Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '08

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Eskinin oyuncağında da ruh vardı, oyunlarında da..

Eskinin oyuncağında da ruh vardı, oyunlarında da..
 

Çocukken ne güzel oyuncaklarımız vardı.
Plastikten arabalarımız vardı.
Telden araba yapardık.
Yollarımızı kendimiz yapardık.
Sürerdik arabalarımızı yaptığımız yollarda.
Yolların çizgilerini çizerdik kiremitle.
Olurdu bir güzel yol.
Kırmızı kiremitti yol çizgilerini çizdiğimiz taşlar.
Kovboyculuk oynardık.
Silahımız tahta parçalarıydı.
Kimimiz olurdu Kızılderili, kimimiz olurdu beyaz adam ve filmin sonu gelmezdi gece yarılarına kadar.
Çivi oynardık, çivi.
Hatırladınız mı?
Nede çok severdik çivi oynamayı.
Dört gözle beklerdik yağmur yağsın diye.
Islak bir yer bulur, bir V işareti yapardık.
Elimizde inşaat kenarlarında bulduğumuz bir çivi ve saplardık saatlerce çiviyi ıslak zemine.
Kim kimi sıkıştıracak.
Kim kurtulacak kıskaçtan.
Gazoz kapağı toplardık ve yutmacasına oynardık.
Ya kibrit kutularının arkalı önlü yüzlerini itinayla kesip oynadığımız “basma” oyununa ne demeli?
Ama hiç birisi misket oynamanın yerini tutmazdı.
Bir dolu misketim vardı..
Ve sabah başlayıp, akşam bırakırdık misket oynamayı.
Basket oynardık.
Potamızı kendimiz yapardık.
Demir çubuğu oval bir şekilde kıvırır, bir kepenge tuttururduk.
Olurdu güzel bir pota.
Ve topu demir çubuktan geçirmenin keyfine varırdık.
Boş bulduğumuz arsa da futbol oynardık, patlak, plastik bir topla.
Bayrak maçları yapardık, mahalleler arası.
Bahçelerdeki meyveleri çalmaya giderdik.
“Hadin beyler dalmaya gidiyoruz” derdik.
Ne de eğlenceli olurdu.
Rahmetli Ahmet amca azmı kovalamıştı bizi?

Bizim hiç olmadı allı, pullu oyuncaklarımız.
Biliyor musunuz?
Pille çalışan oyuncağımız hiç yoktu.
Ama bizim oyuncaklarımız şimdikilere beş basardı.
Bizim oyunlarımız da şimdiki oyunlara beş basardı.
Bizim “örümcek adamımız” yoktu.
Bizim “Süpermenimiz” yoktu.
Termiatörümüz de yoktu.
Bizim cicili bicili masal ve hikâye kitaplarımız yoktu.
Ama sinema önlerinde satılan “Teksas, Tommikslerimiz” vardı.

Bu gün koca bir oyuncakcı dükkânına girdim.
Kızıma oyuncak almak için.
Kızım oyuncak istiyor yılbaşı hediyesi olarak.
El mahkum.
Lakin bize hiç alınmazdı yılbaşlarında oyuncak.
Ödülümüz, bol meyve ve kuruyemişti.
Dört gözle beklerdik yılbaşlarını.
Meyve ve kuruyemiş yemek için.
Ama çikolatamız yılbaşlarında da olmazdı.

Kızıma alacak oyuncak bulamadım.
O cicili bicili oyuncaklar arasında alınabilecek tek bir oyuncak bulamadım.
Yaratıcılıktan uzaktı oyuncaklar.
Renkliydi, ama soğuktu oyuncaklar.
Keyfsizdi.
Ve ruhu yoktu oyuncakların.

Çocuk diyor ki “ne kadar da sıkıcıymış sizin çocukluğunuz”.
“Neden?” dedim.
“İnternet yok.”
“Çok kanal yok.”
“LCD televizyon yok.”
“Çikolata yok.”
“Nede sıkıcı bir hayatmış” diye düşünüyor.
Acaba öyle miydi?
Yok canım.
Hiç de sıkıcı değildi.
Aksine, şimdi daha sıkıcı hayat.
Değil mi?

Kızıma alacak oyuncak bulamadım.
Karar verdim.
Yarın akşam çıta ile uçurtma yapacağım kızıma.
En güzel yeni yıl hediyesi olacağına eminim.
Hafta sonu da uçurtmaya gideriz diye düşündüm.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..