Dokunmatik ekran bağımlılık mı yapıyor?

Tuş takımlarından hissedebilen ekranlara geçiş!

Tuş takımlı klasik cep telefonlarından, dokunmatik ekranlı telefonlara terfi ettikten sonra aklımda uçuşanları sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerçi telefon demeye bin şahit gerek bu teknolojiler için, bildiğiniz bilgisayar çünkü. Teknoloji meraklısı birçok insan gibi elimden düşürmüyorum doğal olarak telefonu, kurcalıyorum sürekli. Ancak dikkatimi çeken asıl nokta başka bir konu oldu.

Teknolojideki bu değişim, yani tuş takımlı telefonlardan dokunmatik ekranlara geçiş insan ve teknoloji arasındaki buzları biraz daha eritmişe benziyor. Hani hep kullanılır ya makinelerin soğukluğu, insanın sıcaklığı kavramları. İşte ondan bahsediyorum.

Bildiğiniz üzere iletişim amaçlı olarak telefonların kullanılması insanın beş duyusundan sadece kulağa hitap ediyordu. Daha sonra bu teknolojiler telefonlara görsel öğelerin de eklenmesiyle göze de hitap etmesini sağladı. Telefon sadece konuşmaya yarayan bir araç değil, aynı zamanda fotoğraf çekme, oyun vb. farklı amaçlarla da kullanılır hale geldi.

Görüntülü görüşme teknolojisiyle ise iletişime geçtiğimiz kişiyle hem sesli hem de görüntülü iletişim kurmaya başladık.

Peki, dokunmatik ekranlar ne getirdi?

Daha önce bilgisayarlarda ve telefonlarda ekranda ulaşmak istediğimiz öğelere klavye ya da fare (mouse) gibi aracıları kullanarak ulaşıyorken, şimdi parmak uçlarımızı kullanmaya başladık. Bu sayede açmak istediğimiz programı parmak ucumuzla çift tıklayıp açıyor, büyütmek istediğimiz güzel bir resim için de yine parmak uçlarımızı kullanmaya başladık.

Bu teknolojilerin bir de “sesli komutları” algılıyor olması, insanı artık neredeyse teknolojiyle sesli konuşup, el sıkışır hale getirdi. İşte bu noktada makinelerin soğukluğu ile insanın sıcaklığı iyice etkileşime girmiş gibi duruyor.

Dokunmatik ekranlar ile teknoloji insanın görsel ve işitsel duyularından sonra dokunarak hissetme duyusuna da hitap edecek gibi geliyor. Nasıl mı?

Geleceğin teknolojileri

Örneğin belki bir süre sonra bu teknoloji ile arkadaşınızın, resmini çekerek size gönderdiği bir kadife kumaşa dokunarak fikrinizi paylaşabilir hale geleceksiniz. Ya da yine manavdan satın alacağınız meyvelere uzaktan erişimle dokunur hale geleceksiniz. Çünkü sonuçta nasıl ki parmak uçlarında hissettiklerimiz beynimize sinir ağları aracılığıyla ulaşıyorsa, telefonların ekranları da benzer bir yapıda dokunuşları algılayarak işlemcisine taşıyarak komutlar haline getiriyor. Tek ihtiyaç bu verilerin iletilebilir hale gelmesi.

Böyle bir teknoloji ile oluşacak pazarın büyüklüğünü düşünmek bile güç. Ama daha da önemlisi hayat tarzları ve alışkanlıkları ne şekilde değiştireceği sorusunun cevabı gibi geliyor. Çünkü bu hızla devam eden teknolojik ilerlemelerin yakında koku ve tat alma hislerimize de hitap etmesiyle beş duyumuzun tamamen uzaktan algılaması olası.

İşte tam da bu noktada, yani tüm teknik kısıtların ortadan kalkması ile iletişimin sınırsızlaşacağı bir dünyada şu meşhur reklam filmindeki slogan geliyor insanın aklına. Önemli olan hangi teknolojiye sahip olduğun değil, onunla ne yaptığındır!