Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '18

 
Kategori
Futbol
 

Futbolun Sorunlarına Çözüm Önerileri

Futbolun Sorunlarına Çözüm Önerileri
 

*Farklı bir bakış açısı.

Ülkemizin futbola bakış açısıyla hemfikir değilim. 

Başta profesyonel futbol olmak üzere sporun tüm alanlarına yanlış açıdan baktığımızı ve içinde akıl ve mantık barındırmayan uygulamalarla yıllardır boşa kürek çektiğimizi, akıl yoluna dönmezsek emek ve kaynak israfına devam edeceğimizi düşünüyorum.

Profesyonel futbola bakalım.

*Amacı doğru belirlenmemiş bir uğraş.

Süper ligde oynayan takımları üç kategoride toplamak mümkün.

Birinci grup başa güreşenler. Bunlar her yıl ilk dört sırayı paylaşıyorlar. En borçlular da onlar.

Bunların iki hedefi var. İçerde şampiyon olmak. Avrupa'da başarı kazanmak.

İçerde şampiyon olabilirler. Rakiplerinin gücü belli. Geride kalan büyük grupla aralarındaki fark giderek açılıyor.

Avrupa'da başarı ise hayal. Gelip geçici başarılar olabilir ancak kalıcı başarı mümkün değil.

Avrupa kulüplerinin bir tek futbolcusuna ödediği transfer ücretinin yarısıyla bütün takımı bir sene idare etmeye çalışıyoruz.

Tek sorun mali kaynak yetersizliği de değil. Eğitim var, kültür var, altyapı var, var da var, ama onlar başka yazının konusu.

Bu imkansızlığı nasıl görmüyorlar, şaşıyorum. Hedef güçle uyumlu değil. Sonuç belli. Bu açık gerçeğe rağmen insanlara her sene umut pompalamaya devam ediyorlar. Şöyle deseler: Ey ahali etimiz belli budumuz belli. Bizden olmayacak şeyler istemeyin.

Hem kendileri rahat nefes alır hem biz.

Avrupa'da alınacak sonuçların ülkemizin imajına olumlu veya olumsuz etkisi olacağı görüşüne katılmam. Tasalanmayın.

Avrupa kupalarına katılan takımlarımızla ilgili haberlerde onlar "Avrupa'daki temsilcimiz" olarak adlandırılıyor. Bu tanıma katılmıyorum.

Futbolu bir ülkenin temsil aracı olarak da görmüyorum. Zaten uluslarası bir düzeni var. 11 yabancı futbolcuyla sahaya çıkıp da ülke futbolunu temsil ediyoruz derseniz ben de size gülerim.

11 yerliyle de oynasanız futbol başarısı benim gözümde ülke prestiji belirleme kriterleri listesinde en alt sırada bile yer alamaz. Hiç bir kulübün beni temsil sorumluluğunu üstlenmesini de istemem. Kimseye bu konuda yetki vermiyorum. Ülke futbolunun profesyonel bölümüyle hiç ilgili değilim.

İkinci grup orta sıralarda yer edinmeye çalışanlar.

Güce göre doğru belirlenmiş bir hedef olabilir. 

Olabilir de, yarışmacı olamayan bir spor anlayışı olsa ne olur olmasa ne olur.

Üçüncü grup küme düşmemeye oynayanlar.

Hep aynı takımlar düşüyor veya düşme tehlikesi yaşıyor.

Her sene ligden düşmemek hedefiyle mücadele etmek hiç akıllıca bir uğraş gibi gelmiyor bana. Ne gerek var.

*Amaç para kazanmak mı?

Adının başında profesyonel olduğuna göre en akla uygun amaç budur. Şimdi bir de başına "endüstriyel" ekledik. Anlamsız. Endüstriyelin tanımını aşağıya aldım. Umarım artık kimse "endüstriyel futbol" demez.

"makina ve benzeri araçlar kullanarak bir madde veya gücün niteliğini veya biçimini değiştirerek üretim yapmak". Eh yani. 

Sistemin asıl aktörü doğal olarak futbolcular. Profesyonel futbolcu top oynamayı meslek olarak seçmiş, hayatını bu yolla kazanan insandır. Güzel. Buraya kadar sorun yok.

Futbolcu mesleğini nasıl icra edecek? Bir kulübün takımında yer alarak.

Kulüp nedir?

Müteşebbislerin para kazanmak için kurdukları şirket. Hizmet sektöründeki bir işletme gibi düşünün.

Bir hizmet üretiyorsunuz. Satıyorsunuz. Adı futbol. Alıcınız var. Adı seyirci.

Seyretmekten hoşlandığı için gelip bilet alıyor veya şifreli kanala para verip bakıyor. Hiçbir şey yapamazsa mahalle kahvesine maç tarifesinden zamlı çay parası ödüyor. Kulüpler de bunlardan gelir elde ediyor.

İktisadi bir işletmede gelir giderden fazla olmalı. Aksi halde zarar oluşur. Zarar eden işletme iflas eder ve kapanır.

İstisnalar dışında bütün kulüplerimiz sürekli zarardalar. Basından izlediğim kadarıyla başta Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor ağır borç yükü altında.

Bir Başkan kulübün gelirlerinin 2023 yılına kadar temlikli olduğunu söylüyor. Yani 2023 yılına kadar kasaya hiç para girmeyecekmiş. Para gelirse alacaklılar el koyacak. Nasıl dönecek bu değirmen beş koca yıl susuz?

Avrupa'nın en önemli kupasında oynayan geçen yılın şampiyonu UEFA (Avrupa Futbol Federasyonları Birliği) korkusundan para verip gol atacak adam alamadı. Savunmacılarını gol yollarında kullanmaya çalışıyor. Çabası saygıya değer ama kulübün plansızlığı utanç verici.

Bir milyardan fazla birikmiş borç varmış. Nasıl ödenecek?

Bir başkası varlıklı bir iş adamı olan Başkan'ının eline bakıyor. İyi de nereye kadar?

Anlamışsınızdır kimleri kastettiğimi.

Hadi dördüncüsüne de batıralım çuvaldızı. Açığı kapatacağım diye elindeki golcüleri sata sata bitiremedi. İnsaniyet namına birini Galatasaray'a ödünç veremez miydi? Sonra öderdik belki.

*Neden zarar ediliyor?

Nedenlere bakalım.

Önce "barut" yok. Barut da nereden çıktı? Seyirci diyecektim. Madem demiş bulunduk barutla devam edelim.

Napolyon bir savaştayken en kritik anda topçuları ateşi kesmiş. Çağırmış topçu komutanını. Neden ateş etmediğini sormuş.

Kırk tane nedeni var demiş adam. Birincisi "barut" bitti. Yeter demiş Napolyon kalanlarını söylemene gerek yok.

Bizimki o hesap. Yeteri kadar seyirci yok. Olanın da maddi olanakları kısıtlı. Yani gelir az.

Çok az insan oyunun kendisini seviyor. Çoğunluk didişme peşinde. Kendi takımının kazanmasından daha çok  rakiplerinin kaybetmesi onları mutlu ediyor.

Anadolu'da yaptığımız 35-40 bin kişilik stadlara 7-8 seyirci geldiği oluyor. Keşke o kocaman stadlar yerine kuzey ülkelerinde gördüğümüz şekilde 5-6 bin kişilik küçük "butik" stadlar yapsaydık. Oradan tasarruf edeceğimiz parayla okullara spor salonları yapardık. Çocuklar voleybol, basketbol oynardı. Beden eğitimi dersinde okul bahçesinde acemi erler gibi sağa-sola dön talimi yapmazlardı. Gördükçe üzülüyorum. Sonra bu çocukların Avrupa'lı yaşıtlarıyla yarışmasını bekliyoruz. Haksızlık bu.

Ağlanacak bir başka halimiz de stadların zemini. Dünyanın en modern stadlarının zeminleri hep "patates tarlası". 

Gelir azlığı kulüp başkanlarını durdurmuyor. Ayağımızı yorganımıza göre uzatalım diyen çok az.

Onlar borç harç habire harcıyorlar olmayan geliri. Sonra da elde avuçta ne varsa satıyorlar. O da kurtarmıyor kulüpleri.

Anlamsız bir hırs ve yarış sürüyor. Teknik adamlara ve oyunculara futbol ekonomisinin gücünün çok ötesinde "korkunç" paralar ödeniyor. Soran eden yok ki. Her yönetim benden sonra tufan deyip borcu katlayıp kaçıyor. Kendi cebinden çıkmadığı ve hesap da sorulmadığı için herkes rahat.

Uluslararası spor mahkemeleri alacaklarını ödemediğimiz yabancı sporcuların davalarıyla uğraşmaktan yoruldu. Adımız batakçıya çıktı. "Yedi düvele" rezil olmuş vaziyetteyiz anlayacağınız.

Yerli futbolcularımıza gelince onların pek sesi çıkmıyor. Kazara birisi alacağını istese televizyonlarda bir linç kampanyası devreye giriyor ki sorma gitsin. Hakkını arayana yönelik caydırıcı beylik söylemler geliştirmişiz. Bu nasıl takım ruhu? Bu kulüpte kimsenin parası kalmaz vb.

Kalmaz da Avrupa mahkemelerindeki davalar ne oluyor. Tam bir bozuk düzen. Hakkını arayanın ayıplandığı bir ülke olduk akıllı yöneticiler ve televizyon ekranlarında onlara arka çıkan "güdümlü" spor yorumcuları sayesinde.

Bir Allah'ın kulu da çıkıp, neden eleştiriyorsunuz, adam hakkını istiyor diyemiyor.

Neden yönetenler bunca borcun altına kulüpleri sokuyor.

Çok sevdikleri için mi? Kişisel prestijleri için mi? İşi bilmedikleri için mi? Bilmiyorum.

Buna dur demek şart. Nasıl?

*UEFA Financial Fair Play.

Türkçesi, "ayağını yorganına göre uzat, uzatmazsan benim turnuvalarıma gelme".

İlgilenenler kuruluşun sitesinden detaylara bakabilirler. Kulüplerin finansal yapılarını sağlıklı kılmayı hedefleyen bir dizi akılcı düzenleme var.

Kurallara uymayan kulüplere türlü yaptırımlar uygulanıyor. Son nokta katılmaktan men.

Merak ediyorum bizim federasyonumuz ve kulüplerimiz bu kuralları kabul ediyorlar mı, etmiyorlar mı?

Zorunlu oldukları için kerhen uymaya çalışıyorlar gibi geliyor bana. Gönülsüzce.

UEFA bir kulübümüze ceza verdiğinde iki şey geliyor aklıma.

Birincisi, ortada "fair" olmayan yani "adaletsiz, ayıplı, haksız" bir iş varsa neden biz görmüyoruz da başkası görüyor. Utanıyorum kulüplerimiz Avrupa kurumları tarafından itilip kakıldıkça.

Kuralları bizi de bağlıyorsa UEFA'ya bırakmadan biz denetlesek kulüplerimizi. Yaptırım gerekiyorsa kendimiz uygulasak. UEFA'ya da bilgi versek. Biz şu kulübümüzün bir finansal hilesini belirledik ve yaptırım uyguladık. Bilginiz olsun. 

Örneğin; anılan kulübe bir yıl lige katılmama cezası verdik, inceleyin, katılıyorsanız bu sürede siz de aranıza almayın desek UEFA'ya, ne güzel olur.

İkincisi, varsayalım UEFA bir kulübümüze "katılmama" cezası verdi. Bu ceza aynı zamanda yurtiçinde neden geçerli olmuyor. Hile yapanlar yurtdışında yarışamıyorsa yurtiçinde neden yarışabiliyor. Bizde "hile" serbest mi? Haksız rekabet oluşmuyor mu? Bilen biri bana anlatsa da öğrensem.

UEFA'nın uyguladığı yaptırımlar otomatik olarak yurtiçinde de yürürlüğe girmeli.

Profesyonel futbol düzeni A dan Z ye bozuk. Düzelir mi? Düzelir. Biraz sancılı olur.

Nasıl derseniz şimdi sıra onda. Sanmayın ki altyapı-üstyapı, yerli-yabancı sayısı gibi anlamsız öneriler yapacağım.

Problemi kökünden çözmek niyetindeyim. İyi kötü beş senedir amatör çiftçilik yapıyorum. Ortada bir sorun varsa köklerdedir. Gövde ve dallar sadece köklerdeki sorunu yansıtırlar.

*Çözüm önerileri.

Profesyonel futbolu özgür bırakalım. Kendi kendini yönetsin.

Federasyonunu ayıralım.

Kulüpler federasyonu kendileri seçsin. Kararları kulüpler alsın. Federasyon profesyonel yöneticilerin çalıştığı bir nevi sekretarya olsun. Veya nasıl isterlerse öyle olsun.

Kulüpleri amatör ve profesyonel kulüpler olarak yeniden yapılandıralım.

Profesyonel kulüpleri ticari bir işletme olarak kabul edelim. Ülkenin bu alandaki idari, mali ve hukuki düzenlemeler istisnasız onlar için de geçerli olsun.

Devletin ve kamunun profesyonel kulüplerle ilişkisini tamamen keselim.

Kazançlarının vergisini ödesinler. Futbolcular da vergilerini eksiksiz ödesin.

Profesyonel futbola devlet bütçesinden "bir" kuruş vermeyelim.

Tasarruf edeceğimiz kaynaklarla okullara spor salonu yapalım.

Bilet satışlarından okulların spor salonları için pay alalım.

Stad yapmayalım.

İsteyen kulüp kendi stadını yapsın.

Mevcut stadların işletmesini kulüplere verelim. İdame işletmesini kendileri yapsın.

Stad içi güvenliği ilgili kulübün sorumluluğunda olsun. Polis çağırmayı gerektiren bir olay olursa o stad en az bir yıl kapalı kalsın.

Stad dışı güvenliği poliste olsun. Hiç kimse kalabalıklığına güvenip şımarıklıklarıyla sokaklarda toplumun huzurunu bozamasın. Kanunlar herkes için aynı uygulansın. Taraftar olmak kimseye düzeni bozma hakkı vermesin.

Hakemlerini kendileri yetiştirsin. Ücretlerini kendileri ödesin.

Takım otobüslerine polis eskortu vermek de neyin nesi. Ofisi Anadolu yakasında olan bir iş adamı karşıya toplantıya giderken kendisine eskort veriyor muyuz?

Son söz.

Bırakalım kendileri çalsın kendileri oynasın.

Oynamazlarsa neşeleri bilir.

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..