- Kategori
- Sosyoloji
Fransa Fransızların mı?

Geçtiğimiz ay Fransa’daydım ve ülkeyi baştanbaşa gezdiğimi söyleyebilirim. Tabi çok güzel bir gezi oldu. Sonuçta Fransa güzel bir ülke ya da ülke idi, belki de biz son kalıntılarını gördük.
Gezdiğim diğer yerler gibi burası da beni oldukça şaşırttı. Lille’den başlayan gezimizde, ilk karşılaştığım şok, çok fazla karışık milletten insan olmasıydı. Gittikçe daha neler göreceğimi bilmeden gezmeye devam ederken bu Fransızlar neredeler acaba? Diye düşünmeye başladım. Paris’e gelince tam anlamıyla dehşete düştüm. Bu inanılmazdı, çoğunu Zencilerin ve Arapların oluşturduğu insan kalabalığı; Paris’in bütün nezihliğini, kültürel yapısını; hani o şiirlere resimlere filmlere konu olan romantizmini sanki alıp götürmüş gibiydi.
Fransa'da ciddi biçimde Fransızca konuşuluyor. Benim tanıdığım Türk arkadaşlar ve akrabalar neredeyse Türkçe konuşmayı unutmuş durumdalardı. Çok karışık biçimde bir arada yaşayan milletler, sanırım Fransızca konuşarak anlaşmakta hem fikir olmuşlardı. Bu karışıklığı bir arada tutan tek unsur dil birliği gibiydi.
Ama bu karışık milletin bir arada bulunması dil bütünlüğünün dışında kültür bütünlüğünü bozmuş görünüyordu. Herkes kendi kültürünü yaşatma konusunda ısrarlı görünüyordu. Çocukluğumdan beri aile büyüklerimden edindiğim Fransa algısı ve kültüründen, Serveti Fünun Edebiyatçılarının bahsettiği Fransa’dan bir iz bulamadım. Sonraki duraklarımız Lyon ve Marsilya’da da durum değişmedi. Fransızlara bu güzel ülkelerini bırakıp nereye gitmişler derken Fransa Rivierası’nda Fransa’nın en güzel yerlerinde Fransızlara rastlayabildik. Ama yine karışıklık burada da kendini gösteriyordu.
Kim bu insanlar hangi milletten diye sorarsanız, tabii ki Fransa’nın yüzyıl önceki sömürgesi olan ülkelerin vatandaşlarının çoğunlukta olduklarını fark edersiniz. Sömürünün vazgeçilmez unsuru olarak kullanılan sömürge ülke vatandaşları. Kaçınılmaz olarak yüzyıllar boyu süren sömürgeciliğin sonunda sürekli ticari bağları sağlayan bu insanlar, yıllar içinde yavaş yavaş yerleşerek Fransa’nın vatandaşı olmakla kalmayıp, kültürünü ekonomisini etkilemeye ve giderek de sahibi konumuna gelmeye başladıkları anlıyorsunuz.
Bu görüntüyü pek çok ülkede görebiliriz ama en açık şekilde Amerika yaşıyor. Zorla köle olarak getirilip, her işlerinde kullanıp, kötü emellerine alet edilen zenciler artık Amerika da söz sahibiler ve her şeyleriyle varlıklarını ortaya koyuyorlar. Yıllarca mafya olarak suç kesiminde başlarına bela olurken, şimdi de ekonomi alanında söz sahibi olmaya başlamış, başbakanları bile zenci olmuş.
Ben en çok Almanya’ya hayret ediyorum. O’nun sömürgesi yoktu tabi ama onlar da 2. Dünya savaşından sonra içinde en çok Türklerin olduğu birçok milletten gönüllü işçiler (gerçekte yarı kölelerle ), Alman ırkı egosunu tatmin etmeye çalıştı. En pis işlerini en zor işlerini Almanlar değil, başka geri ırklar yapsın adına ülkelerine pek çok milletten insan aldılar. Emekçi pek çok Türk, köleliğin sonunda efendiliği öğrendiler. Şimdi Almanya Türklerle kaynıyor. Almanca, Türkçe'den daha az konuşuluyor. Türkler daha fazla bastırılamamış ve nerdeyse tüm Almanya’da ciddi bir Türk girişimciliğiyle Almanya ekonomisini ele geçirmeye başlamışlar.
Belki çok uzun tarihleri alıyor olabilir ama devran dönüyor ve ülkeler arası adalette tecelli ediyor. Sömürdüğün ülke insanları bir gün geliyor çok da spontan bir şekilde; kendiliğinden, hiç zorlamadan durum tam tersine dönüyor.
Ve birde bakmışsın ki artık sen, ezip sömüren sahip değilsin, yavaş yavaş yok oluyorsun ve artık onlar senin sahibin olmuşlar…