Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '09

 
Kategori
Eğitim
 

Efsane öğretmen Hüseyin Hüsnü Tekışık

Yaşamı:

Hüseyin Hüsnü Tekışık, 1928 yılında Şebinkarahisar'da doğdu. İlk ve ortaokulu orada okudu. 1948 yılında Sivas Öğretmen Okulunu bitirdi. Bingöl'ün Karlıova ilçesinde altı yıl ilkokul öğretmenliği ve idarecilik yaptı. Kitaplarını Karlıova'da yazmaya başladı. 1959 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünü bitirdi. 2 yıl Sivas İlköğretim Müfettişliği yaptı. Mili Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü Eğitim Şubesi Müdür yardımcılığı görevinde bulundu. 1963'te Ankara İlköğretim Müfettişliğine atandı. 1975'te, 27 hizmet yılını doldurarak 47 yaşında emekli oldu.

Hüseyin Hüsnü Tekışık, 70'den fazla öğretmen meslek kitabı ve okul kitabı yazdı. Bu kitapları ile Milli Eğitimden kazandığını yine Milli Eğitime vermek için 1980 yılında "Her İlde Bir Okul" kampanyasını başlattı. İlk olarak 1981'de Ankara'da yaptırdığı okulu, Ulu Önder Atatürk'ün doğumunun 100. yılında ilk defa kutlanan 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde "Emekli Bir Öğretmenin Atatürk Yılı Armağanı" olarak Milli Eğitim Bakanhlığı’na bağışladı.

Tekışık, 1998 yılına kadar Milli Eğitime hizmet amacıyla Hakkari, Van, Siirt, Diyarbakır, Erzincan, Giresun, Samsun, Amasya, Ankara, Aksaray, İçel ve Edirne illerinde (12) okul, (1) Kültür Merkezi, (1) Halk Eğitim Merkezi, (1) Rehberlik ve Araştırma Merkezi yaptırdı.

Hüseyin Hüsnü Tekışık 1997 yılında Ankara'da yaptırdığı 16 derslikli okulu sekiz yıllık zorunlu ilköğretime destek olarak Milli Eğitime bağışladı.

Ankara Valiliği ile yaptığı ve Milli Eğitim Bakanlığınca onaylanan 21.5.1996 tarihli protokole dayanarak bu okul binasının son katında "Öğretmen Hüseyin Hüsnü Tekışık Eğitim Araştırma- Geliştirme Vakfı'nı kurdu. Merkezde bulunan kütüphane, Hüseyin Hüsnü Tekışık'ın eğitim hayatına başladığı günden itibaren bir araya getirdiği binlerce kitaptan oluşmaktadır. Bu kütüphaneden her yaştaki öğrenciler faydalanabilecektir. Eğitim Araştırma geliştirme Merkezi'nin diğer bir bölümü olan "Eğitime Hizmet Müzesi" Hüseyin Hüsnü Tekışık'ın yaşamından kesitlerin, bu güne kadar almış olduğu ödüllerin bulunduğu bir bölümdür. Bu merkezde Türk Milli Eğitiminin sorunlarının tartışılacağı, çözüm önerilerinin ortaya konulacağı toplantılar düzenlenecek, araştırmalar ve yayınlar yapılacaktır.

16 Mart 1998 'de Hüseyin Hüsnü Tekışık Eğitim Araştırma Geliştirme Merkezi olarak faaliyete geçen Merkez 29.6.2000 E: 2000/328, K:2000/374 sayılı 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı ile Vakıf haline gelmiş ve T. C. Resmi Gazetesi 12.8.2000-24138 sayfa 88 yayınlanmıştır.

Şimdilerde 86 yaşında olan Hüseyin Hüsnü Tekışık, hayatını eğitime adayan emekli bir öğretmen. Tekışık, yazdığı (80) kitabın geliriyle (13) ilde (17) eğitim kurumu yaptırdı.

1948’de Bingöl Karlıova’da samanlığı andıran bir ilkokulda öğretmenlik hayatına başlayan Tekışık, çocukların daha iyi ortamda eğitim görmesini amaç edindi. Ancak öğretmen maaşıyla istediklerini yapması imkânsız olan Tekışık, kendine, "Bir gün param olursa tamamını yeni okullar yaptırmak için harcarım" diye söz verdi. Tekışık, öğretmenlik, müfettişlik ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın çeşitli kademelerinde görev yaptıktan sonra ders kitapları yazmaya başladı.
Tekışık, 50’si okul kitabı, 30’u da öğretmen meslek kitabı olmak üzere yazdığı 80 kitabın gelirini Hakkâri, Van, Siirt, Bingöl, Diyarbakır, Erzincan, Giresun, Samsun, Ankara, Amasya, Aksaray, İçel ve Edirne’de eğitime harcadı. Hayatı piyes oldu.

(14) Okul, bir Kültür Merkezi, bir Rehberlik Araştırma Merkezi ve bir Halk Eğitim Merkezi yaptırıp Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlayan Tekışık, kendi deyimiyle, “Bu milletin çocuklarından kazandığını yine bu milletin çocuklarına verdi.” 120’den fazla şükran plaketi ve onur belgesi alan Tekışık’ın hayatı da, Tülay Güngör tarafından 2001’de Devlet Tiyatroları için "Dağı Delen Öğretmen" adıyla piyes olarak yazıldı.

Hüseyin Hüsnü Tekışık'a, Türk Milli Eğitimine yaptığı katkılardan ve üstün hizmetlerden dolayı, 120'den fazla şükran plaketi ve onur belgesi verildi. Türk Eğitim Derneği Bilim Kurulu, 1990 Eğitim Hizmet Ödülünü; Milli Eğitim Bakanlığı 1993'te Çok Yönlü Hizmet Ödülünü; Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Senatosu 1995/61 no'lu kararı ile Fahri Eğitim Doktoru unvanını; 1996'da Cumhurbaşkanlığı da Şükran Plaketini verdi.

“Sabahattin Engin’in Hüseyin Hüsnü Tekışık’ın hayatını anlatan bu Efsane Öğretmen adlı kitabı bütün öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin mutlaka okuması gereken rehber bir kitap. Sabahattin Engin’e gerçekten Efsane bir kahramanın hayatını biz geleceğin öğretmenleriyle paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz.”

Eserin Özeti:

1948 yılı… Karlıova ilçe merkezi, kırk kadar hane var. Üstü dam olan okulun ahırdan bozma bir yer olduğu ilk bakışta anlaşılıyor. Önünde birkaç kırık dökük sıra var. Vakit sabahın sekizi, iki kişi… Birbirine çok benziyor. Bu kişilerden birine öğretmen ötekine benzeri diyeceğiz.

Öğretmen kendisine çok iş düştüğünün farkındadır. Benzeri O’na “Bayrağımın dalgalandığı her yere giderim derken, böyle bir okul düşündün mü?” diye sorar gördükleri karşısında. “Benden kuşkulanıyor musun?” diye cevap verir. Bir öğrenci elinde keserle, bir öğrenci testereyle gelir. Şaşırırlar önce. “Bizim burada usta falan yok, kim yapacak bu işleri?” derler. “Ben yapacağım, sen yapacaksın” der öğretmen. İşe koyulurlar. Okulun önüne gelen birkaç kişi onları seyreder. “Bu öğretmende iş var, bir şeyler yapacak” derler. Bazıları da, “Boş ver… Böyle başlarlar sonra boş verirler” derler. Öğretmene köylülerden biri, “Bunları yapıyorsun ama kendine yatacak bir yer düşünmüyor musun?” diye sorar. “Önce öğrencilerim, sonra kendim” der. “İyi valla… Allah senden razı olsun, tuttuğun yolun sonunu getirsin” der köylü. Öğretmen de “İnsan çalışırsa, yılmazsa elbet tuttuğu işin sonunu getirir, ” der. Peki nerede yatacaksın der köylü. Öğretmen de “Ben buraya önce kendi yatacağım yeri düşünmek için gelmedim. Öğrencilerimi yetiştirmeye, mümkün olduğu kadar da onların ders görebilecekleri yerleri yoluna koymaya geldim. Ancak ondan sonra kendimi düşünebilirim, ” der. Bunun üzerine köylü; “Öğretmenim kusura bakma sen gerçekten de erkek bir adammışsın, ” der.

İşe başladıktan sonra askerlik şubesinden bir buyruk alır. Yedek subaylık için askere çağrılır. Bunun üzerine at sırtında iki günde Karlıova’dan Genç ilçesine oradan da trenle Ankara’ya varır. Yedek subay okuluna gider ama hazırlık kıtasını bitirmediği için okula kabul edilmez. Tekrar Karlıova’ya dönmek zorunda kalır. Bingöl dağlarına kar yağmaya başlamıştır. Karlıova’ya yollanır ama, otuz iki kilometrelik yol karla kaplanmıştır. Bir at kiralar, Karlıova’ya vardığı zaman yerine başka bir öğretmenin atanmış olduğunu görür. Milli Eğitim Müdürlüğünü arar. Karlıova’ya 10km uzaklıkta bulunan Bahçe köyüne verildiğini öğrenir. Karlıova’dan Bahçe köyüne ancak iki günde varabilir.

Bahçe köyü okulu yirmi beş metre kare büyüklükte bir samanlıktı. Burası tavana yakın bir yerde bulunan küçük bir pencereyle aydınlanıyordu. Öğrenciler hemen samanlığın önünde, öğretmen beride durmaktadır. Buyur ederler öğretmenlerini. Öğretmen öğrencilerinin içerde, derslikte taşlar üzerinde oturmuş olduğunu görür. “Sanıyorum rahatsız oluyorsunuz?” diye sorar öğrencilerine. “Rahatsız değiliz öğretmenim, ” derler. Gözleri yaşarmıştır. Gözyaşlarını göstermemek için başını öteye çevirir. “Benim mihnete alışmış olan milletimin yavruları… Siz nelere layık değilsiniz ki yavrularım!...” “Bundan sonra taşlara oturmayacaksınız, kimi evlerin önünde yığılı meşe sırıkları var, onlardan sizlere oturacak yer yapacağız, ” der.

Öğretmen köylülere “Bana kira ile kalabileceğim bir oda bulunabilir mi?” diye sorar. Ama yok derler. Öğretmen” samanlığın köşesine yatacak bir yer yaparım şimdilik o bana yeter” der. Cevapları “Öyle bey” olur. Sınıfı, tahtayı, tebeşiri halleder; şeker sandığı kapaklarından yazı tahtası kireçten tebeşir…

Bir öğrenci, “Öğretmenim! Posta gelmiş, size bir paket var, ” der. Paketi açar. “Mefkureci Muallim” isminde küçük bir kitap, zevkle bakar, öper onu. Öğrenciler “Öğretmenim öpüyorsunuz… Kur’an-ı Kerim mi?” diye sorarlar. “Değil” diye cevap verir. “Elbette Kur’an öpülür, öyle kitaplar vardır ki insana, vazife bilincini öğretir. Bunlar da öpülmeye layık kitaplardır, ” diye cevaplar.

Öğretmen öğrencilerine “Hiç kavga etmemeleri gerektiğini, kavga edip birbirini kırmanın akıllı çocuklara yakışmayacağını, eğer bir gün size sataşan olursa onlara güzellikle cevap vermeler gerektiğini, öyle ki sataşan sataşmasının doğru olmadığını anlayarak, sizden özür dilemese bile içinden pişman olmalı, ” der.

Öğretmen tatilden dönmüştür. Evlenmiş, hanımıyla, hem de iki can olarak gelmişlerdir. Köylüler artık onun başka öğretmenlere benzemediğini anlamışlardır. Çocuklarının okuyup, geliştiğini anlayan köylüler minnettardır öğretmene ve onun okul köşelerinde kalamayacağını düşünürler. Ali Ağa üç gözlü evinin bir köşesini öğretmene verir. Samanlıktan okul olamayacağını anlayan köylü okul için de bir oda ayırır. Öğretmen teşekkür eder. “Biz nasıl olsa bir yerde otururuz, ama genişçe ve aydınlık bir oda okul için iyi olur, ” der.

Milli Efendim Müdürü telefonda Öğretmen Bey’e, “Bingöl merkezinde yapılacak öğretmenler toplantısında bulunmasını istediğini, ancak yollar karla kapalı olduğundan gelmesinin pek de mümkün olmayacağını, ” söyler. Buna karşılık Öğretmen Bey, “Kapalı olsun! Ben yürüyerek gelirim, ” der. Seksen dört kilometrelik yola koyulur. Milli Eğitim Müdürü, öğretmenlere onu örnek olarak göstermiş, kendisini tebrik etmiştir. Onun cevabı… “Bir şeyler yapmaya çalıştım. İstediğim gibi yararlı olamadığım için üzgünüm, ” olmuştur.

Bir gün Öğretmen Beyin evine bir gazeteci gelir. Buyur ederler. Onu nasıl tanıdığını, niçin geldiğini anlatmaya başlar. “Trendeydim. Oldukça kalabalıktı. Bir yere zorla sıkışmıştım. Kompartımanda bulunan ir köylüyle konuşmaya başladık… Tatlı konuşan bir köylüydü. O sırada kompartımana birisi girdi. Oturacak yer yoktu. Ama o köylü gelenin öğretmen olduğunu öğrenince ayağa kalktı. Öğretmen oturmak istemese de sözünü dinletemedi. Bunun üzerine oturmak zorunda kaldı. Az sonra birisi inince köylü de oturdu.”

“Ben öğretmene yer vermeyeyim de kime vereyim… Bizim öğretmenimiz vardı. Oturmak nedir bilmez, hep çalışır. Boş vakit geçirmez, kitap okur, hep öğrencileriyle olur. Herkes kendisini sayar. Bizim köyde az kaldı ama derdimize derman oldu. Bize insanlığın ne demek olduğunu öğretti. O yüzden biz öğretmenlere saygılıyız, ”dedi köylü. Trenden indiğim gün söz konusu öğretmenin kim olduğunu öğrendim, mutlu bir rastlantı sonunda sizinle tanıştım der ve hemen onu tanımaya başlar.

Öğretmen Beyin eşi Ayten Hanım da köylü kadınlarla hemen kaynaşmıştır. İlk günlerdeki kıyafet farklılığı, çekingenlik zamanla geçmiştir. Onlar gibi giyinir, onlara okuma yazma, nakış, dikiş, kesme işleri öğretir. Köylü kadınlar ondan çok memnundurlar.

Öğretmen Bey İlçe İlköğretim Müdürlüğüne tayin edilir. Köylüler çok üzülürler ama bir taraftan da sevinirler. “Tekışık Öğretmen müdür olunca bizim köylere, bizim çocuklara da el uzatır, ” derler.

Öğretmen Bey ve eşi artık ilçeye gelmiştir. Ama değişen bir şey yoktur. Okul yetmiş seksen metrekarelik tahta bir barakadır. Bahçe köyünde meşe sırıklarını yontup öğrencilere oturacak yer yapmakla başlamıştı. Burada ise sıraları tamir ederek başlar göreve. Eşiyle birlikte sınıfı ikiye bölerler. Böylece öğrenciler sabahtan akşama kadar ders görürler.

Öğretmene dairenin işlerini halledebilmek, evraklarını yazabilmek için bir daktilo lazımdır. Dava Vekili Raşit Bey kendisine yeni bir makine almış, eskisini de öğretmene satmıştır. Ayten Hanım eşini kutlar. “Gözün aydın. Kaç senedir, bir yazı makinem olsun deyip duruyordun o da oldu ama evde çalışma masan yok, ” der. Öğretmen Bey onun da çaresini bulmuştur. Bakkal Eşref’ten şeker sandıklarını alıp kendine masa yapar.

İlçe Milli Eğitim Müdürü olduktan sonra yeni birçok kitap ve dergi getirtir. Eşi, “Önceki kitaplarının üstüne bunlar da eklenince koyacak yer bulamıyoruz. Bu kadar kitapla ne yapacaksın?” diye sorar. Öğretmen Bey de, “Öğretmenin sermayesi kitap, kazancı ise devamlı okuyup araştırarak kendini yüceltmesidir, ” diye cevap verir.

Öğretmen Bey bir taraftan ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü yaparken bir taraftan da öğretmen meslek kitapları yazmaya başlar. Ayten Hanım eşinin yazdıklarını yazı makinesiyle temize çeker böylece Öğretmen Bey zaman kazanmış olur. Öğretmen Bey memnun bir şekilde “İnsan hayatında en değerli hazine zamandır. Boşuna harcadığımız parayı kazanabiliriz ama boşa geçirdiğimiz zamanı bir daha geri getiremeyiz;” der.

Hüseyin Hüsnü Tekışık, Yedek subay olarak askerliğini yapar. Memleketi olan Giresun’un Alucra ilçesi Merkez Okulu öğretmenliğine atanır. İlk olarak orada bir kütüphane kurar.

Pedagoji Bölümü sınavına girer, kazanır ama o zamanki genel müdür, “Sana ihtiyacımız var, burada göreve başla pedagoji sınavlarına dışarıdan gir, ” der.

Ankara’ya gelirler. Ankara’nın Samanpazarı semtinde bir evin çatı katında bir oda ile aralığını kiralarlar. Tek oda bir aralık…

Bakanlıkta bir yıla yakın görev yaptıktan sonra pedagoji sınavlarına tekrar girer. Pedagoji bölümünün birinci sınıfında okurken üç kitap yazar ve telif ücretleriyle ailesini geçindirir. O kadarla da yetinmez… Öğretmen Okullarında okutulan “İlköğretim Teşkilat ve İdari Tatbikatı” adlı kitabını da yazar ve sınıf arkadaşlarına ithaf eder. Bölümünü de en iyi dereceyle bitirir.

Sivas ili İlköğretim Müfettişliği’ne atanır. İki buçuk yıl bu görevde kalır. Sivas’tan ayrıldıktan sonra Hafik Bölgesinde yetiştirdiği öğretmenler, Sivas’ın bütün ilçelerinde İlköğretim Müdürü olurlar. Sivas’ta beş kitap daha yazar.

1961 yılında Bakanlık İlköğretim Genel Müdürlüğü Eğitim Şubesi müdür yardımcılığına atanır. Şube Müdür Yardımcılığı yaparken iki kitap yazar. Ama bunları yayımlamakta zorluk çeker. Bunun için bir çare düşünür. 1961 yılında eşinin adına Rehber Yayınevini kurar.

Sorumluluğu, Eşi Ayten Hanım üzerine alır. Bir oda, bir aralık, bir yayınevi. Aradan iki yıla yakın bir zaman geçer. Ulus’taki Demir İşhanı’nda bir oda kiralar. Yayınevini oraya taşır.

1963 yılında kendi isteğiyle Ankara ili İlköğretim Müfettişliğine atanır. 1968 yılına kadar bu görevini sürdürür. Dört kitap daha yazar.

Aradan çok geçmeden, han sahibi matbaayı Öğretmenimize “Beş yüz bin liraya devredeyim, ” der. Öğretmen, “O kadar param yok, ” der. “Elinde ne kadar varsa onu ver. Gerisini eline geçtiği zaman ödersin, ” der, han sahibi. Böylece Demir İş Hanı’nın altındaki matbaayı alır. Böylece, eşi adına Tekışık Matbaası kurulmuş olur.

Sonra kendi isteğiyle Şube Müdür Yardımcılığından ayrılır. Ankara Deneme İlkokulları Müfettişliğine atanır.

Çağdaş Eğitim Dergisi’ni çıkarmaya başlar. “Ben meslektaşlarımın çalışmalarını araştırma, gözlem ve düşüncelerini duyurmalarını sağlayacağım. Onlara yararlı olmak için durmadan çalışacağım. Ben iyi ve doğru olanı yapmayı bir görev saydım. Bu dergiyi bütün okullara, öğretmen evlerine, bakanlık ve taşra eğitim teşkilatlarına parasız göndereceğim, ” der.

Yirmi yedi yıldan beri öğretmendir. Kendi deyimiyle, karıca kararınca çalışmıştır.1975 yılında emekli olur. Ama çalışmaya devam eder. Çalışmayı bir ışık, güçlükler karşısında yılmadan direnmeyi bir ödev, başarıyı şaşmaz bir ödev edinir.

Öğretmenimiz 1951yılında, “Allah bize nasip ederse, böyle yerlere okul yaptırırız inşallah, ” demiştir. Ama görev arkadaşı bunu hiç beğenmemiş ve “Allah insana ne zaman nasip eder, çalışmak şartıyla, bütün varlığın, dürüstlüğün ve insanlığınla çalışmak şartıyla, ” der. Öğretmen, “Yapma lütfen! Benim her şeyde çalışmayı kendime rehber edindiğimi bilmiyor musun?” Arkadaşı, “Sen bunu beğenmemiş olabilirsin, ama sen bir öğretmensin. Çocuklara ne gibi şartlar içinde Allah’ın yardımcı olabileceğini anlatmazsan ödevini yapmış olur musun?” Öğretmen “Beni tanımıyormuş gibi konuşuyorsun.” Arkadaşı, “Tanımasına tanıyorum ama dindar geçinenlerin çoğu başarı için çalışmanın gerekliliğini biliyorlar. Elbette Allah kısmet ederse diyorlar. Benim ödevlerimden biri bu anlayışı ortadan kaldırmak ve dinimize göre başarı ve uygarlığın anahtarının çalışmak olduğunu, ancak çalıştıktan sonra “Allah’ın izninin”söz konusu olabileceğini öğretmek değil mi?” der.

Kitaplar yazmış epey kazanmıştır. Har vurup harman savurmamıştır. Biriktirmiştir. Sonunda Ankara’nın okul bulunmayan bir yerinde okul yaptırmaya karar verir. İşe başlar altı yüz torba çimento alır. Daha başka gerekli olan malzemeleri de alır. Aldıklarıyla ikinci kata kadar çıkabilecektir. Arsa işini çözümlemeyi Milli Eğitim Müdürlüğü üzerine alır. Birkaç gün içerisinde biter derler.

Beş gün sonra temel atma töreni yapılır. Ve öğretmenimizin öğretmenleri katılırlar. Neden böyle bir işe kalkıştığını sorarlar. Öğretmenimiz “Milletimin çocuklarından kazandığımı yine milletimin çocuklarına vermek için, Ankara’da bir okul yaptırmaya karar verdim, ” der.

Milli Eğitim Müdürlüğü’nün tapu çıkartması gecikince belediye ruhsat vermez. Usta beklemez. Öğretmenimizin telefonlarını müdür erteler sürekli. Bu gecikmeler nedeniyle çimentonun dört yüz torbası taşlaşır. Üzerine bir kamyon inşaat demiri de çalınır. Üzülür ama yılmaz. Tekrar alır malzemeleri. Ruhsat çıkmasını beklemez. Artık komşular gönüllü olarak su, elektrik verirler. Belediye komşudan su alındığını öğrenir ve suyu, elektriği keser.

Öğretmenin arkadaşı komşuların başına iş açılmasına üzülür ve öğretmene, “Müdürü aramasını, biraz da pohpohlamasını” söyler. Öğretmen kızar. “Ben böyle bir şey yapamam, ” der. Arkadaşı öğretmenimizi bir şekilde ikna eder ve kendisi arayıp konuşur. Biraz da pohpohlayarak. İş çok geçmeden maalesef bu şekilde hallolur.

Aradan zaman geçer. Öğretmenimizi bugüne değin yaptırmış olduğu (13) okul, (1) kültür merkezi, (1) halk eğitim merkezi ve (1) cami yaptırmış olduğu illerin, ilçelerin, köylerin tanınmış kişileri ziyaret ederler. Hakkari’nin Tatlı köyünden gelenler “Beyim, köyümüze okul yaptırarak çocuklarımıza ve bizlere yaptığınız iyiliği hiçbir zaman unutmayacağız, Allah razı olsun, ” derler ve öğretmene bir kağıt uzatırlar.

“Şu kağıda hanımının ve çocuklarının adını yaz, bir de fotoğrafını ver. Bundan sonra köyümüzde doğan çocuklara senin, hanımının ve çocuklarının adı verilecek. Fotoğrafınızı da okula asacağız ve köylüler seni tanıyacak. Bunlar bütün köyün dileğidir, ”der ve sarılarak ayrılırlar.

Emine Yılmaz

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..