Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '18

 
Kategori
Evcil Hayvanlar
 

Evimizin Neşesi Pati Hanım 2. Bölüm

Evimizin Neşesi Pati Hanım 2. Bölüm
 

Evimizin Neşesi Paticik


Zor geçen bir haftanın ardından nihayet barınaktan tlf geldi, evde ben ve ortanca kızım vardı, gittik. Söz verildiği gibi, bize 6 tane şirin mi şirin değişik renklerde kedi ayırmışlar. Bizi görmeniz gerekti, hele ki beni, adeta sevindirik olmuştum. Kızım oradaki uzun saplı tüylü oyuncaklardan alıp minnoşları oynatınca, 6 yaramaz, sevimli yavru kedi adeta birbirleriyle sevgi yumağı olup alt alta yuvarlanmaları mı yoksa kızımın uzun at kuyruğu yaptığı saçına atlayıp zıplamaları mı?  Bu arada bende hiç boş durur muyum? Kedilerden birini alıp bir diğerini yere koyuyordum. Kızım bana - Yavru kedilere, göz kontağını o kadar yakından yapma anne, şimdi birisinden bir tırmık yüzüne yersen demeye kalmadan! Allahtan tırmığı gözüme gelmemişti :) 
 
Sarı, gri, kınalı, tekir, siyah beyaz karışık, hulasa 6 değişik kedi. Yetkili hepsini bedava verse yok demem fakat, ne yer müsait ne de o kadar kediye bakacak güç. Neyse, orada başka bir kafeste bulunan rengi koyu gri olan kedi için kızım - Anne lütfen bu olsun, gözleri koyu mavi, siyah hareli, çok anlamlı, bakışları yumuşak, istediğin gibi munis dediğinde. Şef hanım - Ancak bir hafta sonra alabilirsiniz Danimarka kanunları 12 haftalık kediyi annesinden ayırmıyor, kesin kes kanun gereği kısırlaşması lazım. Siz şu gün şu saatte burada olun dedi. Verilen tarihte, halen annesinin kedi alacağına inanmayan oğlumla gittik ama kediyi verecekleri gün doktor ameliyat edip kısırlaştırmış. Şimdi bu yazıyı okuyanlar! Allah, Allah nasıl olur, Türkiye de söz verildi mi tutulmaz, fakat Avrupa öyle mi? Diye düşündüğünüzden de eminim. 
 
Veteriner bey hastalanmış, tabi ben ağzımı yüzümü buruştur-unca kadın dönüp - Ne yani, veterinerler doktorlar hastalanmaz mı deyince? Tövbe estağfurullah, tabi ki hastalanır nihayetinde doktor da insan dediğimde bu sefer üçümüzde gülmeye başladık. Sözü alan ben - Ee, kedimizi ne zaman alacağız. Satıcı, aynı zamanda şef hanımın cevap geliyor - Kesin, 3 gün sonra. Bakın alacağınız gri kediye! Küçük bölmede ve narkozun etkisinde, ayağa kalması, yemek yemesi, onunla ilgilenmeniz mümkün değil, ayrıca üzerini basarak bir kez daha söylüyorum; Kanunen de yasak! Kediye bakınca, alacağımız kedinin en az 10 yıl bizimle yaşayacağını iyice düşünüp, ona iyi bakmalı ve bazı zevklerinden belki de mahrum olacaksın sonuçta bir can ve sana muhtaç! Allah indinde sakın hayvanın vebalini alma diyerek, kendi kendime telkinde bulunuyordum. Çünkü hayvanlar Allah'ın sessiz kullarıydı!
 
Burada benim için önemli bir konuya değinmek istiyorum. Avrupa ülkelerinde yaşamak, Türkiye'de ki yaşamaya maalesef benzemiyor, belki ileri de bu konuyu irdelemek adına bir yazı yazabilirim. Yıllar önce psikolojim bozulduğu dönemlerde psikolog doktorum bana - Evinizde bir hayvan barındırıyor musunuz diye sorunca - Evet, bir çift muhabbet kuşu demiştim, bana - Peki, köpek veya kedi almayı düşündünüz mü bende -Evet, bu o kadar da kolay değil ama küçük çocuklarım açısından elbette kedi almam iyi olabilirdi. Onlara hayvan sevgisini daha çocuklarım doğmadan önce, anne karnında tattırmıştım. Hele o, çocuklarımın her birinin doğuşunda muhabbet kuşlarımız ile tanışmaları, kuşların cıvıl cıvıl ötüşüyle, çocuklarımın agu, gugu diye bebek lisanında sesleri çıkarmaları beni nasıl da mutlu kılıyordu. 
 
Beni can kulağıyla dinleyen doktor - Peki ya köpek almayı - Yok, hayır köpeğin apartman dairesinde beslenmesi çok zor, Danimarkalı komşularımdan biliyorum, bunu sizde biliyorsunuz Avrupa da kediden ziyade, köpek besleniyor. İlkokul çağımdan genç kızlık çağıma kadar kedilerle bir şekilde iç içe olunca, kediye bakmak bana çok daha ılımlı geliyor, demiştim. Bunun üzerine psikologun bana bir tavsiyesi olmuştu. - Evinize alacağınız her hangi bir hayvanın bu kuş olsa dahi! Lütfen göz kontağı yapıp derin bakın birde unutmadan rengi açık olsun, size özel tavsiyem, yabancı bir ülkeyi kaldıramamışsınız ve renginiz gri ye dönük! Size özel tavsiyem demesini ise şimdi daha iyi anlıyorum (Danimarka'nın soğuk iklimi, yabancı ülkede kendi ailemden kimsenin olmayışı, ailenin tek kızı, onlara çok düşkün oluşum benim gerçek anlamda psikolojimin çökmesine neden olmuştu! Bu denli açık konuşam doktor daha ne demeliydi ki?  Bu diyaloğumuzun üzerinden tam  tamına 30 yıl geçmiş, çocuklarım ise ergenlik dönemlerini çoktan bitirmiş, ekmeklerini ellerine almışlardı. Daha ne bekliyordum, kedi benim için biçilmez bir kaftandı!
 
Birden doktorun sözlerini hatırladım - Evet, kedimizde istediğim tüy rengi gayet açık olmalıydı! Barınağın yetkilisi olan şef hanımına  - Elinizde 3 aylık özellikle de rengi açık dişi kediniz yok mu? Demeye varmadan! Şef hanım - Geçen hafta ameliyat olan 2 tane kardeş kedimiz var, birisi füme, rengi kısa tüylü erkek, diğeri ise karamela rengi yani uçuk sarı beyaz hafif gri minik sevimli kız. Oğlum, düz füme rengi kızıl kahve renkli gözü olan erkek kediyi alalım dediğinde - Oğlum, ablanın istediği koyu griyi; Koyu renginden dolayı biliyorsun istememiştim, şimdi senin dediğin kediyi alırsam, onun rengide koyu, mevzu zaten koyu renk! Hem erkek kedinin idrarı da, yetkilinin dediği üzre çok pis kokarmış. (bunu da göz önünde bulundurarak, her dışkıladığında kedi küreğiyle tuvaletin içine atmayı ilke edinmiştik) Apartman dairesinde ve 4. kattayız, alacağımız kedi ev kedisi sokağa cıkması ise mümkün değil, bunların hepsini düşünmezsek ne anlamı olur? Bu kedicik bizlerle uzun yıllar kalacak, sağlıklı düşünmek zorundayız diyerek oğluma telkinde bulunuyordum. Tam o esnada yerde, füme renkli kedinin kız kardeşi yani bizim kedimiz olacak 3 renkli Pati hanımı zıp zıp, zıplarken gördüm ya. yüzümde güller açmış, gözlerinin muzip bakışı, patilerine beyaz oluşu ve yumuşak uzun tüyleri beni cezbetmişti. 
 
 
Toplam blog
: 425
: 412
Kayıt tarihi
: 24.02.13
 
 

37 Yıldır  yurtdışında yaşıyorum , 1000 den fazla şiirim var,  çeşitli edebiyat sitelerinde, derg..