Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '17

 
Kategori
Deneme
 

Dünyada en tatlı şey nedir?

Dünyada en tatlı şey nedir?
 

Bir günü /  Güzel bir günü  / Güneşli bir günü  / Hiçbir şeye değişmem / Onun için savaşı sevmem / Onun için zulmü sevmem  / Onun için yalanı sevmem.   Necati Cumalı    

Şu bizim Maden ilçesinin Kaymakam Vekili Turan Eren, ne tuhaf bir adam; değil mi?

Sen ki, herkesin “Eşkıya” dediği Belediye Başkanı ile ne güzel bir dostluk kurmuşsun. Ve O’ndan, sen ilçeden ayrılıncaya kadar hiçbir sorun yaratmayacağına dair namus ve şeref sözü almışsın.

“Sayın Kaymakamım!” diyor da başka bir şey demiyor adam. Bir sözünü iki etmediği gibi, baban yaşında olmasına karşın, inerken, binerken arabanın kapısını açıyor.

En başta, ilçenin Cumhuriyet Savcısı olmak üzere, bu durumu kıskananlara aldırmadan saygıda asla kusur etmediği gibi, evinde pişen çok özel yemekleri eliyle getirip sana ikram etmiyor mu? Daha ne!

Gerçek böyleyken, ilk kez tanıdığın bir yüklenici yüzünden, “Sayın Başkan”ın hiç hoşuna gitmeyeceğini bildiğin, yüzde yüz bildiğin bir karar alman doğru mu? Durup dururken, öyle bir adamla arayı bozmanın ne anlamı var?

Kararı duyar duymaz, öfkeyle karşına geçip, “Kaymakam Bey, seni çok sevmiştim ama sen benim anamı avradımı …tin. Beni mahvettin. Ömrüm boyunca yakaladığım fırsatı heba ettin.” demekte haksız mı adam?

Gördün mü, “İlle de adaletli olacağım” diye yediğin naneyi?

Nasıl başa çıkacaksın bu adamla şimdi?

Sana ne be kardeşim, müteahhidin ödeyeceği fazla vergiden? Belediye Başkanı cebine atmayacak ya ödenecek vergiyi. Belediyeye gelir kaydedecek.

Sen niçin giriyorsun ki araya? Biri Adalet Partili, biri CHP’li iki düşman! Bırak, yesinler birbirlerini. Uzaktan seyret. Keyfine bak; çıkarına bak sen!

“Bırak Erkan, Kaymakam’a öğüt vermeyi de, bundan sonra ne olmuş, nasıl olmuş? Onu anlat sen bize” diyorsunuz; öyle mi?

Haklısınız. “Baş üstüne!” deyip başlayayım öyleyse:

Bilirsiniz; karşımızdaki ister bizden güçlü olsun, ister zayıf; ister haklı olsun, ister yüzde yüz haksız; şu ya da bu nedenle sinirlenmişse eğer, öfkelenmişse, bizim sinirlenmeye ve öfkelenmeye hakkımız yoktur.

Herkesin “Eşkıya” dediği, isteyince gözünü kırpmadan adam öldüren ya da öldürten Belediye Başkanı, öfkeyle Kaymakamlık makamına geldiğine göre, Kaymakam Vekili Turan Eren, kesinlikle öfkelenmemeliydi.

 Bu konuda ortaokul ve lisede, üniversite ve staj döneminde hiç kimsenin bir uyarıda bulunmamasına karşın O, içgüdüyle olsa gerek, öyle yapması gerektiğini sezerek hep alttan alır. Ne söylerse söylesin “Sayın Başkan”, kızmaz da, öfkelenmez de… Aksine hep güler yüzle, tatlı dille yumuşak ve esprili cevaplar verir. Sözgelişi:

“Ben sana hep iyilik yapmaya çalıştım. Sen bana bu kötülüğü neden yaptın?” deyince Başkan, Turan Eren elini uzatıp, “Buyur Başkan, otur bakalım. Sana iyilik mi, kötülük mü yaptım, beraber konuşur, değerlendiririz. Kızma.” der.

ABD Başkanı Trump, Almanya Başbakanı Merkele elini niçin vermediyse, Maden Belediye Başkanı da, “Hayır; elimi vermiyorum. Kızdım sana.” deyip havada bırakır; Kaymakam’ın elini. Ve:

“Otur Başkan, konuşalım. Şimdi elini vermiyorsun ama çıkarken gene birbirimize sarılacağız, göreceksin.” sözüne karşılık da, “Hayır, asla!” cevabını alır.

Ne dersiniz, böyle bir adamı, tatlı dil ve güler yüzle yumuşatıp ikna ederek yola getirebilir mi dersiniz; bu deneyimsiz Kaymakam?

Siz düşünedurun, ben devam edeyim; anlatmaya:

Konuk durumundaki Başkan, Kaymakam’ın, “İçmek için ne arzu edersin?” sorusuna da, “Senin hiçbir şeyini içmiyorum.” karşılığını verir.

Haydi, bundan sonrasını yazar Turan Eren’den dinleyelim:

“Başkan, o zaman beni dinler misin? Yalnız, bitirinceye kadar sözümü kesmeyeceksin.” dedim.“Peki, seni dinliyorum.” dedi. Ama o arada yüzüme hiç bakmıyordu. Küsmüş bir çocuk gibi, gözlerini gözlerimden kaçırıyor, öyle konuşuyordu. Ben,“Sayın Başkan, Müslüman mısın?” dedim.“Şüphen mi var? Elhamdülillah elbette Müslüman’ım. İki defa Hacca gittim, bilmiyor musun? Üç defa da Umre'ye gittim. Bunları sana söylemiştim.” dedi.“Peki, şimdi sorduğum sorulara doğru cevap verir misin, Sayın Başkan? Dinine, imanına, o gittiğin, tavaf ettiğin Haccın, Mekke’nin, Kâbe’nin üzerine yemin ederek soruyorum: Hasan Ölmez Pirit Kurutma Fabrikasını yaparken işgal ettiği, daha doğrusu malzeme döktüğü yer, Askerlik Şubesinin önünden Veteriner Hekimin lojmanına kadar olan kaldırım kısmı değil mi?” dedim. Biraz düşündü, başını yerden kaldırarakbana baktı ve“Evet” dedi.“O zaman, istersen beraber gidip ölçelim.” dedim.“Hayır, gitmeye gerek yok; biliyorum.” dedi. Ben,“O zaman, sana söyleyeyim. İşgal edilen yer 72,5 metre uzunluğunda, 1,5 metre eninde bir kaldırımdır. Doğru mu?” dedim. O da,“Evet, o kadardır.” dedi.“Biz, 75 metre uzunluğunda, 1,5 metre enindeki alanın hesabını yapmışız. Metre karesi şu fiyattan şu kadar lira yapmıyor mu?”

“Gene derin derin düşündü; ‘Evet, o kadar yapıyor.’ dedi. “Peki, asker ailelerine yardım ve cezayı da eklediğimizde toplam 17.500 lira tutuyor. Bir işgaliye rüsumu için bu para da az değil. Şimdi sen bana söyle, inandığın Allah’ına, inandığın kitabına, gittiğin Kâbe’nin üzerine yemin eder misin? Eksik mi hesap etmişiz?” dedim. Yine düşündü ve dudaklarının arasından “Hayır” kelimesi yavaşça çıktı. Sonra, yerimden kalktım. “Bak Sayın Başkan, bu toprağın üstü olduğu gibi altı da var. Hepimiz bir gün öleceğiz. Sen yılların biriktirdiği kin ve nefretle eline geçen fırsatı abartarak değerlendirip Hasan Ölmez’i öldürmek istiyorsun. Belki o şeytana uyarsan, kin ve nefret duyguların tatmin olacaktır. Ama bir de öbür yönünü düşün. Hak etmediğin, haksız surette alıp belediyeye mal etmeye çalıştığın adamın malının, mülkünün hesabını öbür dünyada nasıl vereceksin? Biliyorsun, Allah, “Benimle olan ilişkinizde ben affedici olabilirim, ama kul hakkı ile bana gelmeyin.”demiştir. Sen şimdi kul hakkını gasp etmeye çalışıyorsun. Yazık değil mi? Günah değil mi? Yıllarca kıldığın namazlara, gittiğin Hacca, yaptığın diğer ibadetlere yazık değil mi?” dedim.

“Belediye Başkanı, kalbinden vurulmuş gibi o hırsı, o kini, o nefreti gitmiş, âdeta durgunlaşmıştı. “Kaymakam Bey, haydi, çay söyle; içelim.” dedi. Çayları söyledik. Sonra bana döndü; yüzüme bakarak, “Bak Kaymakam Bey, gencecik insansın. Öyle güzel konuştun ki, beni can evimden vurdun. Söylediklerinin hiçbirisi yanlış değil, doğru. Ben, o memurlara, ‘Gidin, fazla yer yazın.’dedim.” Sözünü keserek,“Başkan, 8000 metrekare yer yazdırmışsın. 8000 metrekare yerin işgali demek, Maden’in bütün yollarının işgali anlamına gelmez mi?” dedim. “Doğru, haklısın. Memurlara, ‘Bu namussuzun canını alacağım. Gidin, fazla yazın, getirin.’dedim. Memurlar da 8000 metrekare yazıp getirdiler. Tahakkuku onun üzerinden yaptık. İçimdeki kine, nefrete, şeytana uydum. Bunu da çok güzel ortaya koydun. İşte seni onun için seviyorum. Allah senden razı olsun. Beni büyük bir kötülükten alıkoydun.” deyip ayağa kalkar. Kucağını açıp:

“Sayın Kaymakamım, sen sadece kaymakamım değil, benim can dostumsun.” diyerek Kaymakam’ı kucaklar; sarılıp öpüşerek vedalaşırlar.

Kapı önünde, Kaymakam’la Belediye Başkanı’nın kavga etmesini dört gözle bekleyen Savcı ile öteki meraklıların bir kez daha hevesleri kursaklarında kalır tabii.

Gördünüz mü; bilgi, akıl ve zekâ ile beslenen tatlı dil ve güler yüzün nelere muktedir olduğunu?

Gerçekten de zart zurt ederek, efelenip dayılanarak, kabadayılık gösterileri ve kaba kuvvet kullanarak hiçbir yere varılmaz. Varılmış sanılan yerler de yanlış yerlerdir hep. O anda değilse bile sonradan çıkar pis kokusu.

İlk başlarda çok başarılıymış gibi görünse de bu yolu benimseyenler, çok zararlı çıkarlar; en sonunda.

Cezasının 1,5 milyon liradan 17,500 liraya indirildiğini öğrenen Müteahhit Hasan Ölmez, Kaymakam’a teşekkür üstüne teşekkür ettikten sonra, şu itirafta bulunur:

“Eğer siz, bu işi halletmeseydiniz, Belediye Başkanını öldürecek, sonra da intihar edecektim.”

İşte şimdi, “Dünyada en tatlı şey nedir?” diye bir kez daha soruyorum; nedir cevabınız?

 

Hüseyin Erkan

huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr  

(0535) 612 93 62

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..