Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '16

 
Kategori
Anılar
 

Dün gecenin yokuşları

Dün gecenin yokuşları
 

BU YOKUŞU İNMEK Mİ ZOR; ÇIKMAK MI?


Bilgisayarı  kapattım;  telefonu  elimden  bıraktım. Kocaman  bardakta  hazırladığım  Türk  kahvemi  camdan  ağaçlara;   ve  çocukların  çizmiş  olduğu  resimlere  bakara  yudumladım.  Hastalarıma  tavsiye  ettiğim  gibi;  arada  bir  gözleri  ve  ruhu  dinlendirmek  gerek.  Şu  anda  çalıştığım  okulun  revirinde ;  karşılıklı  açık  camlardan  ki ben  hep  öyle  yaparım  esen  rüzgar;  tek  örgü  saçlarımdan  dağılmış  telcikleri  uçurmakta.  Kulağımda  Duygu’ nun  hediyesi  gümüş  küpenin  teki.  İki  cam  arası  esintisi;  nerelere  götürmedi  ki  beni.

Siverek;  evin  taş  salonuna  serilmiş  el  yapımı  renkli  kilimin  üstünde  iki  cam  esintisi  arasında  heybetli  bir  adam  öğlen  uykusunda;  çocuklar  sessiz  ya  da  onlar  da  öğlen  uykusunda.  Çoban  köpeği  Çomar  sessizlik  içinde  ama  tetikte  evi  beklemekte;   camlar  ve  balkon  kapıları  açık  çünkü. Öğleden  sonra  uyanılacak;   balkon  ve  taşlıklar  yıkanacak;  salatalık,  karpuz,  üzüm  keyfi  yapılacak.

İki  cam  arası  esintisi;  şu  an  İstanbul’  daki  evimde  de  var.  Dedim  ya  böyle  dün  geceye  gitti  aklım;  hani  dün  giymiştim  ya  topuklu  bootileri:

Dün  gece  yüzdükten  sonra  ki  yüzmek  hayatımın  vazgeçilmezleri  arasında;  otopark  yeri  ara  ara  en  sonunda  en  çok  zorlanacağım  yerde  buldum.  Yokuşun  tepesinde;  ayağımda  topuklu  bootiler  ve de  dahi  bu  yokuşlar  için arabada  bulunan  ayakkabıları  unutmuşum.  Ben;   elimde  kırmızı  kareli  bir  bohça;  aynen  kaçakçı  bohçası  misali  bohça;  çantam;  dizüstü  bilgisayarım,  spor  çantam  yokuş  aşağı. Topuklu  bot ile  yokuş  aşağı  inmek;  düşme  riski  için  daha  tehlikelidir.  Çünkü  topukla  sizi  aşağıya  doğru  iter mi  iter…. Tin  tin  tinimini  hanım  adımları  ile;  indim  o  yokuşu  ben.  Bohçada  ne  olduğunu  hiç  sormayınız  lütfen.  Bohça  diyince  bohçamı  derlemekle  ilgili  yazılarım  düştü  aklıma.  Uzun  bir  süreden  sonra  yeniden  yazmayı  öğreniyor  gibiyim.

Eve  geldim  ama  bu  yokuşun  fotoğrafı  çekilir. Sabah  bir  de  o  yokuşu  çıkması  oldu  tabi  k;i  ama topuksuz  yedek  ayakkabılarla.  Yokuşlar  ise  beni  yıllar  öncesinin  Beşiktaş  sokaklarına götürdü;   Nihal  Teyzem  otururdu  böyle  yokuşlu  bir  sokakta.  Dünyalar  güzeli  bir  esmer  kadın.  Şen kahkahaları  ve  boynundaki  boncuklu  kolyeleri  aklımda.  Acılar  çekti  benim  teyzem  ama  hep  gülmeyi  başardı.  Hele  onunla  bir  un  helvası  anım  var  ki……

Şimdi  ben  bu  helvasından  da  anılara  gitmeden;  bugüne  gelelim…. Yokuşlarıma  yokuşlarımıza…..

Yokuşlar denimce  yaşam  gelmez  mi  aklımıza;   yaşamın  yokuşları  için  de  ne  olduğumuz,  donanımlarımız  önemli  değil  mi  ?    Yokuş  tecrübesi  gibi  acı çekmenin  de tecrübesi  var  mı  acaba?  Ya  da  günümüzün  moda  sorunu  stresle   baş etmek  de  tecrübe  ile  mi  olur? 

Nerelere  geldik yine.  Sonuç olarak  derim  ki;  ben  sanki  başladığım  noktadayım  yokuşlarında  İstanbul’  un  çocukluğumla;  ya  da  esintili  bir  evde  Siverek  anılarında.  Şehr i  İstanbul   eksik  kalmıştı  yaşam yollarımda;  tamamlamaya  mı  geldim  acaba?

Kahvemi  çocukların  çizdiği  foto  ve  yeşil  ağaç  dallarına  bakarak  içince  bakın  neler  geldi  aklıma.

Siz  de  öyle  yapın;  AŞKLA…

17.08.2016   11.34    ZEYTİNBURNU

 
Toplam blog
: 106
: 680
Kayıt tarihi
: 17.07.07
 
 

Güneydoğu Anadolu bölgesinin Siverek  ilçesinden çıktım; üstüne Maarif Kolej eğitimi aldım ve tıp..