- Kategori
- Şiir
Geyik derisine yazılan öfke
Geyik Derisine Yazılan Öfke
Bunca yıl emiştin
Suyla, ateşle, toprakla, havayla
Yürürsen tarihin kale içinde
Kırlaşır şakakların
Ne öfke ne rüzgâr sesin
Bir soytarının göğsüne vurulan çekiç
Havanın kekre kokusu
Arpanın mayhoş tadı
Dirlik düzenlik derdi
Çatlayıp boşalan damar
Paslı kilit kör bıçak
Ellerin sıcak
Avuçlarında dayanılmaz yalnızlığın
Kanıyordun
Kanadıkça çoğalıyordun
Kardeşlerini
Kan sızan bileklerinden tanıyordun
Daha az daha yiğit
Anan ırgat baban ırgat
Ellerin boş yüreğin şaşı
Gözlerin kamaşır
Dilin dişine dolaşır
Erguvan kokusu saçlarını yolmadan
Göz damarları çatlamadan
Kim cevap verebilir
Kara bir günde
Kısmetindir güzden kalma bir güneş
Ve Rab Kabil'e dedi:
Kardeşin Habil nerede?
Geyik derisine yazılan öfke
Ayakların ham çarık
Ruhunun yüce duygusu
Umutsuz yalnızlığınla gövdeni
Körelterek körleştirdin
Takılıp bir köpek sürüsünün ardına
Kendi ellerinle iimmi
Yittiğin yerde devşirsİn
Artık kaderin kendini
Sökülen tırnak
Örselenen beden
Salı verdi kendini kan içinde hiçliğe
Kollarında sular geçer
Göğsün dolunay gerginliğinde
Karış evrene
Suyla, ateşle, toprakla, havayla
Hesaplaş
Seni çağırıyor yerde solucan
Çocukluğunun geçtiği ev
Yollar, arkadaşlıklar
Duvarı sökülmüş
Kapısı değişmiş
Oturduğun sokağa açılan bahçe
Kemiklerini kemiriyor incecik toz
Bir barbarın dişlerisin
Murt ve gül yaprağı bezeli
Tanıklıkla alıklıksa yaşam
Yıkıma yıkım
Yangına yangın
Yüreğinin rengi lal
Aralık 2009 Mehmet Özgür Ersan