- Kategori
- Kültür - Sanat
Eleştiren haller; "Velev ki ciddiyim", "Avatar", "Yahşi Batı"
" Velev ki ciddiyim" diyor kısa yazılarını paylaştığı son kitabı ile Gülse Birsel. Kalemini ve zekasını severim fakat ya bismillah hiç bilmediği ya da araştırmadığı bir konu ile başlamış yazmaya. Kitabın Velev ki çocuksun başlıklı bölümünde ilk konu, uçakta ağlayan bebekler ve çocuklar. Üstelik hiçbir pedegoğun bu gerçeği bilmemesi enteresandır cümlesi ile girizgah yapmış yazısına. Ailelerin konu ile ilgili kayıtsızlığına ve çocukların neredeyse organize olarak ağladıklarına değinmiş.
Konunun olası gerçek sebebini bilmiyor olmasına çok şaşırdığım gibi araştırmacı gazeteci kimliğinin yazıyı kaleme alırken nereye kaçtığı konusunda da hayal kırıklığı yaşadım. Hadi kendisi bilmiyor ( çocuğunun olması şart değil ) , kitabı çıkarmadan önce yazıları kontrol eden, belki de konuyu bilen ve "amanın bu yazı olmaz" diyecek bir editörü de mi yoktur?
Misal benim de çocuğum yoktur fakat konu tarafımca çocukluğumdan beri bilinmektedir. Uçak seyahatlerinde kalkış ve inişlerde kabin içi basınç değişiklikleri her çocukta aynı etkiyi yapmasa da genel olarak bebek ve çocukların kulaklarında basınç ve dolgunluk hissi ile ağrı yaratır. Bunun sonucunda da veletler ağlama krizine tutulur. Sebep sonuç ilişkisi gayet normaldir. Alınabilecek tek önlem yutkunmalarını sağlayacak emzirme veya bir şey yedirmektir ki yine de etkilenmişse korkusundan ağlayacaktır. Yetişkinlerin dahi yaşadığı kulakta tıkanma hissi çocuklar tarafından fazlaca hissedilmektedir o kadar. Bu yüzden çocukları uçaktan aforoz etme niyetinde bir yazıya gerek yoktur.
İkinci hikayesinde ise indigo ve kristal çocuklara değinmek istemiş ama yine araştırmadan yazdığı için "kristal" de tabir edilen indigo çocuklar terimini kullanmış ki hiç olmamış. Çocuklara son dönemde yapılan bu etiketleme ne kadar doğrudur bilemiyorum fakat tek bildiğim indigo çocukla, kristal çocuk farklı tanımlardır. Bkz. Indigolar ve Kristaller.
Ah Gülse, keşke biraz da bilse! Okumaya elbette devam edeceğim, velev ki sadece bu eleştirimde ciddiyim.
***
"Avatar" filmi şimdiye kadar insan olup da hayallerimin sığlığı karşısında beni utandıran tek film olmuştur. O nasıl bir hayal dünyasıdır? O dünyadaki her şey nasıl öyle sihirlidir? Çocukluğumda bile dinlediğim masallar üzerinden en fazla prenses olmayı hayal edebilme mertebesine ulaşmış biri olarak, hayalleri bu kadar büyük ve büyülüyse James Cameron'la benim aynı dünyada ne işim vardır? "Güzel bir şey hayal edelim" komutuna karşılık benim bildiğimiz deniz, güneş, orman hayali kurmam bu hayal dünyası yanında son derece basit kalmaktadır.
Ben kendi düz düşünce boyutuma vahlanadurayım, filmin boyutunun 3D olması şart değil azıcık dünyanız değişsin diye vizyondan kalkmadan izleyin, tavsiye ederim.
***
"Yahşi Batı" filmi yine başarılı bir Cem Yılmaz prodüksiyonudur. Filmin bazı sahneleri uzamıştır, kısalmıştır, filandır... Her şeye rağmen basit bir konusu olan film, çok ciddi bir oyuncu kadrosu, dekor, kostüm ve ince esprilerle desteklenerek komik bir Osmanlı hikayesine dönüştürülmüştür. Senaryoya başarı ile yedirilmiş sponsoru atlamamak gerekir. Ciddiye almak isteyene mizahla karışık tarih bile vardır. Bence bu işe gönül vermiş ve disipline bir şekilde belli aralıklarla sinema sektörü için çaba gösteren Cem Yılmaz'a saygı duymak gerekir. Ayrıca filmde fazla küfür olmasın diye herkesin anlamayacağı üstü kapalı argo esprilere yer verilmiş ki bu da Cem Yılmaz çok küfrediyor diyenlere zeki bir çözüm örneğidir.