- Kategori
- Gündelik Yaşam
E-günlük virüslerle yaşamanın sırrını buldu...
Merhaba e-günlüğüm; Mesai bittikten sonra ne yapıyorum? Eve gidiyorum. Eve gittikten sonra ne yapıyorum? Boss'un yemeğini verip dışarı çıkarıyorum, traş oluyorum, eğer köpeklerin yemeği azalmışsa büyük bir tencere de yemek yapıyorum. Üzerimi değiştiriyor, rakımı hazırlıyor, (veya votka, veya şarap, veya bira) minderimi, sigaramı alıp bahçeye çıkıyorum. Sonra? Rakımı içerken, doğa'da ki diğer canlılarla (ağaçlar, çiçekler, fareler, otlar, örümcekler, karıncalar ve adını bilmediğim bir sürü canlı) sohbet ediyor, Boss ile oyun oynuyorum. Pazar akşamından itibaren köpeklerimizin sayısı üç'e çıktı. Oğlumun köpeği Joker'de, bizim "köpeklerle mutlu yaşam" tarikatına katıldı... Oğlum ders çalışırken, Boss ile aynı anda Joker'i de çıkardım. Joker erkek olduğu için çabuk uyum sağladılar. Joker'in kişilik özellikleri, karakteri diğerlerine göre çok farklı. Hiç Labrador cinsi bir köpekle teşvik-i mesaim olmamıştı. Alman Kurdu, Boxer ve Cooker'ların karekteristik özelliklerine aşinayım ama, bu Joker farklı bir tavır sergiliyor. Yemek yemesi, yürümesi, koşması, derdini anlatması, bir şey istemesi, oynaması, duyu organlarının işlemesi bile farklı... Demek ki yakınlaştığımız zaman köpeklerin hepsinin insanlar gibi farklı yapıda olduğunu görebiliyoruz... Neyse zamanla bir birimize uyum sağlarız diye düşünüyorum. Velet çok sevimli...
Domuzlar "intikam" alıyor. Aslında grip virüsü intikam alıyor. Tahmin ettiğim gibi okyanusu geçtiler ve Avrupa'ya ulaştılar. Önce İspanya'ya, oradan da İngiltere'ye... Genellikle domuz'un çok olduğu yerlere kadar uzanıyor. Bu yüzden bize gelmesi yakındır... Alarm seviyesi 4'e çıkarılmış. Dünya'da güvenli yer kalmamış... Uzay'a taşınalım o zaman. Bizim bahçe çok güvenli, herkes gelebilir. (domuzlar dahil) Her akşam iki duble rakı içiyorsun, vücuttaki bütün virüsler kafayı buluyor ve o kişinin organizması ile birlikte uyum içinde yaşamayı kabul ediyorlar... Hatta rakıya alışıyor, her gece içmemi bekliyorlar. Rakı iki duble ile kısıtlı olduğundan, paylaşmamak için diğer benzer virüsleri kendileri yok ediyor, bir yandan da beni ve metabolizmamı korumuş oluyorlar. Yani bir nevi kölem oluyorlar. Ben de rakı sayesinde onları köleleştirmiş oluyorum. Bu durum her ne kadar insan haklarına aykırı olsa da, ortada köle olan insan olmadığından sorun çıkmıyor. Virüsler benimle birlikte mutlu mesut yaşıyorlar... En önemlisi, benimle birlikte rahatları yerinde olduğundan, kimseye de bulaşmıyorlar...
Hey gidi günler. Eski grip virüsü çok mülayimdi. Gelip geçerdi. Biraz burnumuz akar, biraz hapşırık tutar, en fazla halsizlik yapıp terk ederdi vücudumuzu. Vücudumuz, hem bizi uyarır hem de savunma mekanizmasını devreye sokup bizi korumaya alırdı. Ne yaptık? Vücudun bu uyarılarından ve salya sümük dolaşmaktan rahatsız olduk. İlaçlara sarıldık, iğnelere baş vurduk. (baş vurunca, başımız kanadı) Sonuç: Grip virüsü, sürekli geliştirilen suni ilaçlara karşı, ölümsüzlüğünü kanıtladı ve kendini geliştirerek insanoğluna savaş açtı. Sadece insanoğluna değil, insanoğlunun gıda olarak tükettiği canlı yaratıklarıda kullanmaya başladı. Gözle bile görülemeyen, küçücük "virüs" denen canlının yaptığına bakar mısın e-günlüğüm?(baktı)
Değerli e-günlüğüm; bütün virüslerle uyum içinde birlikte sabah Linda ile iş yerine geldik. Çayımı içip siparişlere çıktım. Hava çok güzel ve güneşli idi. Öğlene doğru kamyon geldi ve onu boşaltıp, tekrar siparişlere devam ettim. Herkes domuz gribini konuşmaya başlamış bile.
Değerli e-günlüğüm; Öyle bir ülke de yaşıyoruz ki, bazen terörist diye öldürülenler, bir çok yönetenden, yöneticiden daha tahsilli ve kültürlü kişiler olabiliyor. Ardında gizli kalmış bir takım şeyler olduğu düşüncesi sarıyor beynimi. Diyorum ki; "Öldürmek işin en kolay yolu. Salıyorsun emniyet güçlerini, suçluyor, yargılıyor, cezalandırıyorsun... Öldürmek yerine diyalog kursaydık, (yapabilirdik) amaçlarını, ideolojisini sorsaydık, ne olursa olsun bir "insan" olarak konuşmayı deneseydik, telsiz hatlarını kapatıp engellemek yerine konuşmayı deneseydik belki de bir şeyler farklı gelişirdi. Neden bu duruma geldiğini öğrenebilseydik, O'nu bu güne getiren sebepleri araştırabilseydik... Belki de Baş Komiser, sivil vatandaş ve "terörist" denilen kişi ölmeden çözülürdü." Hep böyle mi yapacağız. Siyasi örgüt damgasını vurduğumuz örgütler, biz karşımıza aldığımız sürece, saldırdığımız sürece tehlikeli olmaya başlıyor. Bu bir etki-tepki meselesi. Tarih örneklerle dolu. Bu yüzden bir çok gelişmiş ülke değişik yöntem ve uygulamaları devreye sokmuş... Ira gibi bir örgütle (dünya'da ki en iyi örgütlenme sistemine sahip) bile diyalog kurulabilirken, biz neden bütün örgütlere ön yargılı bakıyor ve diyalog kuramıyor ve yok etmeye çalışıyoruz?... Desene günlüğüm, ailemizle, eşimizle, çocuklarımızla, arkadaşlarımızla diyalog kurabiliyor muyuz ki, terörist damgası vurduklarımızla kuralım...
E-günlüğüm; hiç uyarmıyorsun. Yazarken akşamı etmişiz haberim yok. Yemeğimi yemişim, Linda'yı çıkarmışım haberim yok. Kafa dolu olunca böyle oluyor muş. Hadi ben gidiyorum artık. Sen de yoluna git. Yarın yazışırız yine. Kenelerden, tavuklardan, domuzlardan ve insanlardan uzak dur. Rakı içmeyi ihmal etme... Hoşçakal.
Biliyor musun: "Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü" SIPRI'nin raporuna göre, en fazla silah satın alan ülkeler Çin ve Hindistan, en çok silah satan ülkelerse açık ara ile ABD ve Rusya imiş. Türkiye, en fazla silah satın alan ülkeler arasında yer almakla birlikte, artık ilk 5'te yer almıyormuş... (kokmaz bozulma. Bu kadar silahı satın alıp ne yapıyorlar dersin acaba?)
Çirkin söz: ''Kızını takip etseydi” (Celalettin Cerrah’ın Etiler'de öldürülen kızın ailesine hitaben söylediği söz...)
Güzel söz: "Faydalı ile faydasızı ayırt edebilenler, bilgi sahibi olanlardır..." Edebali