Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Eylül Sabahının Serinliğinde

Eylül Sabahının Serinliğinde
 

Sabahın daha erken saatleriydi pazar yerine girdiğimde.

Az ileride, pazar yerinin orta yerlerinde bir yerlerdi… Köylü bir adam, başında kasketi, ayağında şalvarı, ağzında sigarası… Sigaranın külü düştü düşecek… Hemen yanı başında üzüm sandıkları… Üzüm sandıklarından görünen kütür kütür siyah, yeşil üzümler… Belli ki yeni toplanmış… Çöpleri yemyeşil… Köylü adam salkımları itinayla sandıktan alıyor ve yine aynı itinayla tezgâha sıralıyor. Kimi salkım üst üste, kimi salkım yan yana… Öylece izledim köylü adamı. Ve sonra tezgâhın başına usulca yanaştım… Hemen önümde bütün heybetiyle duran siyah üzüm salkımından bir tane üzüm kopardım ve ağzıma attım. Lezzetli mi lezzetli… Ve bir tane daha, derken bir tane daha… Köylü adam “Ye abi ye” diyerek beni iyice şevke getirdi. Birkaç tane daha siyah üzüm tanesi attım ağzıma. Sonra poşete uzandım, bir poşet alıp, o siyah salkımlı üzümlerden poşete doldurdum. Köylü adam poşeti teraziye koydu ve ücretini söyleyerek, poşeti elime tutuşturdu. Üzümlerin ücretini ödedim ve ağır aksak bir şekilde yürüyerek tezgâhlara göz atmaya başladım.

Daha yeni yeni kuruluyordu pazar. Pazarcılar yeni yeni yerlerini alıyordu pazar yerinde. Her şey ne kadarda tazeydi Eylül sabahının serinliğinde.

Ve bir köylü kadın…

Ayağında tozlu şalvarı, başında tülbenti, ayaklarında terliği… Bahçesinden topladığı yeşillikleri sepetle getirmiş pazar yerine. Tezgâhına yumulmuş. Hasırdan bir örtü sermiş tezgâha. Tezgâhı suluyor ve suyu değdirdiği yere bağ bağ roka, tere, maydanoz, fesleğen, pazı diziyor. Bir diğer sepetten daha yeni toplandığı belli kıvırcık ve marulları tezgâha yerleştirmeye çalışıyor. Turplar ve havuçlar henüz daha sandıklarda. Usulca yanaştım tezgâha… Tezgâhın hemen kıyısında duran poşetlerden bir tanesini elimi aldım, ağzını açtım ve tezgâhta ne kadar yeşillik çeşidi varsa poşete koydum. Tere, roka, yeşil soğan, limon, fesleğen, maydanoz… Ve sonra bir poşet daha aldım elime… İçlerinde en gür olan kıvırcıklardan bir tanesini seçip, elimdeki poşetin içerisine atıverdim. Köylü kadın benimle ilgilenmiyor gibi gözüksede, gözünün ucuyla kısık kısık takip ediyor beni. “Ne kadar tuttu?” diye sordum ve ücretini ödeyip, tezgâhın başından ağır ağır uzaklaştım.

Ve bir başka köylü adam…

Henüz daha yeni döküyor erikleri tezgâha. Mosmor erikler… Mürdüm eriğiymiş. Gözüme kestirdiğim bir tane eriği elime alıp, üzerime sildikten sonra sabahın o erken saatinde lezzetle yemeye başladım. Bir tanesi bile doyurucu. Lezzetlimi lezzetli bir erik… Ve sonra bir poşet alıyorum elime.
İçlerinde gözüme en güzel görülenleri tek tek seçip poşete koyuyorum. Ve satıcı poşeti elimden alıyor, tartıyor ve ücretini söyleyerek, poşeti elime tutuşturuyor. Parayı uzatıyorum satıcıya. Elimden parayı alan satıcı parayı yere bırakarak, “Siftahı senden, bereketi Allah’tan” diyerek yüzünde hafif bir gülümsemeyle beni uğurluyor.

Ağır ağır pazarın içerisinde yürümeye devam ediyorum. Yeni açılan tezgâhları seyrediyorum. Bir süre sonra pazar yerini terk ettim.

Sabahın erken bir saatinde pazar yerinin tadı bir başka. Sanırım bundan sonra sabahın erken bir saatinde, henüz işe gitmeden pazar alış verişini yapacağım.

 

    

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..