Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük kötüleri kıyasladı

Doğan'ı sevmem, Erdoğan'ı hiç sevmem. Babalarını da sevmezdim zaten. Ancak iki kötü arasında seçim yapmak zorunda kaldığım zaman hemen terazi alırım elime ve tartarım. Birisi sadece laf üretiyor, birisi sanayi sektöründe ve ürettiği çok şey var. Birisi dilenci sayısını yükseltiyor, vatandaşın vergileri ile hediye dağıtıyor, hatta futbol takımı bile kuruyor, diğeri hem istihdam yaratıyor, hem de vergi ödüyor... Hatta şirketlerinin bir kısmı da halka açık, borsa'da işlem görüyor... Diğerinin halka açık bir tek şeyi var, o da çenesi...

Merhaba e-günlüğüm; Aydın Doğan’ın ABD’deki bir gazeteye yaptığı açıklamaya tepki gösteren Başbakan Erdoğan, “Sayın Doğan kendine gel” dedi. Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal’ın Doğan Grubu’nun avukatlığını yaptığını, bu grubun da CHP’nin taşeronu olduğunu savundu. Dün blog'umda bir ABD anayasasında yer alan bir maddeyi "biliyor musun" kısmına yazmıştım (bu gün yazmak gerekiyor muş) "Meclis, konuşma ve basın hürriyetlerini kısan kanunlar yapamaz" İşte insana, çalışana, emeğe ve basına bakış farkı. Basın, o ülkenin halkının bir ölçüde sesidir. Hükümet nasıl bir takım vaadlerle seçilerek başa geliyorsa, gazete de yazdıkları ile satılır ve okunur. Parti liderleri söyledikleri ile, nutukları ile, vaadleri ile bir nevi kendilerini ve partilerini pazarlıyorlarsa, gazeteler de yazdıkları ile, yorumları ile, haber başlıkları ile pazarlanır ve satılır. Kimsenin yol göstermesine, direktif vermesine ihtiyaçları yoktur. Kötü partiler silindiği gibi, kötü gazetelerde zaman içinde silinir... Büyülü sandaletlere benzetirsek, ayağına her giyen doğru yapıyor değildir. Bir zamanlar Hitler'de büyülü sandaletler giymişti... Halk size büyülü sandaletleri verdi ama acaba doğru mu giydiniz?

Aklıma gelmişken "büyülü sandaletlerel ilgili bir fıkra ile durumu açıklığa kavuşturayım.

Bir adamla karısı Mısır'da eski bir çarşıda geziyorlarmış. Ayakkabı satılan bir dükkânın önünden geçerlerken satıcı içerden seslenmiş, buyur etmiş, girmişler.
Satıcı "çok özel büyülü sandaletlerim var beyefendi, sizi sex te çok vahşi ve kuvvetli yapacak sandaletler..."
Adam tabi ki erkekliğe leke sürdürmemek için pek önemsememiş ama eski günleri özleyen karısının ısrarlarına dayanamayıp sandaletleri denemeye karar vermiş.
Adam sandaletleri giyer giymez gözleri parlamış, kalbi hızlı hızlı atmış, fiziksel değişimler başlamış, nefesi sıklaşmış gözleri büyümüş ve etrafına seri bir şekilde bakınmaya başlamış. Karısı bir adım geri kaçmış "Aman allahım dur dur..." derken adam koşmuş, satıcıyı yakaladığı gibi tezgaha yatırmış, pantolonunu parçalayarak çıkarmaya başlamış, bu arada satıcı bir yandan kurtulmaya çalışırken bağırıyormuş,
-"Sandaletleri ters giydin lan!..."

Değerli e-günlüğüm; aman dikkat! Sakın sandeletlerini ters giyeyim deme... Bir sürü olaydan basın sayesinde haberi olanlar, şimdi basına, medyaya yükleniyor, eleştiriyorlar. Bana, sanki üzerinde durdukları dalı kesiyorlarmış gibi geliyor... Neyse bu onların aralarında halledeceği bir sorun. Belki de anlaşmış rol yapıyorlardır, biz de ciddi ciddi oltaya gelip kafaya takıyoruzdur.

Akşam bahçede rakımı içmeden önce sandeletlerimi düzelttim. Bahçede kısa kaldım çünkü sürekli izlediğim bir diz başlıyordu. "24" Hiç kaçırmam. Sistemlerin kirli çamaşırlarını açıkça ortaya seren bir dizi. Hoşuma gidiyor. Hem öyle on dakikada bir reklam da koymuyorlar, nefes almadan izliyorum. Boss biraz vızırdadı ama zamanla anlar artık.

Sabah sandaletlerimi doğru giyip Linda ile iş yerine geldik. Gelecek siparişlerimiz için hazırlık yapıp, çayımı demledim. Baktım ki telefon falan çalmıyor. Koydum çayımı, geçtim sanal gazetelerimin başına, haberleri okumaya koyuldum. Sonra servise gidip geldim ve giderken arabamın çok pislendiğini gördüm. Gelir gelmez içini silip, temizledim. Parfümleride sıktım, arabamın içi mis gibi oldu.

Kereviz yemeği, kereviz salatası ve soslu makarna. Evet bu gün kü yemeğimiz bunlar. Daha fındıklı helva bitmediği için tatlı olarak yemeye devam ediyorum.

Japonya'da 34 yılın, ABD'de 26 yılın en büyük daralması yaşanıyor, sorunlu bankalar artıyor muş. Psikolog'a gitsinler, psikolog çözüm bulamazsa, pisikiatrist'e giderler ve ilaç kullanmaya başlarlar. Böylece bankaların ve piyasaların sorunları kalmaz. Dünya toz pembe olur. Kriz falan gibi şeyleri de takmazlar...

E-günlüğüm; bu gün zaman çabuk geçti nedense. Etraflarda aylak aylak dolaşırken bir baktım yemek saatim gelmiş. Hemen dükkana gidip, Linda'yı çıkardım ve birlikte yemeğimizi yedik. Şimdi seni yol edeyim de çayımı içeyim. Yarın yazışmak üzere...

Biliyor musun: Guana'da, banyoda seks yaparken yakalanan çiftler, önce boyanıyor, sonra bir eşeğin arkasına bağlanarak şehirde gezdiriliyor muş.. (Eminim, yasak olduğu için bu ülke de herkes banyoda seks yapıyordur.)
Çirkin söz: "Hiç bir zaman hem zeki, hem güzel bir kadına rastlamadım..." Montherland (ben çok rastladım)
Güzel söz: "Davanıza bir adam kazandırmak istiyorsanız, önce onu samimi arkadaş olduğunuza inandırmalısınız..." Abraham Lincoln

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..