Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Fotomontaj duygular

Fotomontaj duygular
 

Van depremi'nden hafızalara kazınanlar.


İnsanlarımız eskiden gözönünde olmamayı tercih ederlerdi. Hele ki konu yardım olunca, ''Sağ elinin verdiğini sol elin görmesin'' denirdi. 

Medya falan yoktu ilk başlarda. Bildiğin siyah beyaz gazeteler ve bir de radyo. Magazin de yoktu, sanatçılar ve belki onların özel hayatı diye filmlerden kesilip mecmualara konulmuş bir iki poza, ağızlarından dökülen bir kaç cümlenin de eklenerek ropörtaj adı altında yayımlanması, hepsi bundan ibaretti.

Önce siyah beyaz televizyonlar çıktı bir süre sonra da ortalık renklenmeye başladı. Gazeteler siyah beyaz eli boyayan kalitesiz baskılarından renkli pırıl pırıl kağıtlara geçtiler, televizyonlar da renklendi. Kanallar çoğaldıkça, ünlülerimizin sayısı da artmaya başladı.

O kadar gazete, dergi, onlarca kanal bu sefer de haber ve dikkatleri üzerlerine çekme derdine düştüler. Kolay değildi her gün yeni bir haber ile okuyucunun ilgisini toplayabilmek. Konu sıkıntısı başlayınca sadece adlarının yazdığı köşelerinde, bu sefer köşe sahibi yazarların fotoğrafları da görünmeye başladı.

Eskiden haber vardı ve bu haberleri, olayları köşelerinde yorumlayan sadece adlarını bilip yüzlerini hiç görmediğimiz yazarlar. Ne zaman ki kameralar sokakta muhabirlere odaklanmışken arkadan görüntüye girip el sallayan çocuklar ortaya çıktı, sanırım yazarlar da o zaman karar verdiler yüzlerini de göstermeye.

Sanatçıyı eserinden tanıyan halk, şarkıcının türküsü, ressamın resmi derken artizin gastedeki fotoğrafından başka şey konuşmaz oldu. Şahısların, haberin ve sanat yapıtının önüne geçme hadisesi de işte böyle başladı.

Geçenlerde aklıma takılmış ancak ''Yanlış anlaşılırım belki'' diye yazmadığım bir konu vardı. Somali'ye giden Ajda Pekkan ve Sertab Erener'in Mogadişu havaalanında yaptıkları... 

Başbakan Somali'ye yoksul halka yardıma ve dünyanın konuya ilgisini çekmeye gidiyor. Basın konuya daha da çok ilgi göstersin de yardım miktarı artsın diye yanında götürdüğü sanatçılarımız(!) ise havaalanında açlıktan hiç nasibini almamış hatta belki de Somali'deki açlığın sebebi kadınlarla birlikte göbek atıyorlar.  

Ne köşe yazarları ne de sanatçılar eskiden her buldukları fırsatta kendilerini böyle ortalığa atmazlardı. Bir  ağırlıkları vardı, siyasete girmez, her kameraya, uzatılan mikrofona bir şeyler söylemek zorunda hissetmezlerdi kendilerini.

Sanırım radyo, gazete, dergi, televizyon, internet, twitter falan derken, herkes yazar ve beş dakikalığına bile olsa meşhur olunca, bu işi profesyonel olarak para kazanmak için yapanlar sinir stres sahibi oldular. ''Ne yapsam da her yerde benden söz etseler, twitter'da en çok hayranı olan ben olsam, web sitesi en çok tıklanan yazar unvanımı kimselere kaptırmasam, o kanaldan bu kanala koşturup dursam arada da bir CD çıkartsam, kitap yazsam'' demeye başladılar.

Her olayın içinde yer alıp kameralara seslenip mesaj kaygılı konuşmalar yapmak, Başbakan uçağında yer kapıp, TV'lerdeki yarışma programlarında jüri üyesi olmak falan derken en son kendilerini Van'daki deprem sonrası çöken apartmanların önünde birikmiş moloz yığınlarını arkalarına fon yapıp fotoğraf çektirirken gördük.

Benim açımdan bardağı taşıran son noktada o oldu. Nasıl bir duygudur bu? Gitmişsen yardım edersin, insanlarla konuşur rahatlamalarına çalışırsın, organizasyonun bir ucundan tutarsın... Turistik seyahat mi yaptığınızı sanıyorsunuz da arkaya o felaket sahnelerini koyup önde ahkam kesiyorsunuz?

Atladınız uçağın VİP'ine, en önde oturduğunuz rahat koltuklarınızda bir de portakal sularınızı içip indiniz havaalanına, şoförlü araçlarınız geldi sizleri karşıladılar, ''Beni en çok ölünün çıktığı apartmanın önüne götür oğlum'' mu dediniz? Sonra gelince de fotoğrafçıya ''Bak arka tarafı böyle komple alacaksın, o çalışanlar falan da gözüksün tamam mı?''. Peki sonra ne yaptınız? Aynen gerisin geriye İstanbul'a, Ankara'ya mı döndünüz yoksa o geceyi çadırda depremzedelerle bereberce donarak mı geçirdiniz? Onlarla birlikte mi yemek yediniz?    

Bence bunların hepsi senaryo, ileride yazmayı planladığınız kitaplara görsel malzeme hazırlamaktan başka bir şey değil. İşte o yüzden de fotoğraflar çekildikten sonra döndüğünüz sıcak evlerinizde çorbanızı içerken eşe dosta ''Vallahi durumları çok kötü, şehir yerle bir olmuş, çadırlar da ihtiyaca yetmiyor, Allah yardımcıları olsun'' diye acıklı ses tonunuza kattığınız nemlenmiş gözleriniz hiç inandırıcı değil.

O ''Gözler yalan söylemez'' şarkısına çok da inanmayın derim, artık çoook eskilerde kaldı o şarkılar.


 

http://www.youtube.com/watch?v=0oUI7GwpRLk

 

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..