Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '08

 
Kategori
Futbol
 

Euro 2008 Üzerine

Euro 2008 Üzerine
 

Euro 2008'in ardından


İki yılda bir yaşadığımız milli futbol heyecanlarından sıradaki olan 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı geride bıraktık. Açıkçası, kim ne derse desin bana göre son on yılda milli mücadeleler, kulüp mücadelelerinden hep daha heyecanlı olmuştur ve öyle olacaktır. Özellikle İngilizce'de ''win or go home!'' şeklinde ifade edilen herşeyin ortaya konulduğu maçlar milli mücadelelerin seyir zevkini yükseltmektedir.

Değerli gazetecilerimizden Hıncal Uluç turnuva başlamadan önce ''Kesin olarak bildiğim tek şey var, o da turnuvanın futbol kalitesinin çok düşük olacağıdır.'' şeklinde yazmıştı. Bana göre, turnuvada oynanan otuz bir maçtan Romanya-Fransa maçı haricindeki bütün maçlar vasatın üstünde zevkliydi. Çeyrek finalden sonraki bütün maçlar ise on üzerinden en az yedi alacak şekilde son derece zevkli maçlardı.

Grup maçlarını değerlendirecek olursak; gruplarda beklentiler genel olarak doğru çıktı. B Grubu'nda teknik direktör Bilic'in ''son on yılın en iyi milli takımı'' olarak nitelediği Hırvatistan, Almanya'yı yenmeyi başardı. Ölüm grubundan çıkamayan, berbat futboluyla bunu hak eden Fransa oldu. Grupların sürprizi Türkiye ve Rusya oldu. İki ekol ekip, Çek Cumhuriyeti ve İsveç'i geçtiler. Hayalkırıklıklıkları aynı gruplardan ev sahibi İsviçre ve son şampiyon Yunanistan oldular.

Çeyrek finallerde dört liderden üçü veda etti. İlk iki maçında dünya finalistlerini sadece yenmeyen, rezil eden Hollanda çeyrek finalde Rusya'yla oynadı. Andrei Arshavin'in son yılların en iyi tek kişilik performansını verdiği maçı Rusya uzatmalarda kazandı. Almanya, turnuvanın favorilerinden Portekiz'i doksan dakikada geçmeyi başardı. Diğer iki çeyrek final maçı penaltılara kaldı. Türkiye, çok mucizevi bir golden sonra Hırvatistan'ı penaltılarla geçti. Son dünya şampiyonu İtalya ise daha sonra Avrupa şampiyonu olacak olan İspanya'yla başabaş mücadele etti ama penaltılarda Casillas, Buffon'u yendi ve tur İspanya'nın oldu.

Yarı finallerde iki maçını çok ilginç şekilde kazanan Türkiye, ilginç şekilde maç kazanmaya alışık olan Almanya'ya son dakika golüyle kaybetti, zaten normal sonuç da bu olacaktı. İspanya ise çok rahat bir şekilde Rusya'yı geçerek finale geldi.

Finalde İspanya, Almanya'yı skor olarak olmasa da oyun olarak ezdi; 1998 Dünya Kupası finalinden sonra bir tarafın bu kadar fazla hükmettiği bir finali ilk kez izledik.

Değerlendirmeye gelelim. İspanya bu şampiyonluğu kadro kalitesiyle, oynadığı futbolla kesinlikle ve kesinlikle hak etti. Portekiz bu kadar formsuzken, Hollanda oyunun sadece bir tarafını oynayabilirken İspanya çok formda çıktı ve kazandı. İspanya'nın başarısındaki en önemli faktör oyuncuların beraber oynamaya alışkın olması ve çoğunun da İspanya Ligi'nde oynaması. Hollanda ve Portekiz'de ise bu yok, farklı takımlarda oynayan birçok yetenekli futbolcu yorgunluğun da etkisiyle başarısız oldular.

Turnuvanın en büyük sürprizleri Türkiye ve Rusya oldular. Türkiye'nin kalıcı bir başarı sağlaması yine zor gözüküyor, zaten kimse de beklemiyor. Yarı finale kadar çıkmasına rağmen, İsviçre maçının ikinci yarısı ve Almanya maçı dışında turnuvanın en kötü takımı olmayı hak eden Türkiye'nin altı veya sekiz yıl boyunca üst düzey bir turnuvaya katılamayacağını düşünüyorum. Rusya'nın Zenit dalgasıyla gelen bu başarısı kalıcı olabilir, yetenekli futbolcuları var ama çoğunun 25'inin üstünde olduğunu düşünürsek, altyapıdan çok yetenekli futbolcular çıkaramazlarsa başarısız olabilirler.

Yunanistan'ın elenmesini beklediğimiz için hayalkırıklığı diyemeyeceğiz. Fransa da bu futboluyla çeyrek final oynasa futboldan umudumu keserdim. En büyük hayalkırıklıkları Hollanda ve Portekiz'dir. Başarısızlığın baş nedeni liglerinin kalitesizliği ve futbolcularının bir arada oynama alışkanlığı olmamasıdır. Gelecekte Portekiz'in yine başarılı olması beni şaşırtmaz. En büyük yıldızları olan Ronaldo'nun en az on yıl daha dünyanın en iyi oyuncularından biri olacağını düşünürsek ve Deco-Simao-Nuno Gomes dışında yaş ortalamasının düşük olduğunu da hesaba katarsak Portekiz'in başarısız olması zor. Hollanda da benzer bir şekilde çok fazla yetenekli oyuncuya sahip ve çoğunluğu genç.

Finalist Almanya'nın geleceği soru işareti. Elemeleri yine geçeceklerdir ama uluslararası yıldızlara sahip olmadan başa güreşmeleri zor. En büyük yıldızlar Ballack 32, Klose ise 30 yaşında. Klinsmann-Löw dönemi bir Dünya üçüncülüğü, bir Avrupa ikinciliği gibi başarılı gözüken bir tablo yaratsa da Alman futbolu uluslararası yıldızlar üretmeden gelecekte hiçbir başarıya ulaşamaz gibi gözüküyor. Hücümun kurulması ve gol noktasında sorumluluk alacak futbolcular lazım, o futbolculardan birinin de Mario Gomez olmadığı net bir şekilde gözüküyor.

Şampiyon İspanya'ya dönecek olursak; İspanya bu takımıyla 2010 Dünya Kupası'nın da en büyük favorilerinden biri olarak gözüküyor. Bunun nedeni, sadece başarıya ulaşmaları değil bu başarıyı sonuna kadar hak eden performansı göstermeleri. İtalya'ya karşı oynadıkları futbol hepsinden önemlisi bana göre. Bir dakika bile geri adım atmadan, kendi futbollarını ortaya koyarak oynadılar ve elenselerdi bile aynı satırları yazacaktık. Müthiş orta sahaları ile en az dört yıl dünya futbolunu domine etmelerini bekliyorum.

Turnuvanın en iyi futbolcuları sadece üç maçta oynamasına karşın Andrei Arshavin ile İspanya ortasahasının yıldızlarından Andres Iniesta diye düşünüyorum.

Görüşmek üzere...

 
Toplam blog
: 641
: 316
Kayıt tarihi
: 16.12.07
 
 

Bir uluslararası ilişkiler öğrencisinin gözünden dünya ve bonusu olarak da futbol... ..