Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '14

 
Kategori
Felsefe
 

Düşünmemize izin verir misiniz? Lütfen!

Düşünmemize izin verir misiniz? Lütfen!
 

Düşünmek.

Düşünme; insanın, yaradan tarafından bahşedilmiş, yok edilemeyen, durdurulamayan, insanın kendisi tarafından bile hükmedilemeyen, dillendirilmediği sürece hiç kimse tarafından içeriğine nüfuz edilemeyen ve onu diğer canlılardan farklı kılan özelliğidir.

İnsanın doğal yapısı ve dokusudur.

İnsan beyni sürekli açıktır ve hep düşünür.

"Ne düşünüyorsun?" sorusuna verilen "hiç bir şey" cevabı; "ne düşündüğümü sorma, söylemem" anlamındadır. Söylenme şekline göre "söylerim ama ısrar etmen gerekir" anlamına da gelebilir. Duruma göre "Sanki ne düşündüğümü bilmiyormuş gibi, bir de soruyorsun" demek de olabilir.

Her şey olabilir. Olmayacak tek şey bir şey düşünmeden durabilmektir. İnsan beyni öyle kenara çekilip durdurulma ve sonra yeniden çalıştırılma yeteneğine sahip değildir. Boşa alınamaz. Hep vitestedir. Beynin düşünmesini engellemek veya yönlendirmek mümkün değildir. Bunu denemek yaradılış özelliğine karşı çıkmak, meydan okumaktır.

İnsan okurken düşünür, yemek yerken düşünür, konuşurken düşünür. Karşınızda oturan ve sizinle konuşan insanın düşüncesinde nerede olduğunu ve ne yaptığını asla bilemezsiniz. Düşünce öyle bir güçtür ki salisenin binde birinden daha kısa sürede karşınızdaki insanı yanınızdan alıp dünyanın öteki ucuna götürür de ruhunuz duymaz.

İnsanın düşünme yeteneği olmasaydı, halen belinde incir yaprağı elinde sopasıyla avlanıyor olurdu. Yaradan'ın verdiği düşünme yeteneğiyle insan, kainatın sırlarını idrak etmeye başlamış ve bu sayede kendisine daha iyi bir yaşam sağlamıştır.

"Kişilik idraklerle doğar" diyen bir söz vardır. Kişiliğin oluşmasını sağlayan idrak, insanlığın gelişmesinin de itici gücüdür. İdrakin önemini en iyi vurgulayan deyişlerden biri şöyle der: (1)

"Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet

"Çalış idrâk-i kaldır muktedirsen âdemiyetten" 

Ne çok çalışmışlardır tarih boyunca diktatörler idraki ademiyetten kaldırmaya, bir bilseniz. Ama olmuyor işte. Yaradan böyle yaratmış biz ne yapalım. Son cümle yakınma değil, azıcık övünmedir.

İdrak olgusu insanlığın yaşam mücadelesinin özüdür. İşin özüne bakıldığında insan yer yüzünde yoktan yeni bir şey var etmemektedir. Böyle bir gücü yoktur. Bu güç Yaradan'dadır. İnsanlığın idraki geliştikçe var olanların farkına varmaktadır.

Yer çekimi ilk insanla birlikte vardı. İnsan beyni belli bir olgunluğa ulaşınca onun farkına vardı.

Suyun kaldırma kuvveti de öyle.

Dünya hep yuvarlaktı ve hep dönüyordu. İnsan düşünerek bu gerçeği kavradı. 

Yaradan, yaradılış özelliği olarak insana düşünerek ve araştırarak kainatın sırlarını anlama görevi vermiştir. Bu görev, eğer mümkün kılınmışsa, kainatın tüm sırları insan tarafından çözüldüğünde sona erecektir.

İdrak edemediğimiz daha neler var kim bilir. Galileo bunun farkındaydı.

Galileo, arkadaşı keşiş Benedetto Castelli'ye 13 Aralık 1613'te yazdığı mektupta bu konuya vurgu yapmaktadır:

"......Bana göre, doğaya ilişkin kanıtlarımızın doğruluğunu göstermek için Kutsal Kitap'taki ayetleri zorlayıcı bir biçimde kullanmak akla uygun bir yöntem değildir. Çünkü duyularımızın bize sunduğu kanıtlar veya başka kanıtlamaların sonradan tersi çıkabilir. İnsanın anlama gücüne kim sınır koyabilir? Dünyada bilinebilecek her şeyin halen bilinmekte olduğuna bizi kim inandırabilir?" (2)

Akla dayanan bu yaklaşımı, Engizisyon Mahkemesi önünde diz çöküp özür dilemesine rağmen, Galileo'ya belirsiz bir mezara gömülmeye mal olmuştur. Galileo'ya, fikirlerini yazılı ve sözlü olarak benimsememesi, öğretmemesi ve savunmaması emredilmiş, kabul ederek canını kurtarmıştır.

İnsanın düşünmesini engelleyemediğimize göre, o zaman, hoşa gitmeyen şeylerin söylenmesini ve yazılmasını engelleyelim de düzen bozulmasın diye düşünmüşlerdir eskiden beri, değişimi istemeyenler.

Farklı düşünceden korkma ve söylenmesini engelleme.

Toplumun genel algısından (paradigmasından) farklı düşüncelere sahip insanların düşündüklerini söylemeleri her devirde engellenmek istenmiştir.

İnsanların çoğu değişimden ürker. Değişimin kime ne getirip ne götüreceği her zaman önceden bilinemez. İnsan bir yandan daha iyi şeyler elde etmek ister ama diğer yandan da elindekini kaybedebileceğinden endişe eder. İyisi mi riske girmeyeyim diye düşünür çoğu zaman. Kültürümüzde bu anlayışı yansıtan deyişler bulmak mümkündür.

"Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" bunlardan biridir. Kısaca; otur oturduğun yerde, risk alma, bulgurla yetin diye özetlenebilir.

"Eski köye yeni adet getirme" deyişimiz, toptancı bir değişim karşıtlığını yansıtır. Bu durumda eski köyler durduğu sürece adetlerin de değişmemesi gerektiğin mi kabul etmemiz gerekiyor acaba? Yeni köy kurulursa yeni adetlerle mi kurulacaktır?

"Böyle gelmiş, böyle gider" deyişimizi de siz kendiniz yorumlayın.

İnsanın değişimden çekinmesi nedeniyle, insanlık tarihi, ileri gitmek isteyenlerle mevcudu (statükoyu) muhafaza etmek isteyenlerin mücadelesi olarak da özetlenebilir. Bu dünya durdukça sürecek bir mücadeledir.

Tutucuların geçici başarılarına rağmen insanlığın yönü hep yeniye ve daha iyiye doğru olmuştur. Değişim kaçınılmazdır.

"Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" sözü bu gerçeği yansıtır.

Değişime çıkarlarını korumak için karşı çıkanlar da vardır. Mevcut durumun nimetlerinden yaralanan ve değişimin kendi çıkarlarına zarar vereceğinden endişe edenler, değişimin önünde engel oluştururlar. Bu çıkar savunması; kutsal değerler, devlet, millet, ahlak, töre, gelenek ve görenek gibi değerlerin arkasına sığınarak kamufle edilir.

Katolik kilisesi Galileo'nun güneş sistemi hakkındaki teorisini resmen tanımamakta 1992 yılına kadar direnmiştir.(2)

Sadece kendi düşünce şeklinin toplumun yararına olduğuna, başka doğru olamayacağına geçekten inanan insanlar da vardır. Böyle bireylerin demokratikleşmeleri oldukça güçtür. Sosyolojide kendilerine "kesin inançlılar" denir.

Demokrasilerde açıklanması yasaklanması gereken tek düşünce insanları birbirine karşı kışkırtan, kin ve nefret uyandırarak şiddeti teşvik eden düşüncelerdir. Bu tür düşüncelerin yayılmaya çalışılması suç olmalıdır. Demokratik toplumda serbestçe ifade edilen farklı görüş ve yaklaşımlar herkesin kabul edebileceği ortak noktalarda buluşur.

Toplumsal demokratik yaşamın uzlaşısını sağlama işlevi siyasi partilerindir. Siyasi partiler toplumda var olan farklı ana yaklaşımları temsil ettikleri için demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Onlar yoksa demokrasi de yoktur.

Demokrasi yoksa huzur da yoktur.

Demokratik bireyler düşünce özgürlüğünü özümsemişlerdir. Her türlü farklı düşünceyi saygıyla dinlerler. Farklı düşünen insanlara kızmazlar, kırılmazlar, darılmazlar.

Düşüncelerdeki farklılık insanlığın dinamizminin sönmeyen ateşidir.

 

(1) Hürriyet Kasidesi    Namık KEMAL.

(2) Galileo Galilei        Prof. Dr. Atıl Bulu (internetteki makalesinden)

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..