Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Ekonomik sıralamada 'aptal' yerine konmuş olmak

Ekonomik sıralamada 'aptal' yerine konmuş olmak
 

MALİYE BAKANLIĞI (düzce defterdarlığı.gov.tr)


Ekonomik sıralamada 'aptal' yerine konmuş olmak

Geçenler İngiliz The GUARDIAN adlı gazete çoğu konuda olduğu gibi yine tepeden bakarak, dünya ekonomisi üzerine kendince bazı değerlendirmelerde bulunmuş. Bu çerçevede bazı ülkelerin adlarını, bilinçli bir sıralama yaparak ortaya çıkardıkları ilginç benzetmeleri, bir anlamda dalga geçercesine yaymaya başlamışlar. Milliyet de bu yaklaşımları: Türk ekonomisine tuhaf bir benzetme, başlığı ile duyuruyor bugün. (15.02.2010 Milliyet.com.tr)


Gerçekte her bilim dalında olduğu gibi ekonomide de kısaltmalar yapılır. Oysa bazı düşünceleri açıklayabilmek için, bilimsel olmayan bazı kısa adlandırmalar yapmak da mümkün. Brezilya, Rusya, Hindistan ile Çin'in İngilizcedeki yazılışlarına göre BRIC kısaltmasını, yazarken daha kolay olsun diye 2001'de Goldman SUCHS araştırma şirketi ortaya atmış. 1869'da New York'ta Alman göçmen Marcus GOLDMAN tarafından kurulmuş; para, yatırım, konut, güvenlik ve yönetim konularında uzman dev bir araştırma kuruluşu.

Bu kuruluş geçtiğimiz yıllarda bu ülkelere Meksika ile Güney Kore'nin 13. ve 14. güçlü ekonomiler oldukları göz önünde bulundurularak BRIMCK kısaltmasına ulaşmış. İyiden iyiye şişirilmiş de olsa, Batı'nın siyasi ve ekonomik bazı çıkarları için geçici bir avuntu olarak sunulduğunu sandığım ''dünyanın 16. büyük ekonomisi'' özelliğimizden dolayı, bakınız yerimiz hangi kompartımanda ayırtılmış.


İşte bu yaklaşıma dayanarak The GUARDIAN ünlü BRIC ve BRIMCK kısaltmalarından esinlenerek içinde pek çok anlamlar da gizli olan DOMUZLAR (PIGS) ile APTAL (STUPID) ÜLKELER adlı iki kısaltma daha yaparak, bazı ülkelerin son ekonomik durumlarını açıklamaya çalışmış. Kısaca Domuzlar(pigs) olarak nitelenen ülkeler arasına girmemiş olsak bile adımızdan ve ekonomik durumumuzdan dolay; her ne hikmet ise ''aptal ülkeler'' arasındaki terimizi almışız. Bu konuyu sanırım Birleşik Krallık'ta ekonomi Yüksek Lisansı yapmış olan yeni Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK daha iyi anlayacak ve gerekli resmi tepkilerini bildirecektir, ilgili yerlere. Umarım böyle bir nitelemenin NEO-LİBERAL EKONOMİ yaklaşımları içerisinde önemli bir yeri vardır.


İngiltere'nin de içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan dolayı Aptal Ülkeler
arasında gösterildiği bu dalga geçme işinde ülkemizin adının başındaki (T)'den dolayı ikinci sırada yer alıyoruz. Bizi ilgilendirmesi bakımından ''aptal''(stupid) sıfatına uygun düşsün diye: İspanya (Spain), Türkiye (Turkey), İngiltere (United Kingdom), Portekiz (Portugal), İtalya (Italy) ile Dubai sıralanmış peş peşe.


STUPID TURKEY, dense de üstünüze alınmayalım. Çünkü o söz köylerde boş gezen ve her türlü durumda ses veren ÇULLUKLAR için söylenmiştir. O kadar çok alınganlık yaparsanız ALLAH korusun adınız ya deliye çıkar ya da şizofren beyinli olduğunuza hükmeder bazı hekimler.


Biz yine de ateş olmayan yerden duman tütmez, diyerek 2001'den bu yana olan bitenlere bakarak eğri oturup doğru konuşalım: 24 Ocak Kararları'ndan bu yana her şey yerli yerine oturmadığı için o günden bugüne, yerlerde sürünüyoruz açıkçası. Dünyanın açık pazarı olduk; dış borçlarımız da bir kaç on yılda ödenemeyecek kadar yüksek. Babalarımızdan devraldığımız borçlarımızı artırdıkça artıran hükümetler yüzünden, bu borçları; ortada torun torba olmasa da artık yavaş yavaş torunlarımıza bırakmaya hazırlanıyoruz.


Ayrıca Türkiye'deki tekelleri yabancı tekellere satarak ekonomik kazanç yaratıldığını, istihdamı geliştirdiğini, refahı yaygınlaştırmaya hizmet ettiğini söyleyen yöneticilerin yüzlerinin ne kadar kara çıktığını kamuoyumuz çok iyi biliyor. Bu açıdan bakıldığında 24 Ocak Kararları'ndan sonra TÜRKİYE'de ivedilikle küçültülmek istenen DEVLET elinde avucunda ne var ise satıp savmak zorunda kaldığından (?) başına gelmedik iş kalmamıştır, dense yeridir.

İşte bu süreçte nice hortumlama, soygun, kayıp, bankerlik, tefecilik, mafyacılık, örgütlenme, iç borç, dış borç, terör, hayat pahalılığı ile AB'nin Gümrük Birliği tuzağına düşmek ve özelleştirmeler gibi kanuni ve Kanun Hükmünde Kararnameler yolu ile başımıza örülen akıl almaz bir batağa saplanmadığımızı kim söyleyebilir?


1983'
ten bu yana yaknızca güvenlik güçlerine havale edilerek uğraşılıyor görüntüsü verilmeye çalışılan çok yönlü teröre karşı bazı önlemleri de içinde taşıdığı söylenen AÇILIM adlı sarmal yanında 27 Mayıs 1960 gece baskınından sonra da pek çok emareleri görülen ASKERİ DARBECİLİK eğilimleri bağlamında ne gibi kısır döngüler yaşamakta oluşumuz ise gün gibi ortadadır. Bu kapsamda Cumhuriyet içerisindeki en doğru yönelimlerden birisi olmak bakımından BM ile AB nedeni ile içine girilmiş bulunulan DEMOKRATİKLEŞME süreci çoğu kanunların uygulamada ne kadar büyük sorunlara sebep olduğunu da görüyoruz.

OSMANLI'dan bu yana, çok geç de olsa, ilk olarak Ermenistan ve İran dahil Orta Doğu barışı için girişilen çabalar ile birlikte ortaya çıkan ''toz pembe'' durumun giderek günden güne ne kadar vahim bir havaya büründürülmekte olduğunu da anlıyoruz. Kimine göre alacakaranlık olarak nitelenebilecek bu durumlar, bana göre ''zifiri karanlık bir alana doğru'' yöneltilmekte olduğumuzun en belirgin işaretleridir. Çünkü sağlam bir ekonominiz olmadan ne yaylım ateş sürdürülen iç siyaset ne de Dışişleri Bakanı Ahmet DAVUTOĞLU'nun uygulamada zorlandığı ''stratejik derinlik'' yaklaşımları, sanıldığı gibi kısa sürede işe yarayacaktır.


The GUARDIAN'
ın ilgili değerlendirmesine göre de yorumcular gönlümüzü almak babında: ''... diğer ülkelerden farklı olarak Türkiye, özellikle 2001 krizinin ardından gerçekleştirdiği reformlarla başta finansal sistemi olmak üzere ekonomik yapısını güçlendiren adımlar attı'' demişler. Özellikle ne gibi ekonomik ve mali reformlar yapıldı ise, acizane ben bilemiyorum. Bilenler de özünde bir övünme durumu olması gereken bu konuyu hiç bir gün ısıtıp ısıtıp önümüze getirmediler. Çünkü böyle bir ya da bir kaç reform olayı yaşanmamıştır.

Bazı yönleri ile ''eski tas eski hamam'' görüntüsünden göstermelik de olsa kurtulmakta olduğumuz zehabına kapılsak bile; bir kaç kurumun varlığı ile ne gibi etkin durumlar yaratılmaya çalışıldığını (!) üzülerek izliyorum. Bu nedenle milletçe yaşanılan geçim sıkıntıları ile işsizlik yanında; danışıklı dövüşlü kalemlere göre de olsa bir türlü dizginlenemeyen enflasyon, ihalelere fesat karıştırılması, şeffaflıktan yoksunluk, büyük çoğunluğu yabancıların elinde olan faizlere dayalı bankacılığın her yıl en az %50 karda olması, sözleşme yapılması zorunluluğu olmadığı için günden güne yaygınlaşan emek sömürüsü, ezici vergi cezaları, olumlu bir durum gibi de değerlendirilen kayıt dışı ekonominin varlığı ile hiç bir alanda adaletin yerini bulamaması gibi sorunlarımız ne olacak?

Yaşanılan bu süreçte hastalarının tedavi sorununu ve zahmetsizce ilaç alabilme işini bugün bile çözemediğimizi hepimiz biliyoruz. Ayrıca hastalar için üç yılda bir ön görülen protez ödemelerinin dört yıla çıkarılması da her alanda uygulandığı söylenen ''sosyal hukuk devleti'' anlayışının yeni boyutlarından biri olsa gerek. Bu konuları konuştuğumuzda halktan bazıları : Ne demek hukuk devleti? Guguk devleti, desinler de Devlet'in kime hizmet ettiğini anlayalım, diyor.


İşte bütün bunlara rağmen yüzünüze karşı ya da bir gazetede STUPID TURKEY, dense de üstünüze alınmayın. Çünkü o söz köylerde boş boş gezen ve durduk yerde o bildik sesini yükseltiveren ÇULLUKLAR için söylenmiştir. Avrupalılar TÜRKİYE demezler ki! TURKEY ise bizden fersah fersah uzaklarda, köylerimizde bile değil, belki de FİZAN'da dolaşıp duruyordur. Ayrıca düşük kapasiteli sanayiinin, deva bulmaz dertlere düçar olan tarımın ve yerli ırkların yok edilerek gerilettirildiği hayvancılığın dizginlerinin ise artık Devlet'in elinde olmadığı bu süreçte piyasanın kimlere hizmet etmekte olduğu bilgisi de yalnızca uzmanların işi olsa gerek.

Ne olur Batı'nın OSMANLI'ya Hasta Adam benzetmesinden dolayı az çok serzenişte bulunmuşluğunu da düşünerek; rehavete kapılmışlık durumunuzu bozmayınız. O kadar çok alınganlık yaparsanız ALLAH korusun adınız ya deliye çıkar ya da şizofren beyinli olduğunuza hükmeder bazı hekimler. Hele hele siz siz olun; katı bir gerçekçilikten yana kılı kırk yarmaya da çalışmayınız. Bir de pek çok cepheden sanal da olsa uyarı mahiyetinde de olsa size karşı yeni yeni bazı cepheler (!) açılmış olmasına da hiç aldırmayınız.


Bu bakımdan yine de temkinli olmak amacı ile The GUARDIAN'ın yakıştırmasını, her şakanın altında az da olsa bazı gerçekler vardır, diyerek kendimize çeki düzen vermek zorundayız, temkinli olmayı elden bırakmayalım, diye değerlendirelim. Aşık Veysel ŞATIROĞLU'nun türküsündeki o çarpıcı benzetme ile söyleyecek olur isek: Uzun ince bir yol, üzre gidilmekte olduğunu da unutmayalım.

Bence bilim de basın da bu amaçla değişik yaklaşımlarını yeri geldiğince ortaya koymak, bildiklerini kamuoyuna duyurmak zorundadır. Ne demiş atalarımız : Damlaya damlaya göl olur! Bu yakıştırmayı beğenmeyen arkadaşlar daha nice atasözlerimiz var dese de, yazıyı çok uzatmamak için atalarımızın çok anlamlı bir yakarışını yazmak isterim: Mahlûk bilmez ise HÂLİK bilir.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..