Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '06

 
Kategori
Psikoloji
 

Duvarımdaki resimler

Duvarımdaki resimler
 

Virginia Wolf üzgün üzgün sağ omzunun üzerinden belirsiz bir yere bakıyor... Afgan kızı ürkek yeşil gözlerini üzerime dikmiş, savaşlar var diyor... Paul Auster'in yüzünde tatlı bir gülümseme... Ahmet Hamdi Tanpınar'ın o yumuşacık ifadesine dalıp gittim... Yarı kederli ama huzurlu yüzüne... Marcel Proust'un o garip hali beni hep şaşırttı...

Yatağımın yanındaki duvar boydan boya fotoğraflar, resimler ve yazılarla kaplı... Boş duvarlara dayanamıyorum... Boş duvar beni her zaman rahatsız etti ve ben bunun nedenini uzun zaman çözemedim...

Masamda oturmuş, öylesine karşımda duran duvara bakıyorum... Virginia Wolf üzgün üzgün sağ omzunun üzerinden belirsiz bir yere bakıyor... Afgan kızı ürkek yeşil gözlerini üzerime dikmiş, savaşlar var diyor, acı ve kan var benim ülkemde... Paul Auster'in yüzünde tatlı bir gülümseme... Biliyor olmalı ne kadar iyi yazdığını, benim gibilerin kitapları içinde kaybolup gittiğimizi biliyor olmalı... Yaşlı bir İngiliz kadın, belli ki hasta, ama hala oturmuş yatağında kitabını okuyor, benim yaşlılığım da böyle olur diyorum kendi kendime... Kalemsiz, kağıtsız ve kitapsız bir hayat yaşamadım ki yaşlılığım da bunlardan vazgeçeyim. Sonra yas tutan kadınlara takılıyor gözüm Edward Munch'ın Odada Ölüm tablosu... Ölüm karşısında farklı tepkiler verir insanlar diyorum... Kendi ölümümü düşünüyorum ve sevdiklerimin ölümünü... İkincisi daha dayanılmaz daha ağır geliyor... Kovuyorum bu fikri kafamdan... Ama biliyorum ki ölüm fikrini akıldan silip atmak asla bu kaçınılmaz sonu ertelemez ve ortadan kaldırmaz... Bu tabloyu bana ölümü hatırlatsın ve ölüm karşısında beni hazırlıksız yakalamasın diye asmış olmalıyım...

Duvardan gözlerimi alamıyorum... Ne çok şey var bakılacak, düşünülecek... Bunları zamanla biriktirip, duvarda bulduğum boşluklara iliştirdim... Kendi ruhumun aynasına bakar gibi baktım duvara... İtalo Calvino'nun yüzüne baktım mesela Markovaldo'yu nasıl bu kadar yalın ve büyüleyici yazdığını düşünerek... Ahmet Hamdi Tanpınarın o yumuşacık ifadesine dalıp gittim... Yarı kederli ama huzurlu yüzüne... Marcel Proust'un o garip hali beni hep şaşırttı... Dünya umrunda değil gibi bir hali vardı... Ama böyle görünenler her zaman içlerinde derin bir orman gizlerler... Bunu bildim... Ara Güler'in İstanbul fotoğrafları... Kimbilir 60'lı yıllar mı 70'ler mi? O masum tertemiz insanlara bakarak geçmiş zamanlara kayıp gittim... Zamanın ve hayatın tüm insanlığın DNA'larını nasıl bozduğunu gördüm...

Şimdi anlıyorum ki ben duvara sadece resimler, fotoğraflar ve yazılar değil, kendi ruhumu asmışım... Ve anladım ki insan kendi ruhunu somutlaşmış bir biçimde görmeye ihtiyaç duyuyor... Bakıyor ve görüyor... Neredeymiş, ve şimdi ne olmuş...

Ruhum tam karşımda bana pırıl pırıl renkleriyle gülümseyip duruyor şimdi... Ben ve ruhum karşı karşıyayız...

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..