- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Ey Bahar! Al Gönlümü, Ver Çiçeğinden Biraz.

Anlaşıldı. ..
Bahar bu yıl, nazlana nazlana gelecek. Öyle anlaşılıyor. Cemreler, biraz mahçup mu ne? İnsan yüzüne çıkacak halleri yok. Estiler, gürlediler, yağdılar, yayıldılar. Eee, daha n’apsınlar?
Olsa olsa, Heredot’un memleketi Foça, bizi paklar dedik. Düştük yollara. Yeşiller arasında bembeyaz gelinliklerini giymiş, rüzgarla bir o yana, bir bu yana savrulan dalları ve uçlarındaki baharı seyreyledik yollarda.
Ege’de bahar var bahar. Bu mevsim, baharın nefesi, buğulanacak, Hepimizi. Işığını, sevincini, üretimini verimliliğini tada tada, tattıra tattıra geliyor bahar. Bahar, bir semboldür Akdeniz’lerde. Foça’da bahar var bahar. Kendiniz kendinizden vazgeçer amma, siz, baharınızdan vazgeçemezsiniz. O şarkıdaki gibi, sıkı sıkıya tutalım, “saçlarından baharı.”
Ege’de, bahar senfonisine yetişmeliyiz. Başlamak üzere. Heredot’un Foçası “Fok'suz” yaşar ama, Foça, o gün, baharı delicesine yaşıyordu.
Heredot’un memleketinde varsın foklar kaybolsun. Bırak Foça, fok’suz yaşasın. Ama o bembeyaz ağaçların baharında gizli polenler, rüzgarla el ele vermiş, yamanıyorlar her yere. Yaşama sevincini, güzellikleri dağıtıyor, gönülleri uçuruyor savrulan bir yaprak gibi. Bir oraya bir buraya.
İZMİR'DEN, FOÇA SAPAĞINA SAPINCA 2 KM DEN SONRA, YOLUN HEMEN SAĞINDAKİ AĞAÇLI KULUBE, YÖRENİN SEMBOLİK SEVGİ DOLU KÖŞESİ.
Foça’da bahar var bahar. Foça’da beyazların cümbüşü var. Foça’da, el değmemiş aşklar var. “Misler” gibi. “Tadından yenmez!” Aşk meyveleri bademler şimdi tablalarda.
Erikler ne zaman çiçek açtı, ne zaman meyve verdi. Çağla da öyle, karadutlar, tablalara düştü. Dedik a! Burası Ege. Çiçek açtı, bademlere inat. Meyveleri ise, eli kulağında. Neymiş efendim kocakarı soğukları, bilmem ne rüzgarları varmış daha. Geçiniz efendim geçiniz. Valla kocakarı buralara bir düşse, canı evlilik ister. Yeni baştan evlenir. Bu bahar bir başka, Bu güzelliklere, hiçbir can dayanmaz!
Ege’de bahar, bir aşk senfonisidir. Nereye dokunsanız aşk, sızım sızım sızlar kalplerde.
Halikarnas Balıkçısı, doğa tutkunu bir insandı. O, yeryüzüne, mavilikleri tanıttı. Mavi düşleri öğretti, mavi mavi gülümsemeyi öğretti. Turizmi öğretti.
Balıkçı, sıkıntılarını bile tabiatla paylaşırdı. Çektiği o uzun uzun of’larnda bile doğa vardı: “ Ey Arşipel, ver maviliğini, serinleyeyim biraz” demesi de bundandı. Nefesi bile mavi mavi kokardı.
İşte bizde Foça’nın tam göbeğinde durmuş “ Ey bahar, diye haykırarak “al gönlümü ve çiçeğinden biraz” diye bağırasımız geldi.
Şu Foça bir alem. Biz baharı, saçlarından yakalamağa geldik Foça’ya. Milattan önce Foçalı’lar, Persler geliyor diye, şehrin yeraltı dehlizlerinden geçerek 500 kürekli gemilerine binip İspanya’lara kadar kaçmışlar. O devirde rakı icat edilmiş olsaydı, Perslerle birlikte rakılama yaparak, gazaplarını hafifletirler, istiladan kurtulurlardı. Memleketten de kaçmazlardı.
Foça çok badireler atlatmış. Siren kayalıklarının rüzgarlı sesi, bayıltırmış denizcileri. Huri kızları varmış, geçen yazımda da bahsettimdi. Ama şimdi ne Huri kaldı, ne de Nuri.
Fok’ları yine sorduk n’apıyorlar, gözüküyorlar mı diye. Cevap aynı: “ Fok’u, ahan da bu kadehe koyduk, oldu bir içimlik raki.” Haydi “Nazdravya” dediler. Ve hep birlikte ortalık, “Nazdravya diye” inledi.
“Biz daldan eğme değil, kökten sürme Ege’liyiz. Üstelik de aşığız. Gelin sizleri de Ege’li yapalım. Biz Ege’liler, günün her saatinde, 7 virgül 9 şiddetinde, neşelere batar çıkarız. Gündüz ve gece, hayatımız zaten bir bilmece.
Pilav üstü az Ege bile istesen, çuvalı ile verirler. Yeter ki sen iste. Egeli, Güneşi tutar elleriyle.Biraz, delimsirektir Ege’li, hep aşık olarak gezerler. Bu kadar kusur, “kadı kızında” da bulunur
Eskiden her yol, Roma’ya çıkardı. Şimdi Ege’ye çıkıyor. Egeli kız sıcaklar bunaldığında, dekoltesiyle oynar. Ancak denize gösterir dekoltesindekileri, öylesi açılır, ferahlar.
Egeli, dilek çeşmesinden, gönül taslarından damla damla akmasını da bilir. Bir büyüyen Ay’dır, gel desen, içine sığdıramazsın.
İşte böyle böyle. Başında yemenin, Yanağında albenin, Ayağında şalvarın, O şipidik terliklerinle, ne de güzel yakışırdın Ege’ye.
Bizi bu hallere, o hınzır bahar koydu. Fakat yine de hızzırca bağıralım hep birlikte. Hazır mısınız diye:
“ Ey bahar! Al gönlümü, ver çiçeğinden biraz”.
EĞLENCE YERLERİ ŞİMDİDEN BU MEVSİM DOLU.
RESİM. FATMA İYİBİLGİN... FOÇADA SIK SIK BU MANZARA BULUR SİZİ. SADECE AŞIKLARA GÖZÜKÜR NEDENSE.
FOÇA' NIN FOK LARI KAYIP. AMA BELEDİYE, ONLARI BURNUNUN UCUNA DİKMİŞ. BİR YERLERE KAYBOLMASIN DİYE. Dİ Mİ YA.
SİREN KAYALIKLARI. BALIKÇILARIN KORKUSUNDAN BURALARI MESKEN TUTMUŞLAR.
ESKİ GEMİCİLER, BU SİREN KAYALIKLARININ ÖNÜNDEN GEÇERKEN, ZAYİAT VERİRLERMİŞ. DENİZ KIZLARI, DENİZ DİBİ CİNLERİ İLE ÜŞÜŞÜRMÜŞLER GELEN GEÇEN GEMİLERE. O BAKIMDAN, KAPTANLAR, GEMİ PERTSONELİNİN KULAKLARINA KURŞUN DÖKERLERMİŞ. SİREN KAYALIKLARINDAN ÇIKAN O DAVETKAR SESLERE KANIP DA, KENDİLERİNİ GEMİDEN ATAMASINLAR DİYE.
İŞTE O DEVRİN TEKNELERİ
FRANSIZCA ÖĞRETMENİ FERAH HANIM VE SAĞINDA, ATLETİK YAPILI SPOR HOCASI EŞİ, DOSTLARI FERHAT CELLEK BİR ARADALAR.
TARTIŞILMAZ GÜZELLİKTEKİ BİR FOÇA MANZARASI