- Kategori
- Mizah
Duygusal bir martaval

“Önüm arkam sağım solum sobe” derdik ve sonra etrafımıza bakardık. Bazen bir kırmızı çarpardı gözümüze, uğur böceğinin kırmızısı hani, sonra avucumuza konuverirdi: “Uç uç, annen baban sana terlik pabuç alıverecek” der uçururduk onu. Hemen inanırdı bize ve uçardı. Ne renk pabuç alırlardı ona bilmiyorum ama ben mavi pabuçlusunu gördüğüme yemin edebilirim.
Bazen bir kuşun kanadına takılıp gitmek mi zordur yoksa kalmak mı artlarında? Yok artlarında kalmak kolay, artlarından omzumuza, saçımıza, başımıza… bıraktıkları o paha biçilmez uğurlu ve de kokulu atıkları şans getirdiğine göre. Yılbaşında biletine büyük ikramiye vuran, işçi, şöfor… acaba kaç güvercin peşinden koşmuştur bunun için? Bilet almadan da bu sayede piyango çıkacağını düşünmek ne kadar doğrudur? Bunun yanlışlığını ispatlayamayacağıma göre, salt doğru mu olur? Eşe dosta: “Bana para çıkarsa sana ev alacağım” deyip de, hiç bilet almamak en mantıklısı. Ya çıkarsa? Bir de onunla mı uğraşacaksın.
Bak nasıl da kafasını uzatıyor, o duvarın ardından papatyalar, sobe işte sobe! Azıcık güneş gördün diye bu ne aymazlık böyle! Sahi, güneş gidince karanlık oluyorsa yaşanılan yer, karanlık her yerde mi saklanmıştır?
Saksıda el bebek gül bebek büyümeyen, yok yaprağına su deydi, aman da bugün hatırımı sormadın, ay güneş çok geldi… deyip küserek bir türlü çiçek açmayan menekşeye inat, betonun tam da ortasında çıkıveren o yemyeşil çiçek dalı neyine güvenmektedir? Hatta bir de çiçeklenmektedir. Anarşistlik bu mudur? Ayak darbelerine direnmek midir? Yaşamak mıdır?
Ayrık otları…. İyi ki varlar, yoksa birbirlerinde saklanamayanlar nasıl boşanır? “Av” ladıkları “U” ları “kat” layanlarla mı? Akıl işte. Sahi evlilik yıldönümü kutlanır da ya boşanma yıldönümü? Şerefine havai fişek patlatanları gördüm; “kendi” olmalarının. Hem de ne havai fişek!.. Niye yasaklandı sanıyorsunuz havai fişekleri? Aile bütünlüğü bozulmasın diye. Çok şımarmışlardı ama son zamanlarda hem de ne çok. O kadar da söyledim onlara “yapmayın bu kadar” diye. Neymiş, yıldızların yerini alacaklarmış!.. Mış… mış.. mış mış mış mış çetelere sar bedeni bedene, ay yanlış oldu; Çıt çıt çıt çıt çedene de/ Sar bedeni bedene/ Dünya dolu yar olsa da/ Benim yarim bi dene…ymişşşşş. Vallahi de billahi de.
Yıldızlar… Mavinin içinde midirler yoksa mavi mi onları sarıp sarmalamıştır? İyi de neden mavide görünmezler de saklanırlar? Karanlık her şeyi saklarken neden "yıldız"ları sunar? Bugüne kadar onları mavide hiç sobeleyen oldu mu ki ? Ben sobeledim, hayatımın yıldızı o günden beri benim. Göğün mavisinde yıldız kayınca tutulan dilek tutar da, denizin mavisinde yıldız kayınca tutulan dilek tutmaz mı? Bir gün kayıp gittiğimde; göğün ya da denizin mavisinde ki malum “balık”ım, söz veriyorum dilek tutanların, ama ille de sevgi dilekleri tutanların bütün dileklerini yerine getireceğim.*
*Martaval değildir. Vallahi de billahi de.