Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Düşen maskeler ve birden bire PKK’li oluveren Türk milliyetçileri

Düşen maskeler ve birden bire PKK’li oluveren Türk milliyetçileri
 

Mustafa Kemal ve Dersim mebusu Diyap Ağa. İstiklal Harbi yılları..


Emekli general bir parti başkanı elinde bir haritayla dolaşıyor. Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda Kürtlerin Türklerin yanında savaşmadığını, dolayısıyla bu ülkede bir hak iddia edemeyeceklerini söylüyor. Elit okullardan mezun bazı zengin bebelerinin mail gruplarında “Türk açılımı istiyoruz” başlıklı bir mail dolaşıyor. Mailde, Kürtlerin bu ülkeye yük olduğu, devletin kendilerinin ödedikleri vergilerle Kürtlere yeşil kart verdiği, onların çocuklarını beslediği, aslında ayrımcılık ve asimilasyonun Kürtlere değil Türklere yapıldığı iddia ediliyor. Bu mide bulandırıcı iddiaları gören de Ceylan Önkol’un, Uğur Kaymaz’ın, Lice’de, Kızıltepe’de değil de Teşvikiye’de, Bağdat Caddesi’nde falan öldürüldüğünü sanır.

Bir yol ayrımındayız; maskeler yavaş yavaş düşüyor. Milliyetçilik, yerini açık ırkçılığa terk ediyor. “Kürt yok, onlar dağ Türkü’dür”, “onlarla etle tırnak gibiyiz”, “Ne mutlu Türküm diyene” klişelerinin yerini, yukarıdaki yaklaşımlar alıyor. Yani “olmayan”, “aslında Türk olan” Kürtler bu defa da “hain”, “savaş kaçkını”, “emperyalizmin oyuncağı”, “yük” falan haline geliyor.

O parti başkanının ve zengin bebelerinin dillerinin altındaki bakla şu: Kürtler vahşidir, barbardır, haindir. Dolayısıyla bu ülkede yaşamaya hakları yoktur. Ya seslerini kesip her türlü muameleye boyun eğip oturmalı ya da buradan gitmeliler. Susmaz ve gitmezlerse onları biz göndermeliyiz. Gönderebildiğimiz kadarını toprağın altına, kalanını sınırlarımızın ötesine…

Ne diyeyim; yüreğiniz, vicdanınız zaten yok da bari Allah bir lokmacık akıl fikir versin.


Kürtlerin Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda Türklerin yanında savaşmadığı iğrenç bir yalan. Çanakkale savunmasına sadece Kürtler değil, o dönem Osmanlı tebaasından olan bütün etnik unsurlar nüfus içindeki oranları ölçüsünde katıldı. Elbette Osmanlı ordusunun çoğunluğunu imparatorluğun Batı bölgesine yaşayan Türkler oluşturuyordu. Ama Çanakkale Savaşının yaşandığı tarihte Osmanlı ordusu sadece Çanakkale’de değil birçok cephede savaşıyordu. Mesela, bugün Mısır’ın sınırları içinde kalan Sina cephesinde Süveyş Kanalını ele geçirmek için savaşırken bölgedeki Arap kabileleri Osmanlı ordusunun yanındaydı. Kafkas cephesinde Osmanlı Ruslara karşı savaşıyordu, Kürtler çoğunlukla bu cephedeki birliklerde görev almıştı. Kürtlerin de Türklerin de pek üzerinde durmayı sevmediği bir nokta olarak, aynı tarihlerde Anadolu’da Ermeni tehciri uygulanıyordu. Kürt aşiret birliklerinin önemli bir kısmı da tehcirde Doğu Anadolu’yu Ermenilerden temizlemekle görevlendirilmişti.

Ayrıca Osmanlı’da askere alma usulleri şimdiki gibi değildi. Osmanlının “Müslüman Milleti”nin bir unsuru olan Kürtler Padişah Abdülhamit döneminde Ruslara ve Ermenilere karşı imparatorluğun Doğu bölgesini korumakla görevlendirilmiş, bu kapsamda Hamidiye Alayları kurulmuştu. Bu alaylar 1910 yılında lağvedilip yerine aynı işlevi görmek üzere “Aşiret Hafif Süvari Alayları” kurulmuştu. Kürtler bu birliklerde Doğu bölgesinde bugünkü jandarmanın (veya korucu) yaptığı işe benzer biçimde iç güvenliği sağlamakla görevlendirilmişti. Bir askerin aynı anda hem Kafkas cephesinde hem iç güvenlikte hem de Çanakkale’de savaşması mümkün olmadığına göre Kürtlerin Çanakkale Savaşı’nda nispeten az görülmesinin sebebi açıkça ortadadır. Yani o elinde haritayla dolaşıp Kürtlerin hain olduğunu ispatlamaya çalışan emekli general, (ve onun her alandaki tilmizleri) ya bunları bilmeyecek kadar tarih bilgisinden yoksun ya da siyasi çıkarları uğruna tarihi çarpıtacak derecede kötücül biri. Hangisinin daha vahim olduğuna varın siz karar verin.


Gelelim Kurtuluş Savaşı’na… Burada da hemen hemen aynı olgular devrededir. Zaten iki savaş arasında topu topu beş yıl vardır. Beş yıl içinde çok fazla şey değişmedi. Kürtler ağırlıklı olarak Doğu cephesinde, Türkler Batı cephesindeydi… Buna rağmen birçok Kürt kökenli asker Yunanlılara karşı savaşmıştır. Hatta Türk-Yunan savaşından önce Antep, Urfa ve Maraş gibi Güney illerinde yerel halk kendi imkânlarıyla direnişe geçip işgalci Fransızları kovmuştur. Urfa nüfusunun çoğunluğu Kürt’tü; Antep ve Maraş’ta önemli oranda Kürt nüfus yaşamaktadır. Mesela, Antep Harbinin sembolleşmiş kahramanlarından biri olan “Karayılan” lakaplı Molla Mehmet bir Kürt’tür.


Kürt ileri gelenlerinin çok büyük çoğunluğu Erzurum kongresine ve TBBM’ye katılmış, İstiklal Harbi’ne destek vermiştir. Elbette o dönem Kürtlerin ayrı bir devlet kurmasını isteyen Kürtler de vardır. Bu amaçla birkaç Kürt isyanı da çıkmıştır. Bunlar milli isyandır, yerel anlaşmazlıklardan kaynaklanan ayaklanmadır, haklıdır haksızdır başka mesele de peki aynı günlerde meydana gelen Türk isyanlarını hatırlamak niye kimsenin işine gelmez? Buyurun, İstiklal Harbi döneminde çıkan bazı Türk (ve Çerkes) ayaklanmaları: Bozkır Ayaklanması, Ahmet Anzavur Ayaklanması, Düzce Ayaklanması, Yenihan Ayaklanması, Yozgat Ayaklanması, Zile Ayaklanması, Konya Ayaklanması, Çopur Musa (Çivril) Ayaklanması, Demirci Mehmet Efe Ayaklanması, Çerkez Ethem Ayaklanması…


Yani o günlerde Ankara Hükümetine karşı Kürtlerin her bir isyanına karşılık Türkler neredeyse üç defa ayaklanmışlar. Bunun yorumunu okuyanlara bırakıyorum.


Kürtlerin çoğunluğu sadece İstiklal Savaşı’nı desteklemekle kalmadılar, Lozan görüşmelerinde de Türkiye’den ayrılmak istemediklerini beyan ettiler. Hem o günlerde Ankara’nın kendilerine verdiği sözlerden hem de etnik kökenden ziyade dinî paydaya önem verdiklerinden dolayı İngilizlerin kışkırtmalarına gelmeyip Lozan’da Türkiye’nin tezlerini desteklediler. Bu sayede Lozan’da Türkiye’nin şimdiki sınırları (Hatay hariç) oluştu. Ancak Devletin Kürtlere cevabı şu oldu: Vazifemiz bu vatan içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsaf her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.’ (Başvekil İsmet ( İnönü) – 1925).


Lozan’dan bugüne kadar Türkiye’deki Kürtler için tarih bir inkâr, baskı, aşağılama ve kıyım tarihi oldu. “Kart kurt Türkü” oldular. Yok sayıldılar. Dilleri yasaklandı. Dili bir yana bırakın, “Kürt” kelimesini telaffuz etmek bile suç haline geldi. “Kuyruklu Kürt” diye aşağılandılar. “Kıro” diye alay konusu oldular. Sürgün edildiler. İleri gelenleri toplama kamplarına yollandı. Asimilasyona tabii tutuldular. Köyleri yakılıp yıkıldı. Kürt köylülerine dışkı yedirildi. Sorgusuz sualsiz kurşuna dizildiler. Kurşuna dizen generalin adı olayın meydana geldiği ilçedeki askeri kışlaya verildi. Diyarbakır Cezaevi’nde insanlık tarihinin en iğrenç, en utanç verici işkencelerini yaşadılar. Bütün bu zulme, inkâra, aşağılamaya rağmen Kürtlerin büyük çoğunluğu bu ülkede Türklerle birlikte yaşamak istiyor. Devletin onlara reva gördüğü bunca zulme, haksızlığa rağmen bugün Kürtlerin çoğu PKK’ye katılmak için dağa çıkmayı değil, korucu olmayı veya askere gitmeyi tercih ediyor.


Ancak Kürtler yine de Türk milliyetçi-ırkçılarına yaranamıyor. Önce “yok”, bir ara “Dağlı Türk” sayıldılar. Şimdilerde ortadan kaldırılması ya da sınır ötesine gönderilmesi gereken hainler olarak görülüyorlar. Buna rağmen bunları iddia eden Türk ırkçıları değil, Kürtler bölücü sayılıyorlar.


Evet, bölücü olan Kürtler de var. Şimdilerde bu hedefinden vazgeçmiş gibi görünüyor ama PKK de önceki dönemde bunu yüksek sesle dile getirip silahlı mücadeleye başlamıştı. Yani özünde onlar da iki halkın bir arada yaşamasının imkânsızlığını anlatmak istiyorlardı. Şimdi bu Türk bölücüleri PKK’yle aynı çizgiye düşmüş olmuyorlar mı? Onun söylediğinden ne farkı var? Madem bu noktaya gelinecekti bunca kan niçin döküldü? Acaba ne oldu da birden bire PKK’nin 1990’lı yıllardaki söylemini benimsedi bu azılı PKK karşıtları? Onlar da mı PKK’li oldu yoksa? Amaç aynı olduğuna göre bu da olağan bir dönüşüm tabii ki…

....

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..