Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Elif Şafak'ın Aşkı Hz. Musa'nın Allahı

Elif Şafak'ın Aşkı Hz. Musa'nın Allahı
 

Yazın başından beri elime aldığım fakat bir türlü ilerleme sağlayamadım bir kitap var elimde…

Elif Şafak’ın rekorlar kıran kitabı, pembe kapaklı, Aşk!

İlk 20-30 sayfada beni cezbedemediği için bir kenarlara bırakmıştım kitabı, kendi halinde durması için…

İnsanlar konuştukça, kitap şöyle, kitap böyle dedikçe ben neden sizler kadar tat alamadım diye kendi kendime soruyordum hep…

Turistlere imrendiğimiz plajlarda, havuz kenarlarında kitap okuma huylarını taklit etmek için havuz kenarına gitmiştim Aşk’la…

O havuz kenarında başlayan Aşk; havuzun gürültüsü, insanların telaşına kayan kafamın karmaşası ile kafamda yer edinemedi. Kendimi zorlayayım, biraz çabalayayım derken evde huzur bulduğum odamda kaldığım yerden devam ettim okumaya Aşk’ı.

Kitap pek de ilgili olmadığım Mevlevilik ve manevi aşk konularını detaylı biçimde inceliyordu. Buna rağmen 1200’lü yıllarda çok yakın coğrafyamızda yaşananlara Elif Şafak’ın garip bakış açısından tutunmak zor olmadı bu kez!

Aşk beni kendine çekmeyi başardı bu kez. Hatta bazı yerlerde geçen vurucu cümleler iyice kahretti beni! (Manevi anlamda)

***

Ramazan ayının günlerini yaşadığımız şu zaman diliminde, elime tekrar denk gelen kitapta geçen bir hikâye öyle mest etti ki beni şu yobazlar okusa da ders alsa dedim kendi kendime…

Mesnevi’nin 2.cildinde de aynen geçen bu hikâye inançlar ve ibadet şekilleri üzerine kendi kendimize düşünmemizi sağlıyor.

***

“Hz. Musa bir gün bir başına dağları dolaşırken, uzaktan yoksul ve yalnız bir çoban görmüş. Çoban dizüstü çökmüş, ellerini semaya uzatmış, dua etmekteymiş. Bu durum Musa’nın çok hoşuna gitmiş ama yaklaşıp da çobanın duasını duyunca afallamış.

“Kurban olduğum Allah’ım. Seni ne kadar severim, bir bilsen. Ne istersen yaparım, yeter ki Sen iste. Sürüdeki en yağlı koyunu kes desen, gözümü kırpmadan keserim Senin için. Koyun kavurması güzeldir Allah’ım. Kuyruk yağını da alır pilavına katarsın, tadından yenmez olur.”

Musa duaya kulak kabartarak çobana yaklaşmış.

“Yeter ki sen dile, ayaklarını yıkarım. Kulaklarını temizler, bitlerini ayıklarım. Ne kadar çok severim ben Seni. Sana çok hayranım!”

Duydukları karşısında Musa öfkeden küplere binmiş. Bağıra çağıra kesmiş çobanın duasını: “Sus seni cahil adam! Ne yaptığını sanıyorsun. Allah hiç pilav yer mi? Allah’ın ayakları mı var ki yıkayasın? Böyle dua mı olurmuş! Külliyen günaha giriyorsun, derhal tövbe et!”

Çoban, Musa’dan azarı işitince kulaklarına kadar kızarmış, utancından yerin dibine geçmiş. Özür üstüne özür dilemiş, bir daha böyle kafasına göre dualar etmeyeceğine dair yemin etmiş. O gün akşama kadar Musa çobanın yanında durup ona temel duaları ezberletmiş. Sonra “Allah benden razı olur, iyi iş yaptım” diye düşünerek yoluna devam etmiş.

Ama o gece bir ses işitmiş. Seslenen Rab imiş.

“Ey, Musa sen bugün ne yaptın? Sen ayırmaya mı geldin buluşturmaya mı? Şu garip çobanı azarladın. Onun bana ne kadar yakın olduğunu anlayamadın. Ağzından çıkan lafı bilmese de, o çoban inancında samimiydi. Kalbi temiz ve niyeti halisti. Biz kelimelere bakmayız. Niyete bakarız. Kelimelere bakacak olsak yeryüzünde insan kalmazdı! Biz çobandan razıydık. Başkasına medih olan söz sana zemdir. Ona bal olan sana zehirdir. Sen işittiklerini inkar ve küfür saydın ama bilsen ki bir kabahati varsa bile ne tatlı bir kabahattir onunki.”

Musa hatasını anlamış. Ertesi gün güneş doğar doğmaz, çobanı görmek için tekrar dağa çıkmış. Çoban yine duaya durmuş. Ama dünkü heyecanından, samimiyetinden eser yokmuş artık. Öğretildiği gibi yakarmaya gayret gösterdiğinden, aman bir yanlış yapmayayım diye tekliyor, kekeliyor, terliyormuş. Musa çobana ettiğinden pişman olup sırtını okşamış ve demiş ki:

“Ey dost, ben hatalıyım, ne olur affet. Bildiğin gibi dua et. Allah’ın nazarında böylesi daha kıymetlidir.”

Çoban Musa’dan bunları duyunca hayrete düşmüş ama bir o kadar da rahatlamış. Ne var ki o artık bir üst aşamaya vasıl olduğundan, masum inkârına, tatlı günahına dönmeyip, Musa’nın öğrettiği ezbercilikte de kalmayıp, tüm bunların ötesine geçmiş. Rabb’ine yakın mutlu mesut, mübarek bir hayat sürmüş.”[1]

***

Biz 800 yıl sonra aynı ezbercilik ve mantıkla devam edelim ibadetlere, inançlara…

Bir Aşk’a göz atın derim ben…

Ahmet Buğra TOKMAKOĞLU

Abtokmakoglu@gmail.com



[1] <ı>Mesnevi 2.ciltten ve Elif Şafak’ın Aşk kitabından (sf. 72-73)

 
Toplam blog
: 430
: 2186
Kayıt tarihi
: 18.06.07
 
 

20 Nisan 1989'da İzmir'de doğdu. İlköğretim ve lise öğrenimini Karşıyaka'da tamamladı. 20..