Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '17

 
Kategori
Özel Günler
 

Dr. Reşit Galip ve Andımız

Dr. Reşit Galip ve Andımız
 

 
Reşit Galip, 5 Mart 1934 tarihinde 41 yaşında zatürreden Ankara’da ölmüştür. Mekanı cennet olsun.
Reşit Galip 1897 yılında Rodos’da doğdu. 1917'de İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesini bitirdi. Kısa bir süre aynı fakültede asistan ve Darüleytam’da hekim olarak çalıştı. Türk ocakları çalışmalarına katılan ateşli gençlerden biriydi. 1919'da köy kalkınmasına hizmet amacıyla Tavşanlı’ya gitti. Yunan saldırısı üzerine Kütahya ve dolayında Müdafaai Hukuk Cemiyetinin kurulmasında çalıştı. Kurtuluştan sonra Mersin’de serbest hekimlik yaptı.
1925'de Aydın Milletvekili olarak meclise girdi. Şeyh Sait ayaklanmasında Şark İstiklal mahkemesi üyeliğinde bulundu. 1932'de Milli Eğitim bakanı oldu. 1 yıl sonra bakanlıktan çekildi. CHP idari Heyeti ve Dil Tetkik Cemiyeti üyesi iken genç yaşta öldü.
Reşit Galip 1933 üniversite reformunu yapılmasında etkili olmuş, gazetelerde Cumhuriyet devrimleri lehinde yazılar yazmıştı.
 
ETEM ORUÇ
ANILARDAKİ REŞİT GALİP 
Çankaya sırtlarında oturan Ankaralılar, şehre Reşit Galip Caddesi'nden geçerek inerler. Pek azı bu ismin kim olduğunu bilir. Bu bilinmezlik belki Dr. Reşit Galip'in 41 yaşında, erkenden göçüp gitmesinden, belki de İnönü'yle yıldızının hiç barışmamasından kaynaklanmıştır...
Rodos'ta doğan Reşit Galip, ortaokulu bitirince kardeşiyle bir sandala binip Marmaris'e gelmiş. Liseyi İzmir'de okumuşlar. Kardeşi Hüseyin Ragıp (Baydur) diplomatlığı seçip büyükelçilik yapmış, Reşit Galip ise İstanbul Tıp'a gidip doktor olmuş. Öğrenciyken gönüllü olarak I. Dünya Savaşı'na katılmış. Kafkas Cephesi dönüşü öğrenimini tamamlayıp, Fakültede asistanlığa başlamış.1923 Mart'ında, hekimlik yaptığı Mersin'e Mustafa Kemal Paşa geldiğinde Paşa'nın huzurunda konuşmuş ve gözlerine doğru bakarak şöyle demiş: -Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmekliğindir.
Herkesin yüceltme yarışına girdiği günlerde Gazi'yi 'milletin bir ferdi' sayan 30 yaşındaki bu hatip, herkesin dikkatini çekmiş, en çok da Gazi'nin... Kemal Paşa ona milletvekilliği önermiş, Ve Dr. Reşit Galip, Ocak 1925'te Meclis'e girmiş. Bir süre İstiklal Mahkemesi üyeliği yapmış. CHP İdare Heyeti'nde görev almış. Türk Ocakları'nda, Halkevleri'nde çalışmış. Yine Atatürk'ün isteğiyle Serbest Fırka'ya girmiş. Ve Atatürk'ün sofrasına oturmuş. Onu bakanlığa taşıyan süreç de o sofrada başlamış. Bu sofra sahnesi pek çok tanığın anılarında vardır: 1931’in sonbaharıydı. O geceki tartışma, Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet'in bir yakınmasıyla başladı. Esat Mehmet, Atatürk'ün Harbiye'den 'tabya öğretmeni'ydi. Kazım Özalp'in 'Atatürk'ten Anılar' kitabında (T. İş Bankası Y., 1992, s. 48-49) yazdığına göre konu, kız öğrencilerin kıyafetinden açıldı. Esat Mehmet, 'kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini' belirtti. Bir tamim yayınlayıp daha kapalı giyinmelerini isteyeceğini söyledi. Bunun üzerine Reşit Galip söz aldı: -Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, bu bir geriliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. Devrimlerden en önemlisi kadınlara verilen haklardır. Başka türlü, Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz… Sofra gerildi. Gazi, vekilini zor durumda bırakan bu çıkıştan hoşlanmadı. -Bu konuyu uzatmayalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız, dedi. Ama Reşit Galip alttan almadı: -Af buyurunuz Paşam! Bu, inkılap ve zihniyet meselesidir!. Müsaade buyurursanız fikrimizi söyleyelim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda bu sofrada inkılapları zedeleyeceği icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez… Reşit Galip'in tartışma yaratmasının özel bir nedeni vardı. Halkevi'nde sanatı yaygınlaştırmak için tiyatro çalışmaları yapıyor, ancak sahneye çıkacak kadın oyuncu bulamıyorlardı. Buna gönüllü kadın öğretmenler için, Maarif Vekaleti'nden izin alamamışlardı.
Reşit Galip: -Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez' diye kestirip attı. Atatürk'ün kaşları çatıldı: -Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz, diye çıkıştı. Herkes yaklaşan fırtınayı hissetmişti. Ama Reşit Galip bulutların üstüne gitti.
57 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı'nı işaret ederek dedi ki: -Devrimci, devrimcidir! İnsanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Meclis'te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır… Atatürk yeniden uyarma gereği duydu: -Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu? -Kusura bakma Paşam, taşımıyor! Okuttuklarının içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış, ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır. Sizi de eleştiririm! Bunun üzerine Gazi'nin sabrı taştı: -Bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı'na hakaret etmenize müsaade edemem, diye haşladı. Ama Reşit Galip sineceği yerde hepten üste çıktı: -Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm. Mesela Rose Noir'a verdiğiniz 15 bin liralık kredi mektubu da siz yaptınız diye hata olmaktan çıkmaz. İlk kez Atatürk'ün sofrasında, Atatürk bu kadar sert eleştiriliyordu. Reşit Galip'in sözünü ettiği Rose Noir, Beyoğlu'nda, Rus karı-kocanın işlettiği bir barın adıydı. Atatürk bir gece oraya gitmiş, mekanın sahibi Madam Senya'dan 'İş Bankası'ndan kredi alamıyoruz' yakınmasını dinlemiş, ve orada bir kağıda, iş Bankası Genel Müdürü'ne hitaben 'yardımcı olunması' isteğini yazmış, Rus çifte vermişti.
Reşit Galip bu iltimas talebini eleştiriyordu. Atatürk bu kez kızmadı: -Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin, diyerek kibarca Reşit Galip'i sofradan kovdu. Ama genç devrimcinin yılmaya niyeti yoktu. Yıllar yılı bir efsane gibi anlatılacak çıkışını o an yaptı: -Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır. Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama baktı, sonra yanındakilere dönüp: -Öyleyse biz kalkalım, dedi. Sofradaki bütün heyet ayaklandı. Reşit Galip'i sofrada yapayalnız bırakıp çıktılar. Bu müthiş sahnenin devamı daha da ibret vericidir: Reşit Galip, Bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı'nda pencere kenarındaki bir koltukta geçirir. Atatürk uyandığında, Genel Sekreteri'ne Reşit Galip'i sorar: -Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara'ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik, der. Atatürk: -Ankara'ya gidecek adama 25 lira mı verilir? Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz, der. Sonra da: -Cebinde beş parası yok ama, karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var, diye ekler. 1932 sonbaharında Atatürk, Reşit Galip'in Ankara Radyosu'ndaki bir konuşmasını dinler: “Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile” demektedir. Atatürk birkaç gün sonra kendisini yeniden sofraya davet eder. Hemen yanındaki sandalyeye buyur eder. Onun yanına da, hocası Esat Mehmet'i oturtur. Ve orada, yeni Milli Eğitim Bakanı'nın 39 yaşındaki Reşit Galip olduğunu açıklar. Rose Noir olayı mı? Onu da hatırlatalım; İş Bankası Genel Müdürü Muammer Eriş, Atatürk imzalı kağıdı alınca doğruca Dolmabahçe Sarayı'na gelmiş, Ata'nın ricacı olduğu krediyi vermeye kuralların uygun olmadığını bildirmiş, talebi reddetmiştir. Reşit Galip'in bakanlığı sadece 13 ay sürdü. Bu süre içinde Darülfünun'dan üniversite reformunu başlattı. Öğretmenlere genel bütçeden maaş ödenmesini sağladı. Eşi Zübeyre Hanım'ın deyimiyle 'deli gibi çalışıyor' ama Atatürk'e çıkışacak kadar ayarsız dili yüzünden her gün işe cebinde istifa mektubuyla gidiyordu. Aslında Atatürk'le araları iyiydi. O Gazi'ye 'Paşam', Gazi de ona 'Doktor' diye hitap ederdi. Bir gün sofradan ayrılırken, Atatürk: -Seni eve ben bırakacağım, demiş. Eve bırakınca o da saygıdan: -Ben de sizi uğurlayacağım Paşam! karşılığını vermiş. Ama kendisinin arabası olmadığından yürüyerek uğurlamış. O gece zatürree olmuş. Dinlenmesi tavsiye edilince, 1933 Ekim'inde görevden ayrılmış. 1934 yazında Moda'daki bir deniz kazasında kızlarını kurtarmaya çalışırken akciğerlerini hepten üşütmüş. Bir mucize eseri kurtulduğu bu kazadan sonra ölümü bekleyerek, hastalığını takip etmeye başlamış. Keçiören'deki bağ evinin kütüphanesine demir yatağını taşıtıp yedi ay kitaplar arasında yatmış. 1934'te, 41 yaşında hayata veda etmiş. Öldüğünde cebinde 5 lira parası varmış. Her sabah okul öğrencilerini güne başlatan, (onu da kaldırmaya çalışıyorlar ya) “Türküm doğruyum çalışkanım” andı var ya.. Kim kaleme almış biliyor musunuz? Reşit Galip’in… Kırk bir yaşında aramızdan ayrılan Reşit Galip Aydın’ın da milletvekili olmuştur. Kaç kişi anımsıyor acaba adını… Atatürk sevdalısı, yurt sevdalısı bu yüce devrimcinin adını Aydın’da bir caddeye, bir kültür merkezine verebildik mi acaba? Atatürk’ün Adalet bakanı Mahmut Esat Bozkurt’u, Milli Eğitim Bakanı Doktor Reşit Galip’i anımsadıkça içimde bir sızı duyuyorum…
 
ANDIMIZ'IN İŞLEVİ NEYDİ
 
Reşit Galip,Bakanlığı sırasında öğrencilere Atatürk ilkelerine bağlılık ruhu aşılamaya çalışmıştı.Cumhuriyet 10. yılını doldururken 23 Nisan 1933 sabahı çocuklarına kendi yazdığı bir andı okutmuş ve o gün Çocuk Haftası’nı açış konuşmasında da bu metni tekrar etmişti. Bu konuşmanın ardından Bakanlıkça yayımlanan bir genelge ile okullarda bu ant sürekli hep bir ağızdan okutulmuştur.
Andımız’ın işlevi neydi? Etnisitesi ne olursa olsun Türkiye sınırları içinde yaşamakta olan insanlara Millet bütünlüğü içinde bir ideale yönlendirmesiydi. Bu bağlamda Ant, ilkokul öğrencilerinin Vatan, Cumhuriyet, Türk Milleti, Saygı ve Sevgi Kavramlarını içselleştirebilmelerinin simgesiydi.
Şimdi soralım? Andımız içeriğinde ulusun bütünlüğüne ve birliğine aykırı konular var mı? Bu fikir etrafında çocuklarımızı toplamanın ne sakıncası olabilir?
Bilenleriz vardır. Her devletin “Andımız”a benzer metinleri söz konusudur. Örneğin günümüzde Amerika Birleşik Devletlerİ(ABD)’nde okullara giderseniz sabahları çocukların “ABD’nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği cumhuriyete bağlı kalacağıma, herkese özgürlük ve adaletle; tanrının gözetiminde, bölünmez, tek ulus için ant içerim…” sözlerini duyarsınız.
 
“Andımız” Yazarı Dr. Reşit Galip’i saygı ile anıyorum.
 
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı
 
Odatv.com
 
Dr.Reşit Galip için Yener Oruç tarafından kaleme alınmış bir kitap da var: Atatürk'ün Fikir Fedaisi: Dr. Reşit Galip (Güner Y., 2007).
 
 
Reşit Galip kimdir, Okul çocuklarına okutulan “Türküm doğruyum çalışkanım” andımızın yazarıdır.
 
Reşit Galip, ya da Mustafa Reşit Baydur, 1893 yılında Rodos‘ta doğmuştur. Babası mahkeme reislerinden Mehmet Galip Bey, annesi Rodoslu Münevver Hanım’dır. Diplomat Hüseyin Ragıp Baydur’un kardeşidir. İlk ve ortaokulu Rodos’ta okudu. Lise eğitimi sırasında İzmir‘e geldi İzmir’deki St. Jean Babtiste Kolleji’nde okudu. İzmir’deki Fransız Koleji’nden 1911 yılında mezun olduktan sonra İstanbul Darulfünuna bağlı Mekteb-i Tıbbiye’ye giderek oradan doktor olarak 1917 yılında mezun oldu. Mezun olduktan sonra aynı fakültede asistan olarak çalıştı.
Tıbbiye öğrencisi iken arkadaşları için “Hakikat” gazetesi adlı bir gazete ve “Sivrisinek” adlı karikatür dergisi çıkardığı gibi, İstanbul’da çıkan çeşitli gazetelerde yazıları yayımlandı.
Tıbbiye öğrenciliği devam ederken gönüllü olarak Balkan Harbi‘ne katıldı ve yaralandı. Ardından I. Dünya Savaşı‘na katılmak için gönüllü odu; Çatalca ve Kafkasya Cephelerinde savaştı; Erzurum‘da hastalanarak geri döndü.
Reşit Galip, Mübadele Komisyonu delegesi, Aydın Milletvekili, Ankara İstiklal Mahkemesi üyesi, Türk Ocakları Merkez Heyeti Başkan Vekili, Türk Tarihi Tetkik Encümeni Genel Sekreteri, Türk Tarih Kurumu Genel Sekreteri, CHP GYK Üyesi, Halkevleri’nin kurucularındandır.
İstanbul’da I. Dünya Savaşı’ndan sonra “Köycüler “ adlı cemiyetin kurucularından oldu. Kurtuluş Savaşı başladığında bu derneğin faaliyetleri doğrultusunda Doktor Hasan Ferit ile birlikte Tavşanlı’da köylerde milli mücadelenin propagandasını yapmaktaydı. Sakarya Savaşı‘ndan sonra Ankara’da Sağlık Bakanlığı Hıfz-ı Sıhha Dairesi başkanlığına getirildi. 5 Aralık 1921 tarihinde kendi isteği ile Mersin hükümet doktoru olarak atandı. 1924 yılında Gaziantep Sıhhiye Müdürlüğü’ne tayin edilince bu görevi kabul etmedi ve istifa ederek Mersin’de serbest hekimlik yapmaya başladı.
Mersin’de bulunduğu sırada hekimliğin yanısıra “Yeni Mersin” gazetesinin başyazarlığını üstlenmiş ve “Yeni Adana” gazetesinde de yazılar yayımlamıştır. Bu yayın organlarında Anadolu’nun ve Türklüğün kurtarılması için temel sorunun köylere hizmet götürmek ve köylüyü eğitmek olduğunu vurgulayan yazılar yazdı.
Lozan Anlaşması‘nın imzalanmasından sonra anlaşma gereğince Türkiye-Yunanistan arasındaki nüfus değişimini düzenlemek için kurulan Türk-Yunan Mübadele Komisyonu’nda delege olarak görev yaptı.
 
1925 yılında ara seçimlerinde General İzzettin Çalışlar‘ın istifa etmesi ile boşalan Aydın milletvekilliğine seçilerek meclise girdi. Kısa bir süre sonra başlayan Şeyh Sait İsyanı sırasında, Ali Çetinkaya başkanlığındaki Ankara İstiklal Mahkemesi’nde üye olarak görev yaptı.
3. ve 4. Dönem TBMM. Aydın milletvekilliği yaptı. Türk Ocakları’nın 23 Nisan 1930 günkü kurultayında 16 üyeli Türk Tarihi Tetkik Heyeti üyeliğine seçildi ve heyetin genel sekreteri oldu. Türk Ocakları’nın kapatılması üzerine onun yerine kurulan Halkevleri örgütünün kurulmasında etkin rol aldı.
Sonradan Türk Dil Kurumu’na dönüşecek olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti içinde de yer aldı ve bu cemiyetin çıkardığı “Öz Dilimiz” dergisinin baş yazarlığını üstlendi.
 
19 Eylül 1932 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olarak atandı. Bakanlığı sırasında ilkokuldan başlayarak öğrencilere Atatürk ilkelerine bağlılık ruhu aşılamaya yönelen Reşit Galip Cumhuriyet 10. yılını doldururken 23 Nisan 1933 sabahı çocuklarına kendi yazdığı bir andı okutmuş ve o gün Çocuk Haftası’nı açış konuşmasında da bu metni tekrar etmişti. Bu konuşmanın ardından Bakanlıkça yayımlanan bir genelge ile Cumhuriyet’in 10. yılından başlayarak okullarda bu ant sürekli hep bir ağızdan okutulmuştur.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Milli Kütüphane ile İlimler ve Sanatlar Akademisi’nin kurulması onun bakanlık dönemine kararlaştırıldı.
 
1933 yılında Üniversite Reformu yaptı. Darülfünun’un lağvedilip yerine İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasına dair kanun 31 Mayıs 1933’te TBMM’de kabul edildi. Yasanın yürürlüğe girmesinden önce kadronun saptanmasına ilişkin yoğunlaşan eleştiriler yüzünden Reşit Galip 13 Temmuz 1933’te bakanlıktan ayrıldı.
Reşit Galip, Zübeyre hanım ile evli olup 3 kız çocuk babasıydı.
Reşit Galip, 5 Mart 1934 tarihinde 41 yaşında zatürreden Ankara’da ölmüştür.
Ankara’da ve Nazilli’de bir caddeye ismi verilmiştir.
Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayı kararı ile okullarda “Andımız” okutulmaya başlandı.
 
1933 yılında İlk andımız şöyleydi:
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam; küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak,
yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
 
Anımız, 1972 yılında değiştirildi. 29 Ağustos 1972 tarih ve 14291 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ilkokullar yönetmeliğinin 78. Maddesinde and’da yer alan “budunumu” kelimesi “milletimi” olarak değiştirilirken “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan cümle ile sonra yer alan “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi eklendi:
 
Değişimden sonraki Andımız: (1972)
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam; küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak,
yurdumu, milletimi, canımdan çok sevmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Türküm diyene!
 
Andımız, 1997 yılında ikinci defa değiştirildi. “Öğrenci Andı”nın günümüzde söylenmekte olan metni, Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisinin Ekim 1997 tarih 2481 sayısında yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 10. Maddesiyle belirlenmiştir. Bu maddeye göre ilköğretim okulunda öğrenciler, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca aşağıdaki “Öğrenci Andı”nı söylüyorlar:
 
1997 yılındaki değişimden sonraki andımız:
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak,
yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!
 
8 Ekim 2013 Tarihli ve 28789 Sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak “27/8/2003 tarihli ve 25212 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 12’nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Buna göre bu tarihten sonra okullarda andımız okutulmayacak. 08.Ekim 2013 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan demokratikleşme paketi kapsamında tamamen kaldırılmıştır.
 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..