- Kategori
- Kitap
Fazıl Bayraktar'dan Araç Yöresi fıkraları

Fazıl Bayraktar asker şair ve yazarlarımızdandır. Uzun yıllar Türk silahlı kuvvetleri bünyesinde onurla hizmetler verdi. Mesleğinin yanı sıra şiirler, öyküler ve özellikle içinde yaşadığı Kastamonu ve yöresine ait yöresel gelenek ve görenekleriyle ilgilendi. Bunları zaman zaman notlarının arasına aldı. Ve zamanı gelince bunları Türk halk edebiyatına kazandırdı. Bu yönüyle bir kenara çekilmedi, Türk kültürüne ve Türk edebiyatına takdire değer eserler kazandırdı. İşte bunlardan bazıları:
1- Harran Ovasından Mektuplar / şiirler - 1964
2- Kadın Parmağı / Hikayeler- 1993
3- Harran Güzellemesi / Şiirler- 2005
4- Çeşitlemeler / Şiirler-1996
5- Bılgıldaklı Çayır / Hikayelern- 1996
6- Şehit ve Gazi Atalarımızın Soy Kütüğü / Araştırma - 1998
7- Bir Kasabaya İki Deli Fazla / Hikayeler-2001
8- Kastamonu Yörersi Deyim ve Manileri / Araştırma - 2004
9- Seçme Araç Şiirleri - 2007
10- Paşa Pınarı / Şiirler - 2009
11- Derin Kar Senesi / Hikayeler- 2010
12- Araç Yöresinden Fıkralar ve Fıkramsı Anlatımlar 2013
gibi kitapları yayımlanmıştır.
Bunların çoğu Ankara’da Kültür Ajans yayınları arasında gün ışığına çıkmışlardır. Bu kitabın baskı tarihi Mayıs 2013’tür.Sayın Bayraktar kitapları çıkar çıkmaz hemen bana imzalı olarak gönderiyorlar. Onun için burada özellikle Emekli General Paşamız Sayın Fazıl Bayraktar’a teşekkür ediyorum. Sayın Bayraktar bu değerli kitabını bana imzalı olarak gönderirken aynen şunları yazıyor:
“ Aziz Şairim,
Yeni yayımlanan“Araç Yöresinden Fıkralar” kitabımı ilişikte gönderiyorum. Yöresel şive size yabancı gelebilir, ama tebessüm etmenize vesile olacağını düşünüyorum. Sevgi ve esenlik dileği ile” diyerek imzalamışlardır.
Kitap ufak bir cepkitabı boyutunda olup 126 sayfadan ibarettir. Kitapta toplam olarak 41 fıkra yer alıyor. Kapak kompozisyonu Erhan İvgin tarafından hazırlanmıştır. ( 2013) Ayrıca alınan fıkralar yöresel olup alınan kişilerin de adları kitabına almayı ihmal etmemişlerdir. Aslında Fazıl Bayraktar bir halk adamıdır. Gezip gördüğü yerlerde inceleme ve araştırmalar yapmaktadır. Orada yaşayan insanlarla birebir konuşmakta ve onlardan aldığı fıkraları kendi özel not defterine aslına uygun olarak yazmaktadır. Sayın Bayraktar kitabının “Sunum” yazısında: “Her yörenin kendine özgü lehçesi, özdeyişleri, fıkraları, esprileri, tekerlemeleri vardır. Halk arasında söylenir, durur da, bunların çoğu derlenmez, yayımlanmaz. Fıkralar, o yörenin kültür güzelliklerindendir. Bunlar kültürümüzün vazgeçilmez öğeleridir….
Tatil zamanı memlekete(Araç’a) gittiğimde, dinlediğim fıkraların bazılarını cebimde taşıdığım küçük kağıtlara not ederim. Arşivimi karıştırırken gördüm ki, not aldığım fıkra ve anekdotlar bir hayli birikmiş,” Söz uçar, yazı kalır” denilmiştir. Ayıbıyla, iyisi kötüsüyle bize ait olan fıkraların, fıkra benzeri anlatımların kitap haline getirip yayımlanmasının ( kültürümüze hizmet açısından) uygun olacağını düşündüm. Yıllar sonra bunları hatırlayan da anlatan da yazan da bulunmaz. Fıkralar, nasıl not edilmişse, kimden dinlenmişse, düzeltme yapılmadan, redakte edilmeden, notası virgülüne dokunulmadan aynen alınmıştır” diyor Sayın Bayraktar.
Kitabın önsüzünü de Kültür ve Turizm Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Emekli Genel Müdürü araştırmacı yazar Nail Tan yazmışlardır. Sayın N.Tan şunları yazıyor: Anonim halk edebiyatımızda fıkra genellikle; Temelinde az,çok mizah, nükte, hicvi hatta eleştiri bulunan, günlük olaylardan hareketle topluma yol gösteren kısa anlatımladır. Fıkranın, Türkçenin çeşitli lehçelerindeki karşılıkları arasında latife, nükte. Ertegi, şorta söz, yomak, kalamas, maraka ve anız sayılabilir. Osmanlıca Türkçesinde latife terimi 19. yüzyılın sonunda yerini fıkraya bırakmış olup İngilizce ve Fransızcadaki Anecdote karşılığı olan anekdot(hikayecik) olarak güncel Türkçeye alınmıştır.
Fıkralar; sözlü edebiyatın, halk kültürünün en değerli ürünleri arasında yer almaktadır. Kastamonu halk fıkraları üzerinde, bugüne kadar çok az çalışma yapılmıştır. İhsan Ozanoğlu’nun Kastamonu Fıkraları ve Araç Fıtraları adlı eserleri yayımlanmamıştır” diyerek değerli yazarımız Fazıl Bayraktar’ın önemli bir konuya değindiğini belirtmek istiyor. Bizde Sayın Fazıl Bayraktar’ın böyle önemli bir konuya önem verdiğini böyle bir eseri Türk kültürüne kazandırdığı için kutluyor, sağlıklı ömürler diliyoruz. Sözü biraz uzattım galiba, şimdilik adı geçen kitapta yer alan bir iki fıkrayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz gülelim ne dersiniz?
1- İSTER ÇAVUŞ, İSTER ONBAŞI :
Araç Askerlik Şubesinde, askere alınacaklarla ilgili Son Yoklama yapılıyor; asker namzetlerinin tahsiline, mesleki yeteneklerine; beden yapılarına göre (piyade, jandarma, süvari, topçu vb. gibi) sınıfları tespit ediyorlardı.
Şube Başkanı olan Yarbay, Asker Alma Komisyonunun huzuruna gelen Ramazan Şimşek adında kısa boylu bir asker adayına sordu:
- Söyle bakalım Ramazan! Senin sınıfını ne yazalım?
Ramazan Şimşek bir süre düşündükten sonra:
- Valla keyfine gafmış, dayı, dedi. İster çavuş yaz, ister onbaşı yaz. ( s.14,H.M.K )
2- KAZMA BURUN :
Fatma Hanım, oğluna kız arıyordu. Yanına, komşusu Ayşe Hanımı da alarak tavsiye edilen bir kızı görmeye gittiler. Kız, misafirlere kahve ikram ettikten sonra, kapıya yakın sandalyelerden birine terbiyelice oturdu. İki kadın, kahvelerini içerken, biryandan da kızı alıcı gözle tepeden tırnağa inceliyorlardı.
Fatma Hanım, Ayşe Hanım’ın kulağına yaklaşarak:
- Ağzı büyük, dedi.
Kız söylenenleri duymuştu. Boşalan kahve fincanlarını kaldırırken, kargaburunlu Fatma Hanım’ın yüzüne bakarak:
- Hanım teyze, dedi; ağzım büyükse büzüveririm, gözüm büyükse süzüveririm. İlle de o kazma gibi burun, ille de kazma gibi burun. İşte onun çaresi yoktur. ( s.18, M.B. )
3- BİNİ YÜZE İNDİRMEK:
Avcı palavraları ünlüdür. Araç’taki Avcılar Kahvesinde iki avcı sohbet ediyorlardı. Biri sözü ele aldı:
- Evvelki gün avdan dönüyordum. Bir yerde önüme bir kurt sürüsü çıktı. Attım vurdum, attım vurdum. Tevatür gibi olmasın, saymadım emme bin kadar kurt öldürdüm. Bitiremedim, bir ağaca çıktım da canımı zor kurtardım.
Öbürü sözü ele aldı:
- Bu sabah, Veznedar Camisi’nin müezzini Bekir Efendi, minarenin şerefesinde düven sürüyordu. Onlara kulak misafiri olan üçüncü avcı, da dayanamayıp lafa karıştı:
- Arkadaş dedi: sen bini yüze, sen de düveni düze indir de öyle konuşalım ( .s. 62, A )
4- EVLENME TEKLİFİ:
Yetmiş beşlik Kevser Kadın’ın kocası ölmüş. Seksenlik Ürfet A’ nın da karısı ölmüş. İkisi, bir gün evin önündeki peykede yan yana oturuyorlarmış.
Ürfet A, suskunluğunu bozarak:
Evimiz evimize karışı,
Kapımız kapımıza karşı,
Eee…
Ne dersin bu işe komşu?
Deyince, Kevser Kadın uzaklara bakarak, derin derin iç geçirmiş. Sonra, şöyle demiş:
Evimiz evimize karşı,
Kapımız kapımıza karşı,
Eee…Ürfet A,
Bu yaştan sonra evlenip de
Kuracak mıyız turşu?
( s.94.T.P. )
Önemli not: biraz olsun gülmek isteyenlere bu kitabı özellikle tavsiye ediyorum. Kültür Ajans Yayınları Konur Sokak No: 66 / 7- Kızılay –ANKARA