- Kategori
- Güncel
Ermeni Apostolik Kilisesi geçmişiyle yüzleşmelidir (3. Bölüm)

Samsun Ermeni Kilisesinde bulunan bombalar. Kapağın üzerinde Ermenice ''Samsun Ermeni Piskoposluğu'' yazıyor.
Baş Patrik Nerses Varjabetyan ‘ın 1884'te ölümünden sonra 1885'te, yerine Erzurum Piskoposu Harutyun Vehabetyan seçilir. Vehabetyan döneminde, Ermeni komiteleri örgütlerini genişletmiş, Avrupa ve Amerika'da şubeler açmışlardır. Artık, bu dönemden itibaren Ermeni Kilisesi yavaş yavaş perde gerisine çekilmeye başlamış, ön plana Ermeni milliyetçiliği ve özerklik isteyen siyasal partiler çıkmıştır. İlk Ermeni siyasal partisi "Armenikan", 1885 yılında Van'da, 1887'de ise Cenevre'de ilk Marksist parti kurulmuştur. Bunlar 1890'da "Hınçak İhtilalci Partisi" adını almışlardır.
Vehabetyan 'dan sonra yerine geçen İzmit Manastırı Başrahibi Horen Aşıkyan (1888-1894) döneminde de sıradan olaylar abartılarak Avrupa'ya "Türk baskı ve işkencesi" şeklinde yansıtılmış ve müdahale edilmesi istenmiştir. Buna rağmen, Aşıkyan terör eylemlerine karşıydı ve bir denge gözetmeye çalışıyordu. Ermeni teröristler Patrik Horen Aşıkyan 'ı hain olarak damgalayarak saldırı düzenlemişler, Patrik sadece yaralanmış ve ardından görevinden istifa etmiştir.
Horen Aşıkyan 'ın yerine, Mısır Ermeni Patriği Mateos İzmirliyan Hınçakların tehdit ve baskılarıyla İstanbul Ermeni Patrikliğine seçilmiş, bu durum Hınçakları sevindirmiştir. İzmirliyan komitelere bağlı ve üye olan devlet memurlarını da hizmetine almış, sadece ihtilal ve isyan fikrini yaymakla kalmamış, Osmanlı hükümetinin yaptığı bütün işleri eleştirmiş, İngiliz Büyükelçiliği'ne ve Londra gazetelerine raporlar göndermiştir. İzmirliyan döneminde isyanlar, hemen her vilayette süratle yayılmaya başlamıştır. Siyasal eylemleri nedeniyle Abdülhamit tarafından Kudüs'e sürgüne gönderilen İzmirliyan, İstanbul'a dönünce ikinci kez Patrik (1908-1909) seçilmiştir.
Kilisenin desteği ve öncülüğünde kurulmuş olan Taşnak ve Hınçak terör örgütleri 1918 yılında Talat Paşa ve Cemal Paşa'ya suikast düzenlemelerinden 55 yıl geçtikten sonra, bu kere Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı terör eylemlerine başlamışlardır. 1974 Kıbrıs Savaşı’nın ardından ASALA (Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu) ve ARA (Ermeni İhtilalci Ordusu) sahneye çıkmış, 1984'e kadar yurt dışında görevli 42 Türk diplomatı ile 15 görevliyi şehit etmiştir.
Avrupa ülkeleri, Suriye ve Lübnan'da üsler edinen ASALA, PKK, Kıbrıs Rumları ve Yunanistan ile de işbirliği yapmış, 8 Nisan 1980de Lübnan'ın Sidon kentinde PKK ve ASALA ortak basın toplantısı düzenlemiştir. 1984 yılından itibaren Türkiye karşıtı eylemlerin odağı PKK ön plana çıkmış, ASALA da geri planda kalmıştır.
4 Haziran 1993de Hınçaklar ile PKK Beyrut PKK merkezinde toplantılar yapmışlar, kiliselerde düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başepiskoposu ile Hınçak yetkililerin katıldığı ayin ve toplantılarda, Türkiye'de iç savaşın devam edeceği, Türk ekonomisinin iflas sürükleneceği, ülkenin bölünerek bir Kürt devletinin kurulacağı, Ermenilerin Kürtlerin mücadelesini desteklemeleri gerektiği gibi konular paylaşılmıştır.
Görüldüğü gibi dünya çapında başta Katolik Kilisesi (Vatikan) olmak üzere siyasal çıkar peşinde koşmayan din adamı yok gibidir. Ermeni Kilisesi de ne yazık ki bu grup içindedir. Üstelik 19. Yüzyıldan bu yana gerek Osmanlı gerek Türk hükümetlerine karşı ayaklanmaları örgütlemek, terör örgütlerinin oluşumuna zemin hazırlamak, arka çıkmak gibi plan ve projelere öncülük etmişledir. Oysa, bu tür eylemler yasa dışı suç oluşturduğu gibi aynı zamanda ahlak, etik ve insanlık dışıdır. Ama kimin umurunda değil mi? İncil’de şöyle der:
“Her can, başta olan yönetimlere bağlı olsun. Çünkü Tanrı tarafından düzenlenmemiş yönetim yoktur. Var olanlar Tanrı tarafından düzenlemiştir. Bu nedenle, yönetime karşı direnen, Tanrı düzeneğine karşı gelmiş olur. Karşı gelenler kendilerine lanet satın alırlar. Çünkü hükümdarlar iyi işe değil, fakat kötü işe korkudurlar. Ve yönetimden korkmamak ister misin? iyi olanı yap, ve onun tarafından övülürsün”. [1]
Bu paragrafın Hristiyan teolojisindeki anlamı kısaca şudur: “Hükümete karşı direnen, tanrısal düzeneğe karşı gelmiş olur ve bunun sonucu da lanetlenmektir.” Lanetli olanların de neyle yargılanacağı ve nereye gideceklerini sanırım Patrik ve Episkoposlar benden çok daha iyi biliyordur!
Hınçak ve Taşnak çetelerinin kendilerine destek vermediği için bir çok Ermeni'yi ve papazı tehdit ettiğini, hatta öldürdüğü, aynı şekilde Ermeni Kilisesi’nin Osmanlı’dan günümüze ayaklanma ve isyanları örgütlediği, Ermeni terör örgütlerinin kuruluş ve oluşumuna destek verdiği, ılımlı papazları tehditle görevlerinden alıp, istifaya zorladığı, yerlerine radikal genç papazlar atadığı yadsınması olanaksız bir gerçekler dizgesi olarak karşımızda durmaktadır.
Bu bağlamda, ılımlı ve barışçıl bir kişi olan İstanbul Ermeni Patriği Mesrop Mutafyan’ ın "bunadığı" gerekçesiyle 2008 yılında kızağa alınmasını da kuşkuyla karşılıyorum. İstanbul Saint-Joseph Fransız Lisesi mezunu ve yurt dışında eğitim görmüş biri 52 yaşında durup dururken nasıl bunar?
2007de Hrant Dink öldürülüyor, 2008de Mesrop Mutafyan Alzheimer oluyor! Bu tarihten sonra Agos radikalleşiyor. Mutafyan’ ın yerine vekalet etmeye başlayan Aram Ateşyan radikal ve ırkçı söylemleriyle dikkat çekiyor. Bu kadar rastlantı olabilir mi? Hrant Dink’in öldürülmesini planlayanların da Ermeni terör örgütleri olması yüksek bir olasılıktır. Hadi bakalım cesaretiniz varsa okuyun, anlayın, yüzleşin ve kendinizle hesaplaşın! Ermeni Kilisesi’ni gizlemeye çalıştığı insanlık dışı suçlarını ve Türkiye karşıtı nefret söylemlerini itiraf etmeye, günah çıkarmaya, Türkiye ve Türklerden özür dilemeye davet ediyorum!
(Kaynakça: Çeşitli ansiklopedik kaynaklar, dls-int.net, www.os-ar.com, Osmanlı araştırmaları, arşivleri internet siteleri)