım bu bir rol. Sahneye çıkıp, gibi yapacaksın. Öyleymiş gibi.’’

-‘‘ Yok hocam ben almayayım. Tamam öykü çok etkileyici ama el alem ne der sonra bana.’’

-‘‘Alkış tutar kızım, bravo der. Ne diyecek başka.’’

-‘‘ Yok almıyım kalsın Hocam.’’

Eh, Behram Hoca, küçücük bir kasabada tiyatro yapacağım, oradaki fakir fukaraya umut olacağım diye inat edersen, bu sancıları da çekeceksin şikayet etmeden. Ama sen napıyorsun, uluorta ‘‘Doğum Sancısı ve Tiyatro’’ diye bir başlık atıp, sızlanıp duruyorsun millete karşı. Hakkın mıdır bu? Eğer hakkınsa , revadır bu sancılar da sana.

Her ne kadar oyuncu arayışım devam ederken sancılanıyorsam da, her ne kadar tek reddedilen Azadeler, Hacerler, Ünzileler değil de, onların hayalleri, sahneye çıkacak olan hayalleri bile olsa da, yılmadan devam edeceğiz. AZADE’leri en AZA indirmek için yolumuza AZimle devam edeceğiz. Sancılar inim inim inletmeye devam edecekler elbette. Ama her iniltili oyun bana şunu yaşatmıştır: ''Yankı.'' Sesimin yankısı olmuştur izleyicilerim. Ve o yankıyı başkaları da duymuş ve diğerlerine duyurmuşlardır. Azade, karnımda büyümekte olan henüz minicik bir bebek. Doğuma hepiniz davetlisiniz, unutmayın. Esen kalın.
 
Toplam blog
: 28
: 669
Kayıt tarihi
: 17.07.10
 
 

Klasik Türk Musikisi, edebiyat, tiyatro, ülkeler, sosyoloji, psikoloji, tasavvuf gibi olgular ilgi a..