Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '20

 
Kategori
Deneme
 

Fikir ve İmkan

Dünyada fikir hayatı gözden geçirildiğinde dünya fikir hayatına damga vuranların yüksek sınıflara mensup olması gerçeğiyle karşı karşıya kalıyor insan. Bunun sebebi apaçık ortada, alt sınıfların özgürlükleri yok, maddi güçleri yok, seyahat özgürlükleri, üst sınıfların çoğu zaman iznine bağlı, hayal dünyaları ne yazık ki bir oda kadar; çünkü dünyada gördükleri, görebildikleri fazla bir şey yok, hayatları köle değilse, çiftçi veya işçi olarak geçiyor.

İşler yolunda giderse ve mevcut yönetimlerle de iyi geçinirse ve de çok çalışırsa belki bir yerlere gelebilir. Ancak çok çalışmasının karşılığında kendini yetiştirmeye, çevresini geliştirmeye, gezmeye zaman ayırması çoğu zaman kendisi için lüks olur. Alt sınıflardan birinin üst sınıflara fırlaması, kendine üst sınıflarda bir yer bulması çoğu zaman zordur. Elbette bu durum hayatında çok köklü değişiklikler yapmasına da bağlıdır. Buna rağmen alt sınıflardan üst sınıflara yükselme imkânı olmuyor mu, oluyordur elbette ancak bu sanıldığı kadar çok değildir.

Üst sınıflara yükselmek demek sadece maddi durumla alakalı bir şey de değil üstelik maddi zenginlikten öte bir şey. Öyle ki orada bulunmak demek bir şekilde sözüne geçerlilik kazandırıyor, pek halkla bir araya gelmediğin için halk doğrudan sana ulaşamadığı için, seni gözünde bir idol olarak görüyor ve sana dokunmaya cesaret etmek isteyenler olsa dahi zamanla bundan vaz geçiyorlar. Türkiye’de böyle bir sınıf var mı? Bence var. En azından milyonlarca insanın günlük olarak yapmaları gereken işlerden farklı iş yapan insanlar var. Bu insanların hayata bakışı da diğerlerinin onları on ila elli yıl geriden izlediği bir hayat tarzı olması açısından da ayrıca kayda değer bir ayırım denebilir.

Bir düşünce bolca dilsel yeteneğe, bolca görüş açısı kazandırmakla gelişebiliyor. Hayatında hiç resim galerisi görmemiş birisinin bir resim galerisini tam olarak tasvir etmesi zor. Aynı zamanda bu kişi Sanat Tarihi, tarih eğitimi almamışsa bu daha da imkânsız bir durum. Maddi imkânsızlıklar, eksik özgürlükler, eksik bir çevre; kişide tam ve özgür bir düşünce gelişimini, bakış açısının gelişimini elbette olumsuz etkiliyor olmalı. Bu durum kişinin mesleği bulunduğu ortam, yaptığı işler, girip çıktığı yerler aldığı yabancı dil eğitimleri, kelime haznesi, kişisel yeteneği, isteği, bir konuda sorun hissetmesi ve o konuda kendini geliştirmek için yeteri kadar maddi imkâna sahip olması ile gelişebilecek, geliştirilebilecek bir durum.

Elimde David S. Kidder ve Noah D. Oppenheim adlı yazarların Biyografiler adlı kitabı duruyor esasında ara sıra baktığım bu kitapta 365 gün için 365 ünlü ismin biyografisi yer alıyor. İçinde her güne kısa bir kişi düşecek şekilde biyografiler sığdırılmış ve görünen o ki gerek doğudan gerekse batıdan neredeyse hiçbir sıradan insan bu listeye girememiş. Tamamına yakını saraylarda büyümüş ve birden çok ülke ziyareti ve birden çok dile küçük yaşlardan itibaren sahip olmuşlar. Bu durum ilave olarak hiçbirinin sıradan insanın çektiği sıkıntıdan, özgürlük, hareket özgürlüğü gibi neredeyse haberi olmamış. O zamanın şartlarında Belh’ten kalkıp Mısır’a eğitime gidebilme imkânına sahip olabilmiş ki şu anda Dünya’dan Mars’a gitmek kadar zor bir durum olduğunu söylesem sanırım abartmış olmam.

Bu biyografi kitabında, dikkati çeken şeylerden biri de süreklilik; neredeyse 13. asırdan itibaren tutulan nüfus bilgileri Avrupa’da yaygınken Anadolu’da bu biz Türkler için pek mümkün değil. En son 1850 civarına kadar bulunabilen kökenler sözel olarak bilinenler kadar bile değil. Soyadı kanununun olmaması belki bunda etkili olmuştur. Öte yandan tarihçilere göreyse hanedan haricinde sağlıklı bir nüfus kaydı tutulmamış olması, öte yandan kiliselerin cemaatlerinin kaydını muntazaman tutmaları Müslüman ve Türklerin tarihine ilgisini azaltılıyor. Azaltmasa ne olacak, kaydı yok, ulaşmak istesen nüfus daireleri ya yanmış ya da çürümeye bırakılmış. Hakkını teslim edelim, uzunca bir zamandır evrak, belge ve tarihi eser koleksiyonu anlamında ne buldularsa alıp götürmüşler. Belge önemli…

Bizlerse daha sözel yönü kuvvetli olan bir milletiz, elbette sistematik okullar olsa bizler de zamanında okuyabilirdik diyenler, “Oxford”, “Yale” “Cambridge,” “Sorbonne” vardı da biz mi okumadık denilebilir ancak kabul edilmesi gerekir ki, bilim dünyasına son üç beş asırdır katıklarımız Müslüman âlemi olarak daha öncekilerdendin daha az. Bu duraklamamız şu anda da devam ediyor. Bunun nedenleri özenle araştırılmalı bir sonuca varılıp, bir toparlanma süreci bir an önce başlamalı ülke içinde derhal bir atılım hareketi başlamalıdır ki geçen yıllar telafi edilebilsin. Her gelen bunu yapacağını iddia ediyor. Ancak sonuç değişmiyor. Yabancı teknik direktörlerle bir yere kadar, başarı sağlayan futbolumuz gibi hep dışarıdan getirilen uzmanlarla bir yere kadar varabiliyoruz, bir yerde de tıkanıp kalıyoruz. Ülkeden değerli beyinlerin kaçmasını dahi ulus olarak önlesek bile bir aşamadır ama bunu bile doğru dürüst beceremiyoruz. Yıllar önce öldürüldüğü kesin olan parlak mühendislerinin katillerini bulamamış ve olayın unutulmasına sebep olunmuşsa zekâsı olan öldürüleceğinden korkarak yeterli performans göstermek istemeyebilir.

İnsanını koruyamayan dahası öldürüldükten sonra katilleri ortaya çıkaramayan ülkemizde, parlak zekâların şevkini kırmamak gerekir. Bu ise sanıldığının aksine kolay değildir. Ülkelerin birbirine operasyon üstüne operasyon çektikleri denge sisteminde güçle ilgili bir yeterlilik demektir ki yazık ki bu birçok ülkenin elinde değildir. Elbette bu durumun çevrelenmiş olma durumuyla alakası vardır. Bu çevrelenme sadece askeri çevrelenme hareketi değildir. Aynı zamanda sosyal ekonomik olarak çevrelenen kendi kararlarını alırken güç merkezleriyle sürekli çatışma halinde olan toplumlar,  devletler güç merkezlerini yok edemiyorlarsa onlarla anlaşmak, orta yol bulma yoluna giderler. Bugün hemen her ülkede etki merkezlerinin harekete geçireceği organlar vardır. Türkiye gibi bir ülkede Atatürkçülük, İslam, Kürtçülük, gibi kaşınan finanse edilen bir takım hareketler olduğu merkezlerce derhal kaşınmaya müsait, olaylar çıkarmaya yeterli çokça enstrümanlara nüfus olarak beş milyonun üzerindeki göçmenler de eklenmiştir ki bunların içinde kaç tane adamlarının olduğunu kestirmek oldukça güçtür.  Haftada bir büyük terör eylemi düzenlenen günlerin üzerinden henüz beş altı sene geçmiş değil, hatırlarsanız Ankara’nın çeşitli semtlerinde, Kızılay’da İstanbul’da seri eylemler her düşünen aklın bulabileceği gibi yabancı istihbarat birimlerinin düzenli eylemleri arasında yüzlerce insanımızı büyük metropollerde içimizden alalı kaç sene oldu ki?

Kaldı ki bu durum bize has bir durum da değil, benzer olaylar şu anda 2020 Haziran’ı olmasına rağmen dünyanın süper gücünde ortaya konuluyor. Belki onlarda kendileri kendi nedenlerinden ötürü kendileri yapıyorlardır, çünkü son Covid 19 virüsü ile işini kaybedenlerin sayısının korkunç boyutlarda olduğu biliniyor, insanlara işsizliği bir tek şey unutturabilir o da ölüm korkusu; değil mi? Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek, siyaseten insanların doğru karar vermelerini, algı merkezlerini dumura uğratmak için oldukça etkili yöntem olarak etki tepki olarak da tepki tepki olarak da sonuç verebilir ki; hareketi planlayanların sonuçlarını öngörmemeleri düşünülemez. Hele ki yabancı ülkeler için binlerce profesyonel uzman finanse eden çalıştıran ABD kendi içinde bundan daha iyi operasyonları yönetemeyecek durumda olması elbette düşünülemez.  Sonuçta kimin işine yaramışsa hareketten en nihai faydayı kim sağlamışsa ileride onun yaptığı düşünülecektir ancak yangın esnasında yangına su atanla benzin atan fark edilmeyebilir…

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..