Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '13

 
Kategori
Blog
 

Duygu Can

Duygu Can
 

Duygu can


“Bir varmış, bir yokmuş” diye başlar aslında şu kısacık ömrümüz, içine neleri sığdırdığımızı fark edemediğimiz, uğruna upuzun acılar çektiğimiz şu kısacık, seyrederken yansımalarımızı hissettiğimiz gerçeklerde, gerçek nedir ise bilmediğimiz şu kısacık zamanda, dahasında ise, dalgalandıkça daha da şiddetlenen hayat oyunlarıyla kendimizi bulduğumuz ömrümüz. Lakin türlü oyunlarla karşılaşmamız fazla da geç olmaz, bir bakmışız ki en sevdiklerimiz yok olmuş yanımızdan.

Fakat geriye ıslak bir gözyaşı bırakan yok oluş ve gidiş, oyunlarının yanı sıra anılarımızı, hayallerimizi, anlık sevinçlerimizi de unutmamıştır anlamını zenginleştirmek için hayat.

Belki de ölüm İlk ve en büyük çaresizliğimizdir. Ne demek olduğunu zor anlamak istediğim olay. Nedir ölmek? Yok olmak mı?, uzaklarda bir yerlere göç etmek, adresi olmayan, Çıkmaz sokaklardan uzak sonsuz bir araziye gitmek belki, sorumluluklardan ve sorunlardan uzak, sonsuz bir mutluluk ya da sonsuz  azap…

Sanırım Ölmek yaşamaktan uzak bir hayattır... Belki sevdiklerine, çok sevdiklerine veda etmek... Geride kalanlara sabır dilemek, kendi için tutulan dileklerden habersizce... Gitmek, başını alıp gitmek sessizce... Tıpkı bazen tüm insanların istediği gibi gitmek…

Zamansızca ölmek, zamandan çekip gitmek, kurtulmak bu zamandan... Ömrünün bittiği yerde biter zaman. Bütün insanlarda olduğu gibi bende çocukluğumdan beri ölüm haberinden sıkılır ve onu düşüncelerimde bile feryat edercesine uzaklaşırım.

Mutlu, kanlı, canlı, dinamik, sevgi dolu olsa gerek sevgili duygu canın eşi biricik sevgilisi.

Düşünüyorum da Diren Kardeşim; Kesinlikle Görmek istediği tüm yerleri görmüş, Kesinlikle izlemek istediği tüm filmleri izlemiş, Kesinlikle tatmak istediği tüm lezzetleri tatmış, Kesinlikle okumak istediği tüm kitapları okumuştur diye umuyorum. Biliyorum ki kızını, duyguyu, Annesini tüm hayatı ve canlıları çok sevmiştir.

Ölüm sadece gözyaşı ve acıyı anımsatır bize, en nefret edilen yazı tarzıdır, bir ölümün arkasından yazılan yazılar. Hep keşkeler barındırır içinde belki ondan belki de ölüm üzerine söylenecek çok söz olmamasındandır.

Hayatın en büyük acısını yaşanır ölümle, çünkü çaresizliği içinde barındırır. Hayatta ölümle yüzleşmeden en büyük acıyla yüzleşen bir çocuğun yüreğindeki acıyı halen tarif edecek kelime bulunmamıştır. Belki binlerce kelimeyi bir araya getirip, yüzlerce cümle kurulur ama hala o acı, ölümün acısı, ölümün getirdiği yürek yangını, ölüm sonrası yüreğin ayazını bir türlü anlatamayız.

Yaşadıkça daha büyük acılarda yaşayacağız elbet buna hiç birimizin garantisi yok, Yaradan yaşatmasın. Kiminde erken kiminde geç... Ama yaşanacak, çünkü ölümden kaçış yok. Ölmek… Bir o zaman yalnız değildir insan. Ölürken birçok insan götürür yanında, sevgisi ile ilgisi ile geçmişi ile.

Bu acıyı yaşayanlara ne denir, nasıl teselli verilir bilinmez ama Duygu Cana en büyük teselli çocuklarının yani kızının varlığı olsa gerek  onun varlığı ve sedası yaşamın tınıları olacaktır.

Ukalalık yapmak istemiyorum ama ben Duygu'nun yazısını ilk okuduğumda çok etkilenmiştim, bunu da kendisine defaten ifade ettim. Çünkü bana göre Duygu bu alanın çok özel, çok güzel, ahlaklı, erdemli, özgürlük yanlısı, algıları güçlü, rasyonel iyi düşünceli, akıllı çalışkan, etkin yazı tekniği olan değerli ama çok değerli bir üyesidir.  Ayrıca, Duygu'nun gelecekte ki çok önemli bir kalem ustadı olacağından hiç şüphem yoktur. Tekrar senin ve tüm ailenin başın sağ olsun, eşinin kayınvalidenin yattığı yerler ışık olsun Duygu. Tüm Milliyet Blog Ailesinin de başı sağ olsun, Duygu'yu tekrar tüm Milliyet Blog yazarları adına sevgi ile selamlıyorum

Sen gerçek bir cansın Duygu can.

Nizamettin BİBER

  

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..