Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '09

 
Kategori
Siyaset
 

DTP BDP oluyormuş: gitti bir Gülsün, geldi bir Gülsün; azrail ettiğinden bulsun!

DTP BDP oluyormuş: gitti bir Gülsün, geldi bir Gülsün; azrail ettiğinden bulsun!
 

Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla DTP, demokratik bir ülkeye göre oldukça kalabalık olan parti mezarlığındaki yerini aldı!

Artık geriye doğru tartışmanın da fazla bir anlamı kalmadı...

DTP milletvekilleri ve yöneticileri böyle bir sonucu açıkça tahrik ettiler ve ellerinden ne geldiyse fazlasıyla yaptılar.

Hatta açılım sürecinde daha da ileri giderek; tüm tepkilere rağmen, açılımda Kandil'in ve İmralı'nın muhatap alınmasını israrla istediler.

Açılımı destekliyor gibi gözüktüler ama, açılımın ilk uygulamasında bütün Türkiye'yi ayağa kaldıran provakatif Habur organizasyonunu yapmaktan da geri durmadılar.

Peki, DTP farklı olabilir miydi? Sanmıyorum. DTP sözcülerinin bir demagojik ifade olarak ikidebir söyledikleri "Kürt halkının hakları için mücadele ediyoruz" söylemi gerçeği yansıtmamaktadır. Onlara oy veren, onları milletvekili, belediye başkanı vs yapan PKK sempatizanı Kürtleri de temsil etmek söz konusu değildir. Onların gerçek tabanları Kandil ve İmralı'ydı. Çünkü listelerin ve politikaların belirlenmesine kadar her şeyi Kandil ve İmralı yönetiyordu.

Bu nedenle DTP'nin Kandil ve İmralı'nın çekim merkezinden dışarı çıkarak, Kürt halkının genel çıkarlarını ilgilendiren politikalar üretmeleri eşyanın doğasına aykırıydı ve imkansızdı.

Açılım bütün Kürtlere haklar getirecekti, koşulsuz desteklenmesi, açılım karşıtlarına koz verecek her türlü hareket ve söylemden özenle kaçınılması gerekirdi ama, bu durumda arkasına sığındıkları bahanelerin ortadan kalkması sebebiyle varlık nedenlerinin yok olması, siyasi geleceklerinin tehlikeye girmesi, hepsinden önemlisi Kandil ve İmralı'nın kurtarılması tehlikeye girebilirdi.

Sözde kendi kutsal ve özverili mücadeleleri sonucu Kürtler haklarına kavuşuyor havası verilmeli ve bütün Kürtleri temsil ettikleri kabul edilmeliydi. Bu olmazsa açılımın onlar için bir anlamı olmayacaktı!

Habur'da yaşananlar bu amaca yönelikti. Habur olayından sonra Karayılan'ın bir gazeteciye verdiği röportajda "Onların hassasiyetleri var da bizim hassasiyetlerimiz yok mu?" diye söylemesi ve yine Öcalan'ın "Açılım sonucunda AKP Güneydoğu'da tamamen silinecektir" mealinde konuşması hem bu amacı ortaya koyarken, hem de DTP'yi gerçekte kimlerin yönettiğini de açıklamaktaydı.

Yani Kürt halkının haklara kavuşmasından daha önemlisi, özellikle İmralı'nın kahramanlığının (!) ve saygınlığının (!) tanınmasıydı. Sözümona çünkü o başarmış ve Türkiye'yi açılım yapmaya o mecbur bırakmıştı!

Gerçekte PKK ve onun legal uzantısı DTP, Kürt halkının çoğunluğunu temsil etmemektedir. Son yapılan anketlerde % 30'larda kaldıkları gözükmektedir. Ama terörü temsil etmeleri ve ellerinde silah bulunması Kürt halkı içinde de onların öne çıkmasına sebep olmaktadır. Yani çoğunluk sindirilmektedir.

Kürt halkının haklarını elde etmek gerçek amaçları olsaydı eğer ortaya çıkıp "Biz hiçbir şey istemiyoruz, gerekeni yapın." demeleri gerekirdi. Bunu diyemedikleri için, Ahmet Altan'ın onlarla ilgili bir yazısında dediği gibi "bencil çıkarlar" söz konusudur.

Bu bencil çıkarların gerçekleşmeyeceği anlaşıldığı için sokak gösterileri yapıldı, Tokat'ta kurulan pusuyla yedi erimiz şehit edildi. Aslında Tokat'ta yedi erimize değil, açılıma pusu kurulmuştu.

Açılım bitti diye, DTP milletvekillerinden bazılarının düğün bayram etmeleri de bu nedenleydi!

Bütün bunlara rağmen DTP kapatılmayabilir miydi?

DTP'nin kapatılması kamu yararına mı olmuştur?

Bence olmamıştır. Gerçek yüzlerinin tam ortaya çıktığı bir sırada, içeride kendi tabanlarında, dışarıda AB'de eleştiriler getirilerek haksızlıkları tescil edilmişken, mağduriyetten yeniden haklı duruma geçmeleri söz konusudur.

Suyun akışı kendi mecraında bırakılarak her şey demokrasi içerisinde halledilmeliydi.

Kapatılma pratik açıdan da bir yarar sağlamamıştır. Kapatılmadan önce sine-i millete döneceğiz diyen DTP, şimdi çark etmiş gözüküyor. Yeni bir partiyle kaldıkları yerden devam edecekleri anlaşılıyor.

DTP içinde ılımlı ve makul sayılabilecek Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un siyasi yasaklı yapılarak meydanın "dağ heveslisi" Emine Ayna gibilere bırakılması da ayrı bir ilginç konudur.

DTP'nin yerine BDP'nin (Barış ve Demokrasi Partisi) geçeceği söylenmektedir. BDP 2008 yılında kurulmuştur. Kurucu Genel Başkanı Avukat Mustafa Ayzittir. BDP 2008'de 1. olağan kongresini yapmış ve kongrede Demir Çelik Genel Başkanlığa seçilmiştir.

Yani değişen bir şey olmayacaktır; gitti DTP, geldi BDP.

Tıpkı adamın biri gibi... Gerçek bir hikaye olduğunu sanıyorum; adamın birinin Gülsün adında bir karısı varmış. Bir hastalık sonucu karısı ölmüş. Bir şeyin kıymetini yokluğunda anlamamız gibi adam da karısının kıymetini ölünce anlamış ve dünyası kararmış. Çok geçmeden yeni bir kadın bulmuş ve onunla evlenmiş. Tesadüf bu ya; onun adı da Gülsün'müş...

Adam kendi kendine durum değerlendirmesi yapmış:

Gitti bir Gülsün, Geldi bir Gülsün

Azrail ettiğinden bulsun!

Adam böyle demiş ama, Azrail'in ikinci karısını da ziyaret etmemesi için elinden geleni de yapmış; ikinci karısını el üstünde tutmuş ve elini sıcak sudan soğuk suya sokturmamış...

Umarım DTP'liler de yeni partilerinde aynı özeni gösterirler!

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..