Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Ekmek

Hava soğuktu.. Otobüs durağında bekleyenler kalkış saatini sobası yanan yazıhanede geçiriyordu. Herkesin bir kavuşma sevinci vardı. Bunu oradakilerin yüzlerine bakarak anlayabilirdiniz.
Veli o gün yazıhaneye erken gelmiş ve iki saattir otobüsün kalkış saatini bekliyordu. Başka zaman olsa hiç böyle yapmaz bir yere zamanından önce gitmezdi. Bu onun köy özlemiydi. Sanki şimdiden köydeydi.

İçerideki tek farklı kişi oydu. Veli zaman geçtikçe yazıhaneye dolan insanları daha dikkatli süzüyor ve kocaman vücudu onu bir beklenti içine sokuyordu. Kendisi gibi biri olsa da dikkatleri biraz dağıtabilseydi. Ama köyüne kavuşacağı hissi onu coşturmuş ve takıntısını biraz olsun hafifletmişti.

Hep mayalı ekmek hayal etmişti. Üniversite yurdunda böyle özel yiyecekler bulunmazdı. Veli öğrenimi sırasında yemeklerden bıkmış, ağız tadının bozulduğuna kanaat getirmişti. Hep dışarıdan yemeye başladı. Yemekler lokantada lezzetliydi. Ama bir şey noksandı. O da mayalı ekmek. Çocukken köyde hep bu ekmekten yemiş alışmıştı. Gurbete okumaya gidince bu alışkanlık devam etmişti. Lokantaya keyif içinde girer, yanında taşıdığı mayalı ekmeği masaya koyar, yemeğini onunla yerdi. Son üç sene hep böyle devam etti. Veli sevdiği şeyleri yapmakta ne kadar haklı olduğunu görüyordu. Mayalı ekmek onu derslerine motive ediyordu.

Yazıhane iyice kalabalıklaşmıştı. Odanın içi sigara dumanı olmuştu. Veli hava almak için ayağa kalktı. Geriye dönüp baktığında yerinin hemen işgal edildiğini gördü. Otobüs birkaç dakika içinde kalkacaktı. Oturma yeri kaygısı olamazdı. Yönünü kapıya çevirdi. Dışarıya çıktı. Ciğerleri o an temiz hava ile dolunca zihninin açıldığını hissetti. Veli dizi halinde on iki otobüs saydı. Her biri farklı yöne gidecekti. Yolculuk yapacağı otobüse baktı. Kendi köyünün ismini levhadan okuyunca hasreti bir kat daha artı. O an yazıhanedeki hoparlörden yükselen ses ile irkildi. Kendine geldi. Beklenen kalkış anonsu yapılıyordu.

İçeriden önce şoför çıktı. Otobüsün kapılarını açtı. Yolcular da yavaş yavaş bindiler. Kısa süre sonra da otobüs hareket etti.

Veli’yi bir coşku bir heyecan sarınca karnının aç olduğunu fark etti. Yolculuk başlangıcının geçmesini bekledi. Mavin yüksek sesle “hepinize hayırlı yolculuklar.” Dedi.

Şehirden çıkmışlardı. Veli şimdi aç karnı için harekete geçebilirdi. Mavine “bakar mısınız?” diye seslendi. Genç yaştaki görevli geldi. “Buyurun.” Dedi.

“Kekiniz var mı. Karnım çok aç. Rahatsız oluyorum. Yardım edebilir misiniz?”

“Depoda birkaç kek olacaktı.”

Mavin uzaklaştı. Az sonra elinde keler ile geldi. Ellerindekileri Veli’ye verdi. Kekler birkaç lokmada bitti. Veli’nin açlığı biraz olsun yatıştı. Yanından mavin geçiyordu.

Veli “burası ekmeksiz evden iyi.” Dedi.

Mavin “afiyet olsun.” Karşılığını verdi.

Otobüsün içi sıcaktı. Yolcuların bir kısmı uykuya dalmış, uyanık olanlar ise pencereden manzara seyrediyordu. Dağlık alana geldiler. Dört bir yanda devasa çam ağaçları vardı. Otobüs bazen küçük tepeleri aşıyor, bazen de kavisli yollara giriyordu. Otobüs uzun süre dağa tırmandı. Sonra inişe geçti. Bu esnada şoför hep firenler ile iş yaptı.

Veli uyuyordu. Ani bir korna sesi ile irkilip uyandı. Bakınca yanlarından bir kamyonun geçtiğini gördü. Ardından manzaranın güzelliğini fark etti. Az ileride ırmağın üzerine kurulmuş köprüye doğru yaklaştıklarını fark etti.

Mavin ayakta bir eli de koltuktaydı. Veli’nin önündeydi. Koridordan yolu izliyordu.Sanki yolculuk boyu hiç oturmamış gibiydi.

Veli mavine “bakar mısınız?” diye seslendi.

“Buyurun.”

“Köye ne kadar var?”

“Şu tepeyi aştık mı köydeyiz.”

Veli şaşırdı. “Ne çabuk geldik?” diye söylendi.

“İnsan uyuyunca zamanın nasıl geçtiğini bilemez.”

Veli sordu. “İsminiz nedir?”

“Hikmet.”

“Ne manalı isimler. Veli’nin hikmeti gibi.”

Tepeyi aşmışlardı. Köyün evleri açık seçik görülüyordu. Veli iç geçirdi. “Benim köyüm.” Diye söylendi. Ama aklı mayalı ekmeğe gitti. Birden krizi geldi. Ah şimdi mayalı ekmek olsa da yeseydi.

Otobüs köyün ortasına girince uzun uzun korna çalındı. Sanki “biz geldik. Hadi karşılayın bizi.” Der gibiydi. Önceden bekleyen yolcu yakınları pencerelere bakarak teşhise çalışıyorlardı. Veli otobüsten indi. Karşısında annesini gördü. Elini öptü. Sarıldılar. Sonra oradan uzaklaştılar.

Akşam olmuştu. Veli odasında annesinin hazırlayıp getireceği yemeği bekliyordu. “Anne yemek hazır mı?” diye seslendi.

“Hazır oğlum. Şimdi hemen getiriyorum.”

“Anne ben çok acıktım. Mayalı ekmekte getir.”

“Vah benim kuzum. Mayalı ekmekte getireceğim.”

Veli sabırla beklediği yemek gelince iştah ile yedi. Ana oğul sofrada bir süre hasret giderdiler. Hep konuştular. Veli sevdiği kız olan Leyla’yı sordu. Evlenmediğini öğrenince sevindi.

“Anne o kızı bana mutlaka iste.” Dedi.

“Oğlum üniversiteyi yeni bitirdin. Hele bir işe gir bakalım. Gerisi kolay.”

“Kızı işe girmeden önce istesen.”

"Önce iş sonra eş.”

Veli şimdi daha mutluydu. Leyla onundu. Sabah ilk iş Leylaların evinin önüne gidip onu gözleyecekti. Artık yatağına girebilir Leylalı hayallere dalabilirdi.

Veli gecenin bir vakti aniden uyandı. Mayalık ekmek krizi çekiyordu. Mutfağa gitti. Seleden bütün bir mayalı ekmek aldı. Karnını tıka basa doldurdu. Kriz geçmişti. “Mayalı ekmek gibisi yok. Leyla’dan bile tatlı.” Diye söylendi. Ardından yatağına tekrar girip uykuya daldı.

Veli sabah bir süre Leyla’yı evinin önünden gözetledi. Ama kız ne pencereye gelip bakmış, nede işi için dışarıya çıkmıştı. Bir süre Leyla ile evlilik hayalleri kurdu. O heyecan veren törenleri düşündü. Halay çekişini görür gibi oldu. Sonra gerdeğe giriyorlardı. Utanır gibi oldu. Ama bu his çabuk geçti. Ertesi sabah Leyla annesinin elini öpüyor, ardından hayırlı olsu ziyaretlerine başlıyorlardı. Hepsi inanılmaz hayallerdi. Düşündükçe başkalaşıyordu. Birde bütün bunlar gerçek olsaydı, ne güzel olacaktı. Acaba gerçekleşebilir miydi. “Nasıl olsa seni kafama koydum. Sen benimsin artık.” Diye düşündü. Oradan isteksizce ayrıldı. Leyla’yı daha fazla röntgene maruz bırakmak doğru olmazdı. Hemen oradan ayrıldı. Evine gelince içeriden bir minder çıkardı. Mabeyne serdi. Ardından mindere ayağını uzatarak oturdu. Hava güneşliydi. Veli için bu bronzlaşma keyfini yerine getirecekti.

İleriden dört çocuğun kendisine doğru geldiğini gördü. Üstleri başı eski ama yüzlerinde asalet vardı. Veli’nin yanına geldiler. Çocuklardan biri sordu.

“Abi sen niye bu kadar kocamansı?”

Veli “ne bileyim. Allah öyle yaratmış.” Karşılığını verdi.

“Ben söyleyeyim mi?”

“Söyle bakalım.”

Çocuk “Sen ekmeği fazla yiyorsun. Ondan kocamansın.”dedi. Arkadaşları ile oradan gülerek uzaklaştılar. Veli de artlarından baka kaldı.


Tuna M. Yaşar
 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..