Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlüğün genetiği değiştirilemez...

Genetiği değiştirilmiş ürünlerin Türkiye’de yasal olarak kullanılmasını sağlayacak yönetmelik Resmi Gazete’de yayımladı. Kamuoyunun ‘Frankeştayn ürün’ adını verdiği (genetically modified organism) GDO’lar (genetiği değiştirilmiş orgnizmalar) artık yasal olarak ithal edilip, bebek mamaları hariç her türlü besinde kullanılabilecek miş... Ne enteresan, araştırdım ve güldüm. Tahmin ettiğim gibi. Ülkemizde akredite hatta akredite olmayan bir GDO analiz laboratuarı bile yok muş... Olsa da farketmez zaten. Her şeyi, malı, mülkü sattıktan sonra şimdi hayatlarımız, yaşamlarımız, sağlığımız satışa çıkıyor. Dünya devleri, doğal olmayanı, "doğal olandan daha iyi" diye tanıtıp monopoller oluşturacak ve insanları kontrol altında tutmaya çalışacaklar. Akıldan yoksun kalan insanoğlu artık daha kolay yönetilip, büyük karlar sağlanacak...

Merhaba e-günlüğüm; Konu çok derin ve çok vahim... "bebek mamaları hariç..." Bebek mamaları zaten doğal değil ki neden hariç tutuluyor? GDO ürünler çok mu tehlikeli? Veya, bebekler yarı sağlıklı büyüsün, biz sonra onlara nasılsa GDO'lu ürünler yedirip icabına bakarız...

Her zaman ki gibi halk tarafından bakınca, anlaşılmazlık içeren bir konu haline dönüştürülmüş ki kafalar karışsın, kimse karar veremesin, bizim söylediklerimizi (satın alınmış sözde bilim adamlarının) dinlesinler diye... Akli dengesi yerinde olanların kafası karışmıyor. Doğal olan ve olmayan arasındaki farkı biliyor... (suni gıda maddelerinin satışlarına bakınca bu konuda da şüpheliyim)

Kimsenin sesi çıkacağını sanmıyorum. Bilim sitelerinde, forumlarda bir tartışmadır gidiyor. İki seçenek var her zaman olduğu gibi. doğal olanı, besin değeri olanı seçmek veya doğal olmayanı, tamamen suni ve besin değeri olmayanı seçmek. GDO lar şekil itibarı ile o sebze veya meyveyi çağrıştırsa da, o meyve veya sebzenin doğal olanı ile aynı besin değerini taşımamakta, bu yüzden zaman içersinde insanların toplu olarak hastalanmalarına, sağlık sorunlarına yol açmakta...

Biz buna alışığız e-günlüğüm. Bu ülkeyi uzun yıllardan beri GDL'ler (genetiği değiştirilmiş liderler) yönetiyor. Sürekli olarak ABD güdümünde GDP'ler (genetiği değiştirilmiş partiler) iş başında. Bütün bunlara bağlı olarak Mecliste de GDM (genetiği değiştirilmiş milletvekili) ve GDB'ler (genetiği değiştirilmiş bakanlar) çoğunlukta. Ülke bu yüzden kaos ve kargaşadan bir türlü kurtulamıyor. Bu da bize gösteriyor ki, doğal olanın yerini hiç bir şey tutamaz...

Başka örnekler de var. Irak, Afganistan, Pakistan, Somali, Nijerya gibi ülkeler de genetiği değiştirilmiş kişiler tarafından yönetilmeye çalışılıyor... Bu deney daha önce, evcil hayvanlar üzerinde de denendi. Ortaya garip garip, içgüdüleri olmayan, asabi, sinirli, saldırgan yaratıklar çıktı.

Şimdi ise dağlarda, geçmişte onlar için kurulan (genetiği değiştirilmiş kişiler tarafından) kamplarda yaşayan GDT'ler (genetiği değiştirilmiş teröristler), GDP'ler (genetiği değiştirilmiş politikacılar) tarafından içimize sokuluyor...
Virüslerin de genetiği değiştiriliyor. Bu yüzden en zararsız virüsler bile öldürücü hale geliyor. Bunu yapanlar ise GDB'ler. Yani genetiği değiştirilmiş bilim adamları.

Sıra geldi genetiğin nasıl değiştirildiğine...

A- Bilimsel olarak açıklaması olmamakla birlikte, bir gıda ürününün 0, 09 oranında genlerinin değiştirilmesi olarak tanımlanıyor. Hangi genlerinin, nasıl ve ne yönde değiştirildiği muamma.

B- İnsani olarak genetik değişikliği "para" ile oluyor. Para denen ve hiç bir değeri olmayan zımbırtıya tapanların genetikleri çok kolay değiştirilebiliyor. Bir doktor, organ ticareti yapabiliyor, bir öğretmen, polis, asker rüşvet alabiliyor, bir mühendis, kötü inşaat yapabiliyor, bir kasap günü geçmiş et satabiliyor, bir aile ölen yakınlarını "kan parası" karşılığında unutabiliyor, bir hakim mafya ile iş birliği yapabiliyor, bir avukat suç örgütleri ile bağlantı kurabiliyor, afetlerde, depremlerde yakınları ölenler, kendi başlarını sokacak yer uğruna olanları unutabiliyor, firmalar sağlıksız ürünler üretip satabiliyor, yönetenler de bütün bunlara olanak tanıyabiliyor, bir politikacı parsel parsel ülkesini satabiliyor, bizim eğitim sistemimizi överken, kendi çocuklarını Amerika'da okutabiliyor... (saymakla bitmez...)

Sorun; ne kadar karmaşık görünse de, gıdaların genetiğinin değişmesi değil. İnsanoğlunun genetiğinin "para" ile hızlı bir değişim göstermesi... Gıdaların genetiği değişeli uzun yıllar olmuştu. Naylon ambalajlarda olan gıdaların genetiği sağlam kalabilir mi? Yerinden kımıldamayan, otlamayan, hareket etmeyen, ineğin, koyunun, tavuğun, (kaç ayaklısı olursa olsun) eti, sütü, yumurtası ne kadar sağlıklı ve besleyici olabilir ki?

Dikkat et e-günlüğüm; senin genetiğin de değişirse vay halimize. Gerçi senin genetiğinin değişmesi GDE (genetiği değişmiş editör) yüzünden an meselesi ama, yine de çok zor...

Dün akşam iş bittikten sonra eve gittim, tam traş olup banyoya gireceğim, yanında iki polis ile Elmar geldi. Giderken motoru çevirmişler ve o'nunda yanında kimliği yok muş. "Manevi oğlumdur, ben kefilim" dedim ve memur beyler bir kaç uyarıda bulunup gittiler. Peşinden ben de bir kaç uyarıda bulundum ve banyo keyfimi tamamlamak üzere içeri girdim. İşlerimi bitirip bahçeye çıktım, genetiği değiştirilmemiş köpeklerimle ilgilenip, genetiği değiştirilmemiş, ağaçlarla, böceklerle, otlarla sohbet edip. Hiç bir katkı maddesi içermeyen rakımı içtim. Ara sıra gençlerinde katılımı ile geceyi noktalayıp, yataklara gittik.

Sabah Oğlum Cumhuriyet Bayramı şölenin de tango yapacağı için geç kalktı. Hep birlikte kahvaltı yapıp birlikte çıktık. (benden önce çıkıyordu.)Elmar erkenden gelip dükkanı açtı, ben de oğlumu yol edip Linda ile iş yerine gidip rahatça kuruldum. (bütün işlerin bitirilmiş olduğu iş yerine gelmek ne güzel oluyor.)

Öğlen saatlerinde yemeğimi yedim ve işimize devam ettik. Gençler sıra ile geldiler. (okul yarım gün olduğu için) Oğlumun tango maceralarını dinleyip güldük. Sonra herkes bir yerlere dağıldı ve biz yine iş yerinde işlerimizle baş başa kaldık. Yarın bayram dolayısı ile cadde kapalı olacağından, cadde'nin alt tarafında ki abonelerimi bu günden su ihtiyaçlarını karşılamaları için uyardım.

Değerli e-günlüğüm; yine akşamı ettik. Şimdilik genetiği değiştirilmemiş organizmalarla karnımızı doyurduk. İleride ne olur bilinmez. Dünya'nın, en kısa zamanda GDİ'lerden (genetiği değiştirilmiş insanlardan) kurtulması ümidi ile...

Kısaca: Çağın en büyük tehlikesi. Atom bombası bile beş yüz bin kişiyi öldürür ama GDo'lu gıdalar bir ülke toplumunu yok edebilir...Hoşçakal

Biliyor musun: 1989 yılında L-tryptophan isimli çok bilinen bir maddenin genetik mühendisliği uygulanmış bir türü 37 Amerikalı’nın ölümüne ve 5000 kişininde sakatlanıp ölümcül ve ızdıraplı bir kan hastalığına yakalanmasına (eosinophilia myalgia syndrome ‘’EMS’’) sebep olmuş...

Biliyor musun: 1994 yılında FDA, bir firmanın Büyüme Hormonu satmasını ve süt veren ineklere bu hormonun enjekte edilmesini bilim adamlarının tüm itirazlarına rağmen onaylamıştır. Bu ineklerin sütünden elde edilen besinleri tüketen insanlarda göğüs, prostat ve kolon kanserine yakalanma riski oldukça fazladır.

1998 yılında Kanada’da hükümetin görevlendirdiği bilim adamları farelerde yaptıkları deneylerde prostat kanseri ve tiroid kistleri olasılıklarına rastlamışlardır. Sonuç olarak 1999 yılı başlarında Kanada hükümeti süt veren ineklerde bu hormonun kullanılmasını yasaklamış...

Çirkin söz:
''GDO çalışmaları dünyadaki açlığı azaltacak, hastalıkları tedavi edecek, insan sağlığını olumlu etkileyecek, tarımda süreklilik sağlanabilecek..." GDO teknolojisi geliştiren özel ABD firmalarının savunmaları...

Güzel söz:
"İnsanın en büyük düşmanı, kendisinden başkası değildir..." Cicero

Güzel söz:
İnsanlar, yemle yakalanan balıklar gibi, zevke kapılıp, kötülüğe sürüklenirler... Cicero

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..