Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '17

 
Kategori
Spor
 

Fenerbahçe'de Aykut Kocaman'ın Futbol Anlayışı Kendini Göstermeye Başladı

Sezona talihsiz şekilde çok kötü başladı Fenerbahçe ve peş peşe beklenmedik hatta kalitesine yakışmayacak derecede basit hatalarla puanlar kaybetti.

Fenerbahçe diyorsak bunun futbolculardan oluşan bir organizma, söz konusu hataları yapan oyuncular olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.

Her puan kaybına bu futbolculardan en az birinin yaptığı kritik hatalar sebebiyet verdi ve Fenerbahçe’yi Osmanlıspor maçının sonuna kadar getirdi.

O futbolculardan önemli bölümü Fenerbahçe’nin ligdeki son dört maçlık galibiyet serisine katkı sağlayan oyuncular olması bir başka bakış açısıyla sebep olduklarından ötürü Fenerbahçelilere olan özür borçlarının ödemesidir.

Evet, Aykut Kocaman “gereğini yapacağım” derken bunu ima etmiyor olabilir ancak eğrisinin doğrusunu bulması bu kadar güzel anlam kazanabilirdi.

Herkes çok iyi biliyor ki bu kadro Fenerbahçe’nin birinci tercihi değildir; bununla birlikte zaten değişmesi gereken temel bakış açısı da bu değil midir?

Son yirmi yılda geliştiği iddia edilen ve başarı gösteren futbol anlayışımızın dünyadaki karşılığı kaos futboludur.

Rakip teknik adamların “Türkiye’nin ne oynadığını anlayamıyoruz” ifadesinde anlam bulan aslında istikrarı olmayan sürecin de açık ifadesidir.

Çok önemli futbol takipçi ve yorumcularının dünya futboluyla ilgili yorumlarında, sistem, takım oyunu vurgusuna karşın sıra ülkemize geldiğinde sadece öykünerek meseleyi yıldız futbolcu ve “kadro mühendisliği” üzerinden açıklamaları temel çelişkilerin en başına yazılacak bir durumdur.

Dün akşam maçtan sonra Aykut Kocaman’a manipülatif soru soran bakış açısı da bunun uzantısıdır işte; dahası etrafını da bozacak kadar kirlidir.

Fenerbahçe kazanırken hakemle, şansla açıklayanların kaybederken tüm sorumluluğu Fenerbahçe’nin beceriksizliği üzerinden görmeleri neyin itirafı ya da hangi gizli gerçeğin dışa vurumudur, mutlak bir cevabı olmalıdır.

Kuşkusuz birkaç hafta önce yaptıkları aşırı abartılı yorumlarının altında ezilenlerin son dört maçlık yükselen grafik karşısında dudak büken bir beğenmemiş tavrı sergilemeleri ifade etmeye çalıştığımız paradigma ile de uyumludur.

Geçen haftaki rakip Kasımpaşa da dünkü Bursaspor da dengeli takım kurgusuna sahip, ne oynayacaklarını bilen takımlardı.

Zaten Paul Le Guen gibi gerçekten önemli bir futbol aktörünün başka bir anlayışa sahip olacağını düşünmek yanlış olur.

Üçlü savunma dizilişi ve orta alandaki kalabalık duruşu, özellikle geçen haftadan öğrenilmiş Fenerbahçe’nin kanat hücumlarına karşı alınan yüksek seviyede önlemler ev sahibi olmanın taraftar gücüyle Bursaspor’u oldukça sağlam bir duruşta gösteriyordu.

Tıpkı geçen hafta oynanan Beşiktaş-Galatasaray karşılaşmasının ilk devresi gibi…

O karşılaşmanın kırılımı Muslera’dan hiç beklenmeyecek yaptığı affedilmez hatadır. Böyle bir hata ligin son haftalarına yakın olsa fazlasıyla kafa karıştırıcı olurdu.

Dengeyi bir defa bozduğunuzda sonrası yelkenlinin rüzgârı bulması gibidir. Uçar gider.

Dün Bursaspor’un kalesinde birçok yan topa doğru müdahaleler yapan başarılı bir Harun vardı.

Bu şekilde baktığınızda Bursaspor belki de ligdeki tüm takımlar karşısında favori durumuna gelecektir.

Son yedi maçlık performans bunun sonucu mudur; evet öyledir.

Böyle bir takım karışında Fenerbahçe’nin de dengeli kalabilmesi ve teknik adamının aklındakileri sahaya yansıtarak sonuca gitmeye çalışması, futbolun kısır tarafı değil, sistemli takım oyunun bir başarısıdır.

Elbette böyle dengeli giden karşılaşmada hatayı yapan taraf kaybedecek, diğeri de haliyle kazanacaktır.

Maçın ilk devresini rakibini yoklarak ve sabırla tartarak değerlendiren Fenerbahçe’nin ikinci yarıda yüksek pas oyunuyla sonuç araması futbol adına çok önemli doğrulardandır.

Golden sonra daha fazlasını atacak kadar pozisyon yakalamasına karşın bunları değerlendirememesiyse takım oyununun bireysel tercihlerdeki hatalarıydı.

Bu kadar çok ofsayt pozisyonda yakalanmaları bunun göstergesidir.

Bursaspor, Fenerbahçe’nin etkili sağ tarafına karşı önlem alırken, rakibini ister istemez sol taraftan oynamaya da mecbur bıraktı.

İsmail Köybaşı’nın bu kadar çok topla buluşması da yine bu savunma anlayışının sonucuydu.

Fenerbahçe’nin atak yönü sola kayınca Giuliano’nun da buraya yakın oynamasına neden oldu.

Çıktığı zamana kadar Aatıf’ın solda ileride ve savunmada çok iyi işler yapması birkaç haftaya kadar yeteneksiz olarak ilan edilmiş futbolcunun kendini tekzibi niteliğindeydi.

Valbuena, Aatıf’tan çok daha hareketli, yetenekli olabilir ancak söz konusu takım oyunu ise takip etmesi gereken fazlasıyla detay olduğu da ortadadır.

Bursaspor Fenerbahçe’nin bu oyun anlayışına hiçbir şekilde çözüm üretemedi.

Zaten Stancu ve Ekoko’nun neredeyse birbirleriyle çarpışacak kadar aynı yerde oynamaları Fransız teknik adamın müdahale edemediği bir sorundu.

Hakem Ali Palabıyık ortada bir maç yönetirken zaman zaman hatalı kararlar verdiğini izledik. En cesur düdüğü penaltıydı.

Bir net kırmızı, bir de çift sarı kartı atlaması evsahibi ve seyirci avantajının wild card’ı göstergesiydi.

Süper Lig’de maç eksiği olsa da Fenerbahçe’nin liderle puan farkını bire indirmiş olması, Galatasaray’la eşitlemesi, Beşiktaş’ı peşine takması birkaç hafta önceki ortamın ne kadar boş ve gereksiz olduğunun bize ispatıdır.

Anlar mıyız?

Gerçekten bilmiyorum. 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..