- Kategori
- Gündelik Yaşam
Duyuyor musun çocuk?
Seneler önce bir dolmuşta karşılaşmıştık. Sen beni hatırlamayacak kadar küçüktün ama ben seni seneler sonra bile unutamayacak kadar büyük.
Bugün altı belki de yedi yaşındasındır hatta adını bile bilmiyorum. Bir sonbahar gününün sabah saatleriydi, annen baban ve anneannen veya babaannenle binmiştiniz. Güzergâhta bir sigorta hastanesi bir de üniversite hastanesi vardı. Farklı amaçlarla aynı yere mi gidiyorduk acaba? Babanın kucağındaydın ve annenle beraber önümdeki ikili koltuğa oturdunuz. Babanın dizlerinin üstünde ellerini daha doğrusu parmaklarını sıkıca kavramış ayakta durmaya çalışıyordun. Sevinç içinde, gülen yüzün ve çocuksu haykırışlarınla kendinden geçer gibiydin.
Ama anne ve babandan senin çığlıklarına karşılık hiçbir ses çıkmıyordu. Sonra sizinkiler kendi aralarında konuşmaya başladılar. Sessiz sadece işaretlerle…işaret diliyle. Anladım o zaman, sesine karışan sessizliklerinin nedenini. Nedenli sessizliği. Sağırlık ve dilsizlik. Eğer bir kişi, sağır doğmuşsa ya da yaşamın ilk yıllarında çevresindeki sesleri duyamıyorsa bu onun konuşmayı öğrenememesine yani dilsizliğe neden olabiliyormuş. Ve biliyor musun çocuk bu biraz da genetikmiş.
Senden sonra kalanlar, işte o gün bugündür aklımda;
‘’Bir çocuğun sessiz
ama işaretlerle dolu dünyası
Yani anne ve babası’’
Aslı Doğrul