Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '12

 
Kategori
Tarih
 

Giden gelmiyor, acep nedendir?

bir metin

bir sen

bir ben

başka kim kaldı şurda eski

kulağı kesiklerden!

( H. E. )

Şehitler için düzenlenen gösterişli cenaze törenlerini birinci sayfalarından renkli olarak veren kimi gazeteler:

“Şehidin babası, oğlunun şehit olduğu haberini alınca; “Vatan sağ olsun!” dedi”ya da:

“Şehidin annesi, ‘Ağlamayacağım; üç oğlum daha var… Onlar da vatana kurban olsun’dedi.”diye yazıyorlar.

Benzer haberleri okuyunca, inanıyor musunuz siz?

Kusura bakmayın ama ben inanmıyorum.

“-Sende hiç vatan sevgisi, millet sevgisi kalmadı mı Hüseyin Erkan? Nasıl inanmazsın? Yalan mı yazıyor; uydurma haberler mi veriyor yani gazeteler?”diyerek saldırıya geçmeyin hemen.

Siz ne kadar severseniz bu vatanı, bu milleti, ben de en az o kadar severim.

Benim sizden ne farkım var ki!

Ya da sizin benden ne üstülüğünüz var?..

Laf kalabalığına getirip konuyu saptırarak asıl konuyu unutturmak niyetinde değilim.

Yirmi yaşlarındaki oğlunun ölüm haberini alan babanın cânı gönülden, “Vatan, sağ olsun!” demeyeceği gibi, hele hele o yiğidin annesinin; “Üç oğlum daha var… Onlar da kurban olsun vatana!” gibi bir sözü asla söylemeyeceğini siz benden daha iyi bilirsiniz.

Bilmesine biliriz hepimiz de, böyle abuk sabuk sözlere inanmayı, inanmış gibi görünmeyi pek severiz yine de.

Ve hele bir münasebetsiz çıkar da ortaya, gerçek yüzümüzü göstermeye kalkarsa, ona pek fena kızar, “vatan hainliği” damgasını basarız hemen alnına.

Sözgelişi, Nâzım Hikmete öyle yapmadık mı?

Neydi Nâzımın suçu?

“Memleketimden İnsan Manzaraları”nı yazacağına, Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazacağına, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere İsmet Paşa’ya, Fevzi Paşa’ya kasideler, methiyeler döşenseydi, kim hapse atabilirdi onu?

Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Kemalettin Kamu, Orhan Seyfi Orhon,  Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Şaik Gökyay’ı sorguya çekmeye, kodese atmaya cesaret eden oldu mu hiç?

“Türk Köylüsü”nü:

“Topraktan öğrenip kitapsız bilendir / Hoca Nasrettin gibi ağlayan / Bayburtlu Zihni gibi gülendir /  Ferhat’tır, Kerem’dir, Keloğlandır.” gibi dizelerle anlatan şiirler yazacağına: Behçet Kemal gibi:

İrkilmez ata çocuğu irkilmez / Zaptedilmez Ata’m zaptedilmez / Biz varken senin kalenin burçları” gibi şiirler yazabilseydi Nâzım, kim kılına dokunabilirdi O’nun?

Oğlu şehit olan anne, babalar. “Vatan sağolsun!” ya da “Üç oğlum daha var… Onlar da kurban olsun vatana!” diyebilselerdi, türkülerimize de yansırdı bu.

Var mı hatırladığınız böyle bir türkü?

Ben aradım; bulamadım.

Aksine, tamamen aykırı türkülere rastladım: 

Yemen bizim neyimize

Şivan düştü, evimize

Bak, yavrular yetim kaldı

Güvenmeyin beyinize…

Ateş düşmüş evlere, şivan düşmüş yüreklere, yıldırım düşmüş gönüllere… Cayır cayır yanıyor anaların, babaların ciğerleri… O evler, o evlerde yaşayan yetim kalmış bebeler; umrunda mı beylerin, paşaların, egemenlerin?

Özde zaten olamaz da, sözde bile olsa kimse ortak olmayınca acısına, halkımız da türkülerde dile getirmiş; yüreğindeki alevi:

Mızıka çalındı; düğün mü sandın?

Al yeşil bayrağı gelin mi sandın?

Yemen’e gideni gelir mi sandın?

Dön gel ağam, dön gel; dayanamirem;

Uyku gaflet basmış; uyanamirem;

Ağam, öldüğüne inanamirem!

Bir sorum var size: Yemen’le ilgili neden birçok “ağıt-türkü”lerimiz var bizim?

Bilirsiniz, “Yemen ağıt türküleri”nin en ünlüsü:

Havada bulut yok; bu ne dumandır?

Mahlede ölüm yok; bu ne fîgândır?

diye başlar; ve hemen:

Şu Yemen elleri ne de yamandır

Eli Yemen’dir; gülü çemendir

Giden gelmiyor; acep nedendir?

diye devam eder.

Gördüğünüz gibi, “Mahlede ölüm yok; bu ne fîgândır?” ve “Giden gelmiyor; acep nedendir?” diye soruyor da halkımız;  “Ölürse ölsün oğlumuz; üzülmeye değmez; vatan sağ olsun!” demiyor.

Hanımlar!.. Hanımefendiler!..

Beyler!.. Beyefendiler!..

Arslan gibi evlâdı şehit olmuş hiçbir anne ve babadan “Vatan sağ olsun! Üç oğlum daha var… Onlar da kurban olsun vatana!”  gibisinden anlamsız ve mantıksız bir söz beklemeye hakkı yok; hiç kimsenin.

Anneler, “ömürlerinin baharında toprağa gömmek için” mi doğuruyor o çocukları?

Yemeyip yedirmeleri, giymeyip giydirmeleri, onca eziyete sıkıntıya katlanmaları, “gök ekini biçmiş gibi” acı duymak için miydi?

Sahi, o “ağıt türkülerde”adı geçenYemen’e niye göndermiştik; biz o fidanları?

“-Niyesi var mı muhterem? Elbette vatan için…”diyenleri duyar gibiyim.

Acaba, “gerçekten vatan için” midir?

Sanır ki birçoğumuz, Yemen’e biz yalnızca 1. Dünya Savaşı’nda asker gönderdik. Türkülerdeki acılar yalnızca 1914 – 1918 yılları arasında yaşandı.  Ve yine sanılır ki, Yemen’de biz İngilizlerle savaştık yalnızca.

“Hayır, din kardeşlerimiz olan Yemenlilerle de savaştık”diyecek olsanız; “Evet ama onlar İngilizlerin oyununa gelen, onların kışkırtmalarına aldanan Araplardı. Kalleşlik yapıp arkadan vurdular bizi.” diye bir bahane uyduruverirler hemen.

Yemen, bilindiği gibi 1517’de Yavuz tarafından fethedilir. Ancak Yemen halkı o yıllardan başlayarak hep direnir. Osmanlı devleti, Yemenlileri sindirmek için sürekli güç kullanır. Dahası, Kanûni zamanında Yemen yeniden fethedilir. Ama yine de isyanların sonu gelmez.

“Yemenililer, Osmanlıyı istemez ve her fırsatta ayaklanır.  1547’de Portekizlilerin de yardımıyla Aden’i kurtarırılar. 1548’de Piri Reis, Aden’i yeniden fetheder. 1567’de Yemen yeniden Osmanlıların elinden çıkar. 1569’da yeniden fethedilir. 1592’de bu kez Zeydiler ayaklanır. Pek çok savaş ve gelgitten sonra, 1636’da Osmanlılar bir kez daha Yemen’den kovulur. Birbirini izleyen savaşlar sonucunda 1750’de Yemen’i yeniden fethederler. 1803’te bu kez Vahhabilerle Osmanlılar arasında 7 yıl savaş olur. 1835’te Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Yemen’i Osmanlılardan alır. 1849’da Osmanlı tekrar ele geçirir. Ancak aynı yıl Zeydi ayaklanması başlar ve 1872’ye kadar sürer.” (*)

Ardı arkası kesilmeyen bu isyanlar, Yemen’in tamamen elimizden çıktığı 1918 yılına kadar devam eder. Dolayısıyla, yüz binlerce Anadolu çocuğu neden ve niçin öldüğünü bile bilmeden Yemen çöllerinde kurda kuşa yem olur.

Yemen’in güya egemenliğimiz altında kaldığı 400 yıl boyunca, halkı dinleyen olmamış ki, “Giden gelmiyor; acep nedendir?” sorusuna bir cevap arayan olsun.

Son sözüm şu:

Halkına değer vermediği için halkına kulak asmayan yönetimler, (ya da “devletler” deyin siz ona) ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, her zaman ve her yerde yıkılmaya mahkûmdur!

 (*) ÖTEKİ TARİH,  Erdoğan AYDIN, Kırmızı Yayınlar, 4. Baskı 211, sayfa 240

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..