Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '14

 
Kategori
Güncel
 

Eğer, Ortadoğu bir "bataklık" ise; o zaman Türkiye de, bu bataklığın içindeki bir ülkedir...

Eğer, Ortadoğu bir "bataklık" ise; o zaman Türkiye de, bu bataklığın içindeki bir ülkedir...
 

İşte Ortadoğu bölgesi ve bu bölgedeki ülkeler. Hepsi mi bataklık; yoksa birkaçı mı?


ORTADOĞU'NUN SINIRLARI NEREDEN GEÇİYOR? BU SINIRLAR İÇİNDE HANGİ ÜLKELER VAR?

Ortadoğu ülkelerini alfabetik sırayla yazıyorum :

Bahreyn, BAE, Filistin, Irak, İran, İsrail, Katar, Kıbrıs, KKTC, Kuveyt, Lübnan, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, TÜRKİYE, Umman, Ürdün, Yemen...

Tam 18 ülke...

"Ortadoğu bataklığı" diyenler, bu tanımlamalarına, acaba bu ülkelerin tamamını mı sokuyorlar yoksa sorunlu olan birkaç ülkeyi mi?

"Bataklık"tan kasıtları, bu ülkelerin tamamı ise, o zaman, kimilerinin, "Türkiye'yi Ortadoğu bataklığına itiyorlar" sözleri biraz havada kalır... Çünkü Türkiye'nin bizzat kendisi, yukarıdaki listede de okunduğu gibi, bu "bataklığın" içinde yer almaktadır... Hem de 1923 yılında kurulduğundan beri... 

Bu ülkelerden Filistin, İsrail, KKTC, Ürdün'ü gezdim ve gördüm... Hiç de "bataklık" gibi gelmedi bana... Hele Kıbrıs, o kadar güzel ki, bırakın bataklığı, ayakkabınızı kirletecek bir avuç "çamur" bile yok...

Kıbrıs, eğer "bataklık" olsaydı, Osmanlı-Rus Savaşı'nda, bu adayı kiraladığımız İngiltere, Birinci Dünya Savaşı sırsında, aynen Musul'u haksız ve hukuksuz ele geçirdiği gibi, Kıbrıs'ı sahiplenir miydi? Ne yazık ki, ilk sahibi Osmanlı olan bu adayı Lozan'da konu bile etmedik...

Musul'daki petrol karasını "çamur" zannettiğimiz gibi...

ŞİMDİ BAKALIM...EĞER ORTADOĞU BİR "BATAKLIK"SA, BURASINI BATAKLIK HALİNE GETİRENLER KİMLERMİŞ?

Ortadoğu, daha Osmanlı Dönemi'nde itibaren, İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından paylaşılamayan bir bölge olarak dikkati çekmiştir... O zamanki nedenler, "sıcak denizlere açılma" ve "Hindistan-Asya" zenginliklerine kapı açan bir bölge olmasıydı... Bu nedenle, çıkarları için bu ülkelerden bir iğne yaparak Osmanlı'yı hasta ederken bir diğeri ilaç verip onu iyileştiriyordu.(X)

Birinci Dünya Savaşı, başladığında, Osmanlı'yı paylaşma nedenleri arasına bir yenisi daha girdi... O da, gözleri "katarak" ya da "tavuk karası" olanların pek göremediği, görenlerin de pek önemsemediği  "petrol"dü.

Bu nedenle, Osmanlı'nın toprağı olan bu bölgelerde, "çöreklenenler çok oldu . Kimi dost görünüp ortaklık, ittifak aradılar; kimi Haydarpaşa'dan Bağdat'a, Basra'ya uzanan binlerce kilometrelik çelikten bir ray döşediler; kimi kısa yoldan, Osmanlı'dan hasta yatağında kopardığı şaibeli iradelerle petrol pınarları üzerine keşaneler kurmaya çalıştılar"(1)

Osmanlı Devleti'nin, Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanların yanında yer alması, İngiliz ve Fransız'ların işini kolaylaştırdı. Bu iki devlet, savaş sona ermeden "Hasta Adam'ın helvasını aralarında nasıl bölüşeceklerini kararlaştırmışlardı bile"(2)

İngiliz ve Fransız temsilcilerinin isimleri ile anılan ünlü "Sykes-Picot" (xx) Antlaşması(1916) ile Osmanlı mirası kağıt üzerinde paylaşılmıştı. Bu paylaşım ile "Musul-Kerkük" ve dolayları Fransızların payına düşmüştü....

Eğer, bu bölgeye "bataklık" denirse, bu bataklığın ilk çamuru bu antlaşma ile atıldı... Savaş sona erince, Osmanlı Devleti sınırları içinde yer alan Musul ve çevresi, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından 3 gün sonra İngilizlerin, mütareke şartlarına aykırı olarak buraları siyaseten ve hukuken haksız olarak bir "oldubitti" ile işgal etmesi, çamurun daha da koyulaşmasına ve balçık haline gelmesine neden oldu.

Sevr Antlaşması, "Sykes-Picot" paylaşım haritasını biraz daha geliştirdi ve Osmanlı Devleti'ne  dayattı... Lozan'da bu haritayı geçersiz kıldık ama, "Misak-ı Milli" adını verdiğimiz kendi haritamızı da tam olarak onaylatamadık.... Kendi toraklarımızın, masa başında, fazla düşünülmeden cetvelle çizilen haritasını kabul etmek zorunda kaldık...

Bundan sonrasını anlatmaya gerek yok... Amerika'nın, ikiz kulelerinin yıkılmasından ve Irak'ı işgalinden sonra başlattığı başarısız siyaset iflas etmiştir. "Bölgeye demokrasi getireceğim" diye, bölgeyi içinden çıkılamaz sorunlarla baş başa bırakan Amerika'dır... Suriye'deki Esad katliamlarına göz yuman Amerika, IŞİD'a yaşam alanı sağlamıştır.

Bu bölgeye "bataklık" deniyorsa bunun tek müsebbibi Amerika'nın ta kendisidir.

Şimdi, "Ortadoğu bataklığı" derken, genel olarak, "Türkiye, Mısır, Suriye, Irak ve İran'ı"; özel olarak da, bizim de içinde bulunduğumuz "Türkiye, Suriye ve Irak'ı" kastedersek daha gerçekçi bir tanımlama yapmış  oluruz... Biz de, Bir Ortadoğu ülkesiyiz; siyasi ve sosyal yapımız, diğerlerine göre, çağdaş sayılan Batı ülkelerine daha çok benzese de, sonuçta, coğrafi olarak bir Ortadoğu ülkesiyiz.

Bu nedenle de,  bölgenin siyasal ve sosyal yapısında kaynaklanan sorunlar bizi de yakından ilgilendiriyor. Sınırlarımızın uzaktan korunması için güney sınırımıza bitişik komşu devletlerdeki olan bitenlere ilgisiz ve duyarsız kalamayız.

ÇOK DİKKATLİ OLMALIYIZ... AKSİ HALDE SURİYE, IRAK VE IŞID'LA BİRLİKTE BİZ DE BİTERİZ... YERİMİZE BİR BAKMIŞSINIZ KOSKOCA BİR KÜRT DEVLETİ KURULMUŞ...

3-4 gündür ülkemizde "Gezi olayları"na benzer, can ve mal kaybına neden olan olaylar yaşanıyor. Hiç şüphemiz olmasın ki, bu olayların arkasında aynı küresel güçler bulunmaktadır...

Bu olayların ayrıntılarına girmiyorum... Bu konuda gazeteler ve televizyonlar; buralara çıkarak "yanlı yansız" ya da "doğru yanlış" düşünceleri ortaya atanlar, aklımızı yeterince karıştırıyorlar ve her birimizi bir yana çekmeye çalışıyorlar zaten...

Ama, CHP Genel Başkanı  Kılıçdaroğlu'nun, yalnızca "Kobani'ye özel  kara harekatı tezkeresi"ni doğru bulmadığımı söylemeliyim...

Bölgede, Kobani'ye yardım edebilecek pek çok Kürt grupları varken, bu işin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yüklenmesini doğru bulmuyorum.... Bence, mevcut  "Hükümet Tezkeresi", bütün güney sınırlarımızda oluşturulacak bir "güvenlikli bölge", Kobani'yi de IŞİD baskısından kurtarır ve rahatlatır...

Bence, CHP ve HDP, küresel aktörlerin öncülüğünde çıkarılan, cana ve mala zarar veren şiddet eylemlerinin arkasında yer alacaklarına, bir devlet sorunu haline gelen bu davada, içe ve dışa karşı, devletiyle ve milletiyle, birlik ve beraberlik içinde olmalıdırlar.

Bu davada, artık parti çıkarları bir tarafa konmalı ve ülke çıkarları öne çıkarılmalıdır.

DOĞRUSU BUDUR...

 

cdenizkent

 

------------------------- :

(X) II. Abdülhamit de onların bu karşılıklı çıkar çatışmalarını bildiği için, kendisi de, Osmanlı'nın çıkarı için onları kullanırdı. Abdülhamit, "Tavla oyununu" çok iyi bilirdi.. Bu üç ülkeden birinden bir "siyasi isteği" olduğu zaman, o ülkenin elçisi ile "tavla" oynar ve yenilirdi...Oyun sırasında da isteğini araya sokardı....

(1) Bu ifadeler, Doktora Eğitimim sırasında hocam, eski Büyük Elçilerden Oğuz Gökmen'in, bana verdiği özel notlardan aktarmalardır.

(2) A.g.y.

(XX) İngiliz temsilcisi; Mark Sykes ve Fransız temsilcisi François George Picot

 

NOT : Blog yönetiminde ricam, bloğumda koyu ve italik harflerle vurguladığım yerlerin aynen çıkmasıdır...Teşekkürler.

 

 

 

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..