- Kategori
- İnançlar
Dolu dolu hayat!

Bu dünya hayatımız bize sunulan çok kıymetli ve çok büyük bir nimet. Ancak, hayatın çok çok daha kıymetli ve ebedi olan ikinci perdesinin hazırlığı bu dünyada yapılıyor. Hayatın ikinci perdesinde elde edilecek olan iki belgeden biri hayırlısı olan kurtuluş belgesi… Akıl edebilenlerin hayırsız olan öbürü ile asla değişmeyeceği bir belge...
Allah Teâlâ, kurtuluş için bizlere sürekli yeni fırsatlar bahşediyor. Şükür bir taraftan Ramazan-ı Şerif’i ifa ederken, öbür taraftan Kadir Gecesi fırsatı ile işte geldi yine ve yeni bir kurtuluş zamanı!
Kurtulmak, arınmak… Nihai kurtulmuşluk nimetinin belgesini alabilmeyi kim istemez ki?… Evet, tam da burada başlıyor “nihai kurtulmanın ilk adımı”. İstemekle istememek noktasında… Çünkü, sadece inanan insan nihai kurtulma kavramı diye bir şeyi gönlünde ve aklında taşır. İnanmayan insan için ahiret hayatı diye bir kavram olmadığı için O, kurtuluş kavramını oraya kadar götüremez.
Birine şöyle bir soru sormak nasip olmuştu: “ Öldükten sonra ne olacağız, bu konudaki düşüncen nedir?” Ondan: “Ölünce yok olup gideceğiz!.. “ cevabını almıştım. “Ciddi mi söylüyorsun? Sence, gerçekten sadece yok olup gidecek miyiz, akıbetimiz böyle mi olacak?” diye sorduğumda da yine aynı ve benzer cevabı vermişti.
İman kavramları ile henüz tanışmamış veya tanışsa bile onları henüz kabullenmemiş bir insana aynı soruları soracak olsak, kuvvetle ihtimaldir ki yine aynı cevabı alabiliriz. Muhtemeldir ki belki, cevaplardan biri de “ başka bir maddeye dönüşeceğiz!...” olabilir. Böyle bir şey işitsek, herhalde biz de hiçbir şey duymamış gibi sırtımızı dönüp gitmezdik. Hayatımızda birçok kez yaşadığımız gibi, bu sohbeti sürdürmek için şöyle devam edebilirdik…:
-Eh! Peki hemen şu an o meçhul maddeye dönüşmek ister misin?
-“Niye isteyeyim ki, hayatı dolu dolu yaşamak varken?”
-Öyle ise, eğer bu dolu dolu yaşamak istediğin hayat misal: 1000 yıl olsa hiç itiraz etmeyeceksin?
-Elime geçen ömrü sağlıklı yaşayabileyim, elden ayaktan düşmeyeyim, günlerimi kimseye muhtaç olmadan geçirebileyim, yüzümün kırışıkları olmasın, gözlerim görür, kulaklarım işitir, aklım zinde ve ölünceye kadar yaşıyor olsun diye, koşu yapıyorum, zararlı yiyecek ve içecekleri tüketmiyorum. Çoğu insanın kafaya takarak üzüldüğü bir çok şeyi ben hiç takmam. Boş, anlamsız şeyler için kendimi hiç üzmem! Uykumu ihmal etmiyorum. Hafta da üç gün spor kulüplerine gidiyorum. Beden egzersizlerimi tamı tamına yaparım. Saati, dakikası dolmadan tavsiye edilen hiçbir beden hareketini bırakmam. Fazla kilolarımdan kurtulmak için doktor kontrolünde destek alıyorum. Doktorum ne diyorsa onu yaparım. Hiç ihmal etmem. Uzun ömür yaşayanları dinlerim. Onları örnek alır, tavsiyelerini değerlendiririm. Ne de olsa tecrübe tecrübedir. Kim verecekmiş benim gayretim olmadan, hem ben çalışıp kazanmadan 1000 yıllık yaşanacak olan dolu dolu bir hayatı ki?
- Yani, ne edersen et, yine de bu dünya hayatının bir an gelecek ve bitecek olduğunu biliyorsun. Başka maddeye dönüşecek olsan da, adını duymanın bile ürperti verdiği o kaçınılmaz olan zaman geldiğinde, halen yaşamakta olduğun bu halindeki dünya hayatının bitecek olduğunu inkar etmiyorsun değil mi?
-Onun inkar edilecek bir tarafı yok ki…
-Bakın size bir teklifte bulunacağım…
-Nedir?
-Size birisi uzun ömür ilacını keşfettiğini, istersen belli bir bedel karşılığında ondan sana da verebileceğini söylese, bu uzun ömür ilacını elde etmek ve denemek, değerlendirmek istersin değil mi?
-İsterim. Neden olmasın. Nerede o adam!?
-Aslında öyle bir iddiası olan biri var mı? Varsa o kişi nerededir? Bunu ben de bilmiyorum. Lakin size yine de!…
-Yine de ne?..
-Bu kullandığın ilaçlara benzemez lakin, yine de kesin olarak şifa ve çare olacak olan bir şey var!… Size o çok büyük ve çok güzel çareyi ve sürekli olan bir kazancı göstermek, tanıtmak isterim.
Nihai kurtuluşa götüren o kazancı siz ister misiniz?
& & &
Saygıdeğer okurlarımız isterlerse “davet” boyutlu biraz daha geniş ve kapsamlı çalışmalarımız olan;
Bu blog sayfalarımız ( blog.milliyet.com.tr/durancases ) arasındaki “Kutlu Doğum haftası
ve İslâm’a davet” başlıklı yazımızı ve durancasunum.blogcu.com adresimizdeki
“diyelim ki!…” isimli yazımız ile k 053-(yaaye) Allah’a (c.c.) Secde İle “Lâ İlâhe İllallah” isimli başlıklı yazımızı da inceleyebilirler.
& & &
Ayrıca, yaklaşan kadir gecenizi en samimi hislerimle tebrik ediyorum.
Bu mübarek gecede ümit ışıklarının hayali ile aydınlanabilmek, acılarımızı, dertlerimizi unutabilmek ve şu beden denen vatanlarımızın gizli mabetlerindeki sözcüleri; “Rabbimi hoşnut edebildim mi ki?! (O)’na layık bir kul olabildim mi ki?!....” tereddüdü ile yanıp, tutuşurken… Alev alev yanan ateşini başka bir şeyle söndürme imkanımızın olmadığı gönüllerimizin yangınını söndürebilmek ve adeta tüm ömre bedel sayılabilecek olan bir anlık dahi olsun ferahlayabilmek için, yine bu garip ve biçare sinelerimizden, biçare sızlayan yüreklerimizden ihlas ve huşu ile neşet olup (Kendisine) yükselecek olan duâlarımızı Gafur-ur Rahim ve Rahman Allah kabul eder inşallah.
Ey dosta açık olan gönül!... Hangi suçu günahı işlemiş olursan ol, “berat gecesi” geride kaldı… Şerefli ramazan ayı geldi geçiyor… Lakin önümüzde yeni fırsat var!... Kurtuluş belgesini alınabileceğimiz “kadir gecesi” var. Bu mübarek geceye erişerek, eğer Rabbimizin rızasına nail olabilirsek ne mutlu bize.
Esen kalın
Selam ve duâ ile…
Duran Açıkgöz / 12 Ağustos. 2012
e-posta: turac602009@hotmail.com