Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '18

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Ekonomi Kanalları 'Keriz Silkelemesi' Oyununun Psikolojik Harekat Ayağı mı?

Ekonomi Kanalları 'Keriz Silkelemesi' Oyununun Psikolojik Harekat Ayağı mı?
 

Öncelikle benim de karekter yapımla pek bağdaşmayan, dolayısıyla bana ait olmayan 'Keriz Silkelemesi' sözcüğüne açıklık getirmek istiyorum. Bir deha ürünü olan bu sözcüğün patenti bizatihi borsa ve diğer finans kuruluşlarına yatırım yapmak isteyen sıradan vatandaşların paralarını 'abra-kadabra' yöntemiyle yok etmeye çalışan organize olmuş uluslar arası finans kuruluşlarıyla onların yerli işbirlikçilerine aittir. Yani alın teriyle kazanılmış olan paraların hortumlanması yetmezmiş gibi bir de o paraların sahipleriyle dalga geçiyorlar ve onları aşağılıyorlar!

Tabii ki bu maddi birikimleri kazanacak kadar akıllı olan bu sıradan vatandaşları silkelemek de o kadar kolay olmasa gerektir. Bunun için çok gelişmiş sözüm ona bilimsel kuruluşlar ve onların popüler olmuş sözüm ona akademisyen ya da türevi söz cambazı sözcülere ihtiyaçları vardır. Bu akilane organizasyonun sıradan vatandaşa ulaşmasının da yegane yolu medya kuruluşları ve özellikle de görsel medyadır. Sıradan vatandaşlara yine sözüm ona yatırım danışmanlığı yapmaya, onların birikimlerini akıllıca kullanmalarına rehberlik yapmaya soyunmuş olan bu tv kanalları gerçekte bu 'Keriz Silkelemesi' oyununun bir 'ekonomik psikolojik harekat' ayağı olabilir. Başka bir anlatımla bizlerin reklam gelirleri amacıyla kurulduğunu sandığımız bu yayın kuruluşlarının çok daha büyük amaçları muhtemeldir. Bu kapsamda reklam gelirleri onlar için birer çekirdek parası mesabesinde kalabilir.

Peki ben neden böyle bir kuruntunun içerisindeyim? Neden ben böyle iddialı bir paronayak denilebilecek psikoloji içerisindeyim? Durduk yerde mi ben böyle oldum? Tabii ki hayır.

Ekonomiyi ve ekonomi kanallarını takip ettiğim 1990'lı yılların sonundan itibaren bugüne kadar öyle ilginç olaylar yaşadım ki bu yaşadıklarım bana başka türlü düşünme imkanı bırakmamıştır. Onca kariyer sahibi insanların söylediklerinin kısa bir süre sonra 'fos' çıkmasının sebebi ne olabilir? Özellikle pohpohlanarak yayına çıkarılan bu insanların burunlarının önlerini bile görmekten aciz olmaları normal karşılanabilir mi? Hiçbir şey olmamış gibi bu insanların tekrar yayına çıkarılmaları ve bu insanların 'bizler yanıldık'  demeleri masum bir insanlık davranışı olarak karşılanabilir mi? Dahasi ekonomi fakültelerinin daha ilk senesinde öğrencilere öğretilen ekonomik gerçekleri bu insanların bilmediği düşünülebilir mi? Ülkenin ekonomik göstergeleri kötüye giderken, ülke adım adım ekonomik krize sürüklenirken; ülkeyi dünyanın parlayan bir yıldızı olarak göstermenin ya da her şey yolunda giderken kriz edebiyatı yapmanın başka ne anlamı olabilir?

Kronolojik örnekler vermek istiyorum...

Yıl 1999... Bütün 1990'lı yıllar boyunca süregelen siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar yüzünden Türk ekonomisi uçurumun eşiğindedir. Borsa endeksi olabilecek en alt seviye olan 7000'lerdedir, bono faizleri  %100'lere yakındır. Türkiye duvara toslamıştır ve IMF olmadan yoluna devam etmesi mümkün görünmemektedir. Çok geçmeden bir kurtarıcı olarak IMF gelir ve beklenen stand by anlaşması kısa sürede yapılır...

Merkez medyada ve ekonomi kanallarında bayram havası yaşanmaktadır. Manşetler IMF'nin yardımından bahisle IMF'ye nazirelerle doludur. Buna göre IMF gelmiş ve çok cömert davranarak parasal yardımla Türkiye ekonomisini düzlüğe çıkarmıştır. Oysa verilen para yardım değil, faizli kredidir. Dahası bu para stand by anlaşması gereği şartlara bağlanmıştır. Bu şartlar da ekonominin bilinen kuralları gereği Türkiye'nin yararına değildir. Bu anlaşmaya göre sözüm ona enflasyonu düşürmek için dövize çıpa vurulacaktır. ekonominin 'e'sinden anlayan biri bile enflasyon ortamında dövize çıpa vurmanın sonucunun orta vadede krizle sonuçlanacağını bilir. Bu anlaşmanın doğal ekonomik sonucu olarak 2000 yılında Türkiye'de ithalatta tüm zamanların rekoru kırılmış ve kronik sorunumuz olan carı açık korkunç bir şekilde artmıştır. Yerli sanayii ve reel ekonomi durma noktasına gelmiştir. Lüks Amerikan malları ve özellikle yerli otolarla neredeyse aynı fiyata gelmiş olan Amerikan lüks cipleri ithalatında patlama yaşanmış ve adeta peynir ekmek gibi satılır hale gelmiştir.

Yine bu anlaşmaya göre Türk menkul kıymetlerine yatırım yapmış olan yabancılar istedikleri zaman menkul mallarını rahatlıkla satabilecekler ve dövize vurulan çıpa gereği ucuz döviz alarak Türkiye'den çıkabileceklerdir. Kazık üstüne kazık!

Görüleceği gibi stand by anlaşmasıyla Türkiye ekonomisinin kurtarılması amaçlanmamış, bilakis yabancı fınans kuruluşları garanti altına alınmış ve gerçekte Türk ekonomisine tuzak kurulmuştur. Tam bir tefeci mantığıyla hareket edilmiştir. Daha da acı olanı, sonradan yaşanan tarihi olaylardan anlaşılacağı gibi (Amerika'nın Irak'ı işgali) bu anlaşmanın sadece ekonomik değil siyasi amaçlarının da olmasıdır. Ekonomik olarak Türkiye'nin elinin kolunun bağlanmasıyla siyaseten de elinin kolunun bağlanması amaçlanmiştir. Ekonomik bağımsızlığı olmayan ülkenin siyaseten de bağımsız olamayacağı bilinen bir gerçektir. IMF'nin siyasi amaçlarının da olduğu gerçeği, IMF Başkanı ile yaşadığı olaylar sebebiyle bizzat Tayyip Erdoğan tarafından açıklanmıştır.

Medyada yaratılan bu sahte bahar havası sebebiyle, reel sektörde bir çöküntü yaşanırken finans piyasalarında tarihi rekorlar kırılmıştır. Borsa endeksi 7000'lerden önce 12000'lere ve sonra da soluksuz bir şekilde 20000'e çıkmıştır. %100'e yakın seviyedeki bono faizleri de hızlı bir şekilde %30'un altına inmiştir. Görünüşte güllük gülistanlık bir durum söz konusudur. Dünyada hiç bir yerde görülmesi mümkün olmayan kârlar söz konusudur. Bütün bu yaşananları yerli sıradan yatırımcılar şaşkınlıkla ve ağzı sulanarak uzaktan izlemektedir. Artık yabancı yatırımcılar için satma zamanı gelmiştir. Sattıklarında da çifte kârla ucuz döviz alarak ülkelerine dönebileceklerdir. Ama ortada büyük bir sorun gözükmektedir. Satışa geçtiklerinde doğal olarak borsa düşecektir ve faizler yükselecektir.

İşte burada ekomi kanalları devreye girdi. Bir derby maçını anlatan spiker heyecanıyla konuşan ve gaz veren kanal spikerlerinin uzman (!) konukları ağız birliği yapmışcasına borsada ilk hedefin 25000 olduğunu, sonrasında ise 30000'e kadar çıkacağını, bono faizlerinin ise %20 seviyelerine geleceğini ısrarla söylediler. Bütün bu yaşananları uzaktan ve ağzı sulanarak izlemekte olan sıradan yatırımcılar da bu konuşmalardan etkilenerek, hiç değilse %20 %30'u kaçırmayalım diyerek borsaya hücüm ettiler.

Özetle paraların el değiştirmesi bu şekilde gerçekleşmiş oldu. Bu değişimde ekonomi kanallarının rolü inkar edilebilir mi?

Yıl 2017 başı...

Dışarıda yaşanan durgunluktan ve içeride de yaşanan siyasi olaylardan ekonomi olumsuz etkilenmiş ve borsa endeksi 70000'li seviyelerdedir. f/k ve piyasa değeri/defter değeri oranlarına baktığımızda bu, gerçekten dip seviyelerdir. Türkiye'de siyasi istikrarın sağlanması ve dışarıda da ekonomilerin iyileşmeye başlamasıyla borsada alımlar başlamış ve borsa endeksi hızlı bir şekilde 90000'e dayanmıştır. Bir ekonomi kanalında yayına çıkarılan ve yine sözde uzman ekonomistler ısrarla Türk ekonomisinde hiçbir şekilde olumlu gösterge görmediklerini ve bu yükselişe kesinlikle anlam veremediklerini söylediler. Bunlardan bir tanesi gayet kesin bir ifadeyle bunun bir balon olduğunu ve ilk dönüş durağının 83000 olduğunu iddia etti. Biraz geri çekilmeler yaşansa da borsa endeksi hiçbir zaman 83000'e geri dönmedi. Çünkü gerçekten Türkiye borsası sudan bile ucuzdu. Bunu ağızları çok iyi laf yapan bu uzman (!) kişiler göremiyorlar mıydı? Ama birilerinin ucuza alabilmeleri için birilerinin korkutulmaları gerekiyordu. Çok geçmeden borsa endeksi 100000'lerin üzerine çıktı.

Yıl 2018'ın başı...

Borsa endeksi 120000'in üzerine çıkmış... 2017 başında 'borsanın yükselmesi için hiçbir sebep görmüyorum, bu bir balon' diyen aynı analistler bu defa 'dünya borsalarına göre Türkiye borsası çok ucuz kaldı' diyerek birbirleriyle rakam yarışına giriştiler. Rakamlar adeta havada uçuşuyordu. Biri 135000'den dem vururken diğeri 147000'e çıkıyor! Biri ise sözüm ona teknik yorum yapıyor ve '3,7'ye dikkat edin' diyordu! Yani dolar bazında 3,7, rakamsal karşılığı da yaklaşık 140000 seviyesi. Aynı yorumcu heyecanlı bir şekilde '116000'e düşsün ben bütün paramı borsaya yatırırım' diyerek ayrı bir gaz veriyordu!

İronik bir örnek olacak ama konuyu çok güzel açıkladığı için anlatmam gerekiyor. Aynı kanalda demirbaş uzman bir konukla yine ekonomi masaya yatırılmış tartışılıyordu. Bir izleyici e-mail gönderdi ve ilginç bir şekilde sunucu da bu e-mail'i okudu. e-mail de aynen şöyle diyordu: "Rica etsem konuğunuza bir de dolar hakkındaki görüşlerini sorar mısınız? Dediklerinin tam tersini yapacağım da!". Sanırım başka söze gerek yok.

Süper güç Amerika'nın Suriye'nin kuzeyinde bir PKK devleti kurmak niyetinde olduğunun kesin olarak anlaşıldığı ve bu gerçeğin Türkiye'yi yönetenler tarafından da dillendirildiği, bunun engellenmesi için her şeyin yapılacağının açıklandığı ve bu amaçla Afrin harekatının başlatıldığı bir sırada bu yorumlar yapılıyordu. Yani Türkiye, yakın tarihinde böylesi hiç yaşamadığı bir beka sorunuyla karşı karşıyaydı. Böyle bir siyasi belirsizliğin olduğu bir ortamda sorun hiç yokmuş gibi davranılıyor ve her şey toz pembe gösterilmeye çalışılıyordu.

Nasıl oluyordu da bir yıl önce bu denli olaylar ve belirsizlikler yokken her şey kapkaraydı da şimdi her şey çok iyiydi? Çarşaf gibi durgun denizde sanal fırtınalar yaratıp dev dalgalarla koca gemileri kayalara çarpıtıp paramparça etmenin ya da dev dalgaların olduğu denizi sütliman göstermenin sebebi ne olabilir?Bu denli öngörüden yoksun, yaşananlardan bigane ve her söylediklerinin tam tersi gerçekleşen kişiler nasıl uzman kişiler olabilir? Her söyledikleri doğru çıkıyormuş gibi neden ısrarla haftanın belli bir günü bu insanlara tahsis edilmeye devam edilebilir?

Burada esas mesele bu kanalları yönetenlerin bu çelişkiler karşısındaki tutumlarıdır. Eğer bütün bu çelişkileri, öngörüsüzlükleri normal karşılamak gerekiyorsa bizim de onlar hakkındaki şüphelerimizi normal karşılamak gerekir. Demek ki geçtiğimiz yıl birilerinin ucuz fiyatla hisseleri toplaması için her şeyin kötü gösterilmesi gerekirken bu yıl da eldeki bu hisselerin elden çıkarılabilmesi için, tüm olumsuzluklara rağmen, güllük gülistanlık göstermek gerekiyor!

Öyle anlaşılıyor ki geçmişte Afrika ve Amerika'yı işgal ederek yerli halkı gaddarca katledip o insanların hakkı olan yer altı ve yer üstü kaynaklarını hortumlayanların torunları, damarlarında taşıdıkları kan gereği, bugün de teknoloji sayesine oturdukları yerden tüm gariban ülkelerin kaynaklarını hortumlamaktadırlar. Daha da acımasızca ve daha da gaddarca! Burada da esas görevin ekonomi kanallarına düştüğü anlaşılmaktadır.

İnancım odur ki 'keriz silkelemesi' adını verdikleri oyunla kalleşçe sömürdükleri insanlar bir gün uyanıp her şeyi anladıklarında ve onları mertçe silkelemeye başladıklarında dünya daha bir güzel ve daha bir yaşanabilir olacak.

Hasan Basri Özgen

 

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..