Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Dua eden eller

Dua eden eller
 

Albrecht Durer

Fedakârlık yapmak sevgiyle ilintili bir eylem midir?

Fedakârlık yapmak, başkaları için bir çok şeye katlanmak, vazgeçmek, istediğin halde hayır demek, yorulmak, çabalamak, arzularına gem vurmak, istediklerini ertelemek ya da hiç yapamamak!

Bütün bunları da bir başkası için yapmak!

Fedakârlık:

Özverisi yüksek olanmış,

Zararı kendi üstüne çekenmiş,

İmkânlarını başkası için kullananmış,

Karşılık beklemeden iyilik edenmiş!

Bunu çok maddeler halinde sıralayabiliriz. Fedakârlık kelimesinin altında ciddi güçlük yatar, yüreklilik yatar, babayiğit olmak lazım kadın ya da erkek olması farketmiyor. Büyük bir yürek taşımak gerek.

 

Sanatın her dalına sevdalı olan ben, birazda yağlıboya resim yapabilme yeteneğimde olduğundan! Sakın çok önemli şeyler yaptığımı düşünmeyin, kendi çapımda demekte yarar var. Neyse; ressamların hayatlarını da merak ederim. Zaman – zaman onları da inceliyor, köşemde kimler neleri yapmış, nasıl yapmış, nasıl yetişmişler, nereliler – kimlerdir?

Bunları merak ettiğimden, sizlerinde bilmeniz gerektiğini düşündüğümden, buradan aktarırım sizlere.

 

Bugün anlatacağım olay beni çok etkiledi.

Fedakârlık böyle bir şey herhalde dedim.
Birde üzüldüm.

Şimdi bu kelimenin anlamını bilen varmı?

Yaptığı zerre kıymetinde şeyleri fedakârlık olarak nitelendiren, çok kişiler olduktan sonra biz daha bu kelimenin tam içeriğinden bile haberdar değiliz.

Bakın fedakârlık naıl olurmuş?

 

1471 – 1528 yılları arasında yaşamış bir Alman ressamdan; Albrecht Durer’den söz edeceğim.

(Burada ufak bir not ileteceğim. Aynı ressam için bir başka hayat hikâyesi de yazıyor. Ya aynı isimde iki ayrı insan ya da aynı isime yazılmış iki ayrı hikâye…

Ben ilk okuduğumu, duygulandığımı, insan olmakla alakalı olanı sizlere aktarmak istiyorum…)

 

Albrecht Durer, Alman bir ailenin 18 çocuğundan biriymiş. Fakir bir aileymiş. Babaları madende çalışıyormuş. Bu çocuklar içinde ikisinin resme karşı çok büyük kabiliyetleri varmış. Her ikisinin de isteği sanat okuluna gitmek, büyük ressam olmakmış. Aile ne yapacağını bilemiyorlarmış. İki çocuğu okutmalarına imkân yokmuş. Bırakın iki çocuğu birini bile bir başka yerde okutamazlarmış. Sonunda bir karar vermişler. Bu iki çocuktan biri okuyabilecekmiş. Oda şöyle olacakmış. Diğeri madende çalışacak okuyan kardeşinin parasını kazanacakmış. O okulunu bitirip geldiğinde, diğeri gidecek, gelen madende çalışacak onu okutacakmış. İkisininde eğitimi bittikten sonra birlikte resim yapacaklarmış. Buna onlar ve aile karar vermişler.

Sıra kimin gideceğine gelmiş. En adil yönün kura çekmek olduğuna karar vermişler. İki gençte bunu kabul etmiş. Kura çekilmiş. Albrecht, kazanmış Albert kaybetmiş.

Neticeyi her iki tarafta kabul etmiş. Kardeşlerin biri sanat okuluna diğeri de madene gitmiş.

Albrecht Durer, olağan üstü yetenekli, bir o kadar kabiliyetli ve çok çalışkanmış. Başarmış. Çok iyi bir ressam olmuş. Eğitimini almış. Bütün hocalarını kendine hayran bırakmış. Öyleki etraftaki bütün sanat okullarında onun adı geçer olmuş. Onun için ileride çok ünlü bir ressam olacak deniliyormuş.

 

Zaman geçmiş…

Albrecht Durer, okuldan mezun olmuş. Doğruca evine gelmiş. Çok iyi karşılanmış. O gelmeden onun ismi duyulmuş zaten. Aile de çok mutlu. Onun geliş şerefine bir yemek verilmiş.

 

Albrecht Durer, bir konuşma yapmış. Kendinin okulu başarı ile bitirdiğini, kardeşinin onun hiçbir şeyini eksik etmediğini, simdi de sıranın kardeşinde olduğunu, kendinin madende çalışacağını ve kardeşinin eğitim alacağını ondan sonra birlikte çok güzel resimlere imza atacaklarını söylemiş.

 

Ailede derin bir sessizlik olmuş.

Kardeşi ayağa kalmış, gözleri dolu – dolu konuşmaya başlamış.

“İmkânsız sevgili kardeşim.” Demiş.

Albrecht Durer çok şaşırmış.

“Neden imkânsız?”

“Seni okulda okutabilmek için çalıştığım senelerde bütün parmaklarım madende defalarca kırıldı. Değil kalem, fırça tutmak senin şerefine şu şarap kadehini bile zor tutuyorum.” Demiş.

Albrecht Durer çok üzülmüş. Ağlamaya başlamış. Kardeşinin yanına gitmiş, boynuna sarılmış.

“Neden devam ettin, neden?” demiş.

İki kardeş birbirine sarılıp ağlamışlar.

Kardeşinin durumuna çok üzülen Albrecht Durer, kendisini dünyanın en ünlü ressamları arasına sokan aynı zamanda bir minnet borcu gibi gördüğü o kıymetli ellerin resimlerini çizmiş.

Dua eden eller

Bütün dünyanın Praying Hands (Dua eden eller) olarak bildiği, esas ismi Hands (Eller) olan resim Albrecht Durer'in kardesininin elleriymiş.

 

Şimdi, bu zamanda sizce böyle fedakârlık yapacak çok kişi var mıdır?

Kardeşi için parmaklarını kıracak, kendi istikbalinden vazgeçecek, kardeşi ünlenip, dünya çapında bir ressam olduğunda kendi sakat bir madenci olarak kalacak!

 

İnşallah vardır…

 

Nazan Şara Şatana

 

http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....