Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Fatmagül’ün Suçu Neymiş?

Fatmagül’ün Suçu Neymiş?
 

Kamuoyunu bu kadar uzun zamandır meşgul eden ve birçok tartışmalara sebep olan bir mevzu hakkında fikirlerimizi ve fikrimizin neticelerini serdetmezsek olmazdı.

Tabi bazı konularda tartışmak gereğinden fazla cesaret isteyebildiği gibi insanın bildiklerini külliyen unutması gerektiği anlar da olabiliyor ki bu da naif kişilerde oldukça tahribata sebebiyet verebilecek türden bir travmadan öte bir şey sayılmaz.

Bir de konunun toplumsal ve sosyolojik değerlendirmesinde bir türlü istenilen noktada fikir birliği sağlanamaması bir yana, manevi ve içtihadi yönünün de tümden es geçilmesi göç mevsiminde kanadı kırıldığı için uçamayan kuş misali soğukta ölüme terkedilmişlik hissini uyandırıyor.

İşte böylesi karışık ve tehlikeli bir mecrada kulaç atmak her babayiğidin harcı değildir diyerek etliye ve sütlüye karışmama prensibimi aynen uygulama kararı aldığım sanılmış. Oysaki durum sanıldığı gibi değildi.

Bulanık suda balık avlanmayacağından hareketle o hengâme içerisinde söyleyeceklerimizin heder olup gideceğinden, biraz da reytingden korkarak mevzudan uzak durdum. Şimdilerde birkaç yüz kişiye ancak (o da garanti değil) ulaşacak olan bu blog o dönemde belki binlere ulaşacaktı. Ancak amacın hâsıl olduğuna ben kani olmayacaktım.

Fast food kültürü hayatımızın her anına nüfuz ettiğinden böylesi meseleler çarçabuk gündemden düşüveriyor, aynı geldiği gibi. Mesele ne kadar can alıcı olursa olsun etkisi sınırlı kalıyor. Hatta çok zaman söylenenler sahildeki kumlara yazılmış ilan-ı aşk kelimeleri gibi bir dalgayla silinip gidiyor.

Bu minvalde her söylediğimiz su üstüne yazı yazmak kadar geçici ve değersiz. Kalıcı olmayı sağlayan yegâne şey iyi bir temel, iyi bir söylem ve parlak fikirler değil ne yazık ki. Fast food kültürü her şeyi hamuduyla götüren doymak bilmeyen bir öğütücü. En parlak fikirler bile heder oluyorsa şaşmamak gerekiyor.

Tabi söylenecek olanların parlak fikir olduğunu iddia etmiyorum. Bu durum başlı başına ayrı bir uzmanlık alanı, zira sosyolojik ihtisas gerektiren yönü çok fazla. Biz alelade bir vatandaşın gözüne görünen ve hasbelkader dikkatini çeken detaylardan bahsediyoruz. O da dilimizin döndüğünce tabi.

Denilebilir ki “sosyolojik ihtisas olsa neye yarar?” Binlerce kişinin koştuğu Avrasya Maratonunda çok iyi koşucu olmanız birinciliğinizi garantilemez çünkü binlerce kişi arasında sıkışıp kalır, belki de ayağınıza bastıkları için düşer yaralanırsınız. Aynısı burada da geçerli olabilir pekâlâ. Onca lafın arasından doğrusunun öne geçmesi hakikaten de samanlıkta iğne imal etmekle eşdeğer olabilir.

Artık o kadarına yapacak bir şeyimiz yok ne yazık ki. Biz yazar söyleriz, gerisini tarih düşünsün :)

Fatmagül’ün Suçu Ne

Kısaca konumuza değinecek olursak (ne kadar garip bir adamım, girizgâhı uzun tutup esas konuyu kısaca vermeyi düşünüyorum) Fatmagül’e varana kadar nice garabetler ve gudubetler var. Hani devenin meşhur lafı gibi: Nerem doğru ki?

Evet, neresi doğru ki yanlış şudur diye teşhis edelim ve tedavi cihetine gidelim. Televizyon bir kültür ise (kültür lafını da deforme ettik, yeni anlamlar yükledik) içerisindekilerle beraber bir kültürdür. Zamanın şartlarına göre içerikler değişir ve toplumun genel kabul görüşleriyle örtüşen içerikler devamlılık sağlar.

Tek kanallı dönemden çok kanallı döneme gelinceye değin geçirilen evreler ve bu evrelerde kazanılan tecrübeler yalnızca olumlu anlamda olacak değildi elbet. Kültürel anlamda bir gelişme söz konusu idiyse bunun bin katı kadar da kültürel olmayan gelişme olması doğal.

Günümüz ekonomik sistemlerinin ve onları besleyen fikri platformun günlük hayattaki her şeyi incik cıncık analiz etmesi ve kendi işlerine yarayacak doneler bulması kaçınılmaz. Devir kaçınılmaz olandan zevk alma dönemi ise kimseyi zevk aldığı şeyden dolayı yargılayamaz ve suçlayamayız ki.

Alan memnun, satan memnun sistemi içerisinde üçüncü kişiye ancak blog yazmak düşüyor işte. Mesele bir dizi ya da o dizideki bir sahne değildir. Mesele bu noktaya nasıl gelindiği, hangi aşamalardan geçildiği, bu geçişler sırasında nelerin yitirildiği ve köreldiğidir. Mesele bugünü okumanın dünden geçtiğinin farkına varılması ve dünle beraber ne varsa giderken yarına ne kaldığıdır.

Fatmagül’ün suçu bu devirde yaşamaktır! O suçlar hep vardı. Kah gizliydi, kah aşikardı. Televizyonun girmediği toplumlarda da var, her türlü arzunun ve güdünün vakit geçirilmeksizin doyurulduğu/giderildiği sosyo-kültürel yönden gelişmiş diyarlarda da var.

Suç nesnede değil! Suç öznede değil! Suç kimsede! Hem de hiç kimsede…

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..