Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '19

 
Kategori
Sinema
 

Fantastik’in Efendisi

Dünya değişiyor, bunu suda görüyorum, toprakta hissediyorum, kokusunu alıyorum...” Bu sözlerle başlıyordu Yüzüklerin Efendisi. Kitabı okumadan filmi seyretmiş, filmden bir süre sonra kitabı hatmetmiştim. Serinin ilk filmi “Yüzük Kardeşliği” gösterildiğinde sene 2001, Hobbit’leri Elf’leri, Ork’ları, Gandalf’ı, Saruman’ı, Frodo’yu Sauron’u tanımış, izlediğimiz günden itibaren hep birlikte sanki “Orta Dünyalı” olmuştuk. Kendisinden sonraki yıllarda da adından epey bahsettirecek, pek çok kez taklit edilecek bu fantastik kitap, sinemada büyük başarı yakalayacaktı. John Ronald Reuel Tolkien, ölmeden kitabının uyarlamasını sinemada izleyebilmiş olsa beğenir miydi acaba, diye düşündüğümü hatırlıyorum. Filoloji eğitimi aldığım ve etimolojiye merak sardığım yıllara denk geldiğinden, Yüzüklerin Efendisi benim için o dönemde ayrı bir anlam taşımıştı. Tolkien’in hazırladığı Elfler’in alfabesini görünce Orhun(Göktürk) Anıtları’nda kullanılan alfabeyle neredeyse aynı olduğu fark ettiğim zaman yaşadığım şaşkınlığı hatırlıyorum. Zaten sonrasında tüm dünyada olduğu gibi bizde de Yüzüklerin Efendisi salgını yaşanacak, kitap, oyuncak sektöründen yayın dünyasına kadar pek çok alanda tüketiciye yeni malzemeler sunacaktı.

Birkaç gün önce yazarın biyografisini anlatan, Dome Karukoski'nin yönettiği  “Tolkien’i izledikten sonra yine aynı soruyu sordum kendime, acaba profesör filmini izlemiş olsa beğenir miydi? Kendisini canlandıran yakışıklı oyuncu Nicholas Hoult’a hiç itirazı olacağını sanmıyorum ama filmin tamamından emin değilim. İlginçtir, Tolkien filminin yapım aşamasında,ailesi ve Tolkien Vakfıfilmin yapımında hiçbir katkıları olmadığını, filmi onaylamadıklarını, yetki vermediklerini ve içeriğini herhangi bir şekilde desteklemediklerini açıkladılar. Aile ve vakıf filmi izlemeden belki filmin yayınlanmasının ardından ortaya çıkabilecek muhtemel sıkıntılarla uğraşmamak adına önleyici bir tedbir niteliğinde bu açıklamayı yaptılar. Belki de yazarın biyografisinin yayınlanmasını arzu etmediler… Bugün bile Tolkien’in kahramanlarını kullanış şekline bakarak “ırkçı mıydı, değil miydi?” tartışmaları nihayetlenmemişken, o zamanlar okuyucusuna ne kadar açık olabilirdi ki? Tolkien’in kendisi reddetmiş olsa bile eserlerinde var olan alegorik unsurlar görülmeyecek gibi değil. Yaşadığı dönem ve konumu düşünüldüğünde zaten kimsenin ondan “evet ben aslında yarattığım o fantastik dünyada gerçek dünyayı hicvettim. Zahirin altında hep batın vardı” demesini beklememesi gerekliydi.

3 Ocak 1892’de İngiliz sömürgesi olan Güney Afrika’nın Bloemfontein şehrinde doğan Tolkien, babasını üç, annesini on iki yaşında kaybetti. Ancak annesinin dizi dibinde iyi bir temel eğitim almış, Latinceyi o dönemde öğrenmiş, yemyeşil kırlarda, su kenarlarında fakir ama eğlenceli bir çocukluk geçirmişti.

Yazarın biyografisinden hareketle, kitaplarının yazılma sürecinde beslendiği kaynakları filmde adım adım izlemek mümkün. Hobbit diyarının kendi çocukluğunun geçtiği yerlere ne kadar benzediğini, arkadaşları ile kurduğu sağlam bağların eserlerinde anlattığı dostlukla ne kadar örtüştüğünü, gerçek hayatta deneyimlediği savaşın yıkıcı etkisinin, yine kendi kurgusal dünyasında iyi ile kötünün amansız mücadelesine nasıl dönüştüğünü filmi izledikten sonra daha net kavrayabiliyorsunuz. Cephede Tolkien’in gördüğü Sauran imgesi gibi dozunda görsel efektler seyirciyi yormuyor. Ancak yazarın zihninde yarattığı fantastik dünyanın sanki hastalık ve savaş gibi olağanüstü durumlara ihtiyaç duyduğu izlenimi vermek de onun zekâsına haksızlık olmuş.

Tolkien, fantastik edebiyat alanında çok önemli bir boşluğu doldurdu. Hobbit, Yüzüklerin Efendisi ve Silmarillon İngiliz yazarın en sevilen kitaplarındandı. Edebiyat tarihiyle ilgili araştırmaları arasında, E. V. Gordon ile birlikte yazdığı Sir Gawain and the Gren Knight (1925) , Beawulf; The Monsters and the Critics (1936)’i sayabiliriz. Yüzüklerin Efendisi üçlemesini üniversitede öğrenciyken yazmaya başladı.Hobbit (1937), üçlemeye giriş niteliğindeydi. Aynı zamanda usta bir filolog olan pröfesör Tolkien, “Anglo-Saxon Dili ve Edebiyatı” alanında uzmandı.

Yüzüklerin Efendisi’ni izlemiş okumuş ve sevmiş insanların Tolkien’i izlemeleri şart. Bu filmden sonra Orta Dünya’yı da karakterleri de yeniden gözden geçirecek, taşları yerli yerine oturtacaksınız. Yüzüklerin Efendisi salgınına hiç bulaşmamış diğer kesim ise filmde kalplerine dokunan anlamlı bir hikâye bulabilecek. Tolkien’de yazarın çocukluğundan başlayıp kitaplarını kaleme aldığı günlere kadar ki süreye tanıklık ediyoruz. Annesinin ölümünün ardından burslu olarak King Edwards Okulu’na giden ve kendisinin icat ettiği “Elf” dilinin temelini burada atan Tolkien, 1. Dünya Savaşı başladığı zaman, Oxford’da üniversite son sınıf öğrencisiydi. 1915’de İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü birincilikle bitirip teğmen olarak orduya katıldı. Filmde, arkadaşlık, sevgi, sanat, romantizm ve savaşın acımasız yüzünü görebilirsiniz Yazarı tanımayan seyirci de filmi savaşa tanıklık eden duygusal bir dönem filmi olarak izleyip zevk alabilsin diye yazının kalanında hayatı ile ilgili çok fazla bilgi vermeyeceğim. Yaşlı adamların masa başlarında çıkardıkları savaşların, cephede can veren genç kurbanlarına dair klasik bir hikâye bir yanıyla...

Tolkien, Nordik mitolojiye meraklı bir dilbilimciydi. Henüz öğrenci iken sanat, edebiyat ve mitoloji meraklısı arkadaşları ile kurduğu amatör topluluk İnglinks(Mürekkepliler)’de yapılan sohbetler, katılımcıların pek çoğunun sonraki dönemde yayınlayacakları eserlerini etkiledi. Tolkien’in ve Clive Staples Lewis’in (siz onu Narnia Günlükleri’nin yazarı olarak hatırlayacaksınız) de üyesi olduğu bu topluluk sadece İngiliz edebiyat tarihi için değil dünya edebiyatı içinde önemli sayılan eserlerin oluşmasına zemin hazırladı. Nazi Almanyası’nın Mussolini İtalyası’nın iktidara yürüdüğü yıllarda toplumsal değerlerin ve Hristiyan inancının yara aldığına inanan genç akademisyenler Oxford’da 1930’ların başında bir araya gelirler. Kimi zaman teoloji, kimi zaman edebiyat veya mitoloji konuşarak şakalaştıkları, arada şiirler okudukları, oyunlar oynadıkları bu toplantılar, zamanla başka meraklıların da katıldığıEagle and Child isimli bir pubta haftada bir perşembeleri düzenlenen geleneksel buluşmalara dönüştü. Inklings yazı ve düşünce topluluğunda, bir öykünün veya şiirin kabataslak ilk halleri okunur, keyifli şömine başı sohbetleri ile metne eleştiriler ve yorumlarla katkıda bulunulurdu. Çekirdek kadrosunda C. S. Lewis ve J. R. R. Tolkien’in bulunduğu İnklings,1940’ların sonlarına kadar devam etti.Temel olarak bir Hristiyan düşünce grubu olan İnglinks’in ateist ve diğer dini görüşlere mensup müdavimleri de vardı. Topluluğun neredeyse tamamı İskandinav mitolojisine hayranlık duyuyordu. Filmde hem Tolkien’in erkek arkadaşları ile kurduğu topluluğu hem ilk aşkı ile tanışmasının hikâyesini göreceksiniz. Sinemada Tolkien’in sevgilisi rolünde izlediğimiz güzel oyuncu Lily Collins, sade ve zarif oyunculuk sergiliyor. İkilinin opera macerası ve birbirleri ile yeniden buluştukları sahne oldukça romantik ve güzel işlenmiş. Filmi ben beğenmiş olsam da sinemadan umduğunu bulamadan çıkma ihtimali olan seyirci için küçük bir hatırlatma yapmalıyım; Tolkien’de, “Yüzüklerin Efendisi” gibi fantastik bir film izlemeyeceksiniz, o kitabın yazarının hayat hikâyesinden bir bölümün anlatıldığı bir film bu, biyografi sevmiyorsanız kendinize izlemek başka bir film seçin.

Meraklısına bir de küçük not; Wagner'ini opera dörtlemesi "Der Ring Des Nibelurgen/Nibelurgen'in Yüzüğü"nü Tolkien’de daha da seveceksiniz.

Evet, dünya yine değişiyor, bunu suda görüyor, toprakta hissediyor ve hep birlikte kokusunu alıyoruz...Keşke bu defa dünyayı kurtarabilecek,  iyiliğe hizmet edecek tılsımlı bir yüzük olsaydı elimizde. Ne güzel olurdu değil mi?

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..